|

Resim okunabilir bir eylemdir

Bugün klasik Türk edebiyatının aksine şiirsel kurgu değil anlatısal kurgu hayal dünyamızı daha çok işgal ediyor. Türk edebiyatının evrimi gibi Türk resminin de evrimi söz konusu. Bu bağlamda resim sanatı da öykü okumak, roman okumak ya da kurgu okumak gibi bir okuma ameliyesinden geçmek ile karşı karşıya.

Yeni Şafak
09:32 - 13/04/2017 Perşembe
Güncelleme: 09:38 - 13/04/2017 Perşembe
Yeni Şafak
Resim okunabilir 
bir eylemdir
Resim okunabilir bir eylemdir
ZEKİ DURSUN
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Erol Gökşen imzasıyla derlenen ve Hep Aynı Boşluk adlı daha önce kitaplaşmamış denemelerini, mektuplarını ve röportajlarını okurken klasik Tanpınar betimlemesinin dışında başta edebiyat eleştirmenleri olmak üzere Tanpınar okuması/anlaması yaptığını söyleyenlerin Tanpınar’ın resim ve fotoğrafla kurduğu irtibattan haberdar olmadıklarına ve ya haberdar olsalar bile Tanpınar düzeyinde resim bilgisine sahip olmadıklarına şahit oldum.Özellikle mezkur eserin ‘Estetik ve Plastik’ sanatlar bölümün Tanpınar okumaları için ufuk açıcı metinler içerdiğini bu yazı ile belirtmek isterim. Ne yazık ki ülkemizde Tanpınar tilmizi isimlerin güzel sanatlar ile kurdukları ilişkiler zayıf. Özellikle resim sanatı ve edebiyat arasındaki bağ “böyle bir tarz da var” cümlesinin ötesine geçmiş değil. Güzel sanatlardan bağımsız bir edebiyat düşünülemeyeceğini edebiyat eleştirmeni olan Tanpınar yazdıklarıyla bize göstermektedir. Tanpınar’ı anlamak modern resmi okumaktır.

Bu yazıda yazının da sınırlarını zorlamamak adına Türk sanatları içinde resim tarihinden bahsedecek değilim. Türk resminin tarihi sanat tarihçilerinin ufki bakışları(!) içinde anlatıladursun. Ortalama bir okur olarak bir şekilde yolu kurguya düşmüş insanın resmi anlama ya da anlamlandırma ameliyesinden yazının sınırları dahilinde bahsetmek gerekir. Bugün klasik Türk edebiyatının aksine şiirsel kurgu değil anlatısal kurgu hayal dünyamızı daha çok işgal etmektedir. Türk edebiyatının evrimi gibi Türk resminin de evrimi söz konusudur. Bu bağlamda resim sanatı da öykü okumak, roman okumak ya da kurgu okumak gibi bir okuma ameliyesinden geçmek ile karşı karşıyadır. Bu, yaşanılan çağın bir zorunluluğunu aslında aynı zamanda da sorunu göstermektedir: Ben bir resmi nasıl okuyacağım?

RESMİYE ÖYKÜYE DÖNÜŞTÜRDÜ

Bugün resim okumalarında sanat tarihçilerin aksine resmin salt bir üst-dil, üst-yaratım olmadığını söyleyen görüşler de en az diğerleri kadar yerini almaktadır. Türkçeye pek çok eseri çevrilmiş İngiliz eleştirmen John Berger’in çalışmaları yadsınamaz muhalefeti ile aramızda durmaktadır. Resmi bir öyküye dönüştüren Berger, resimde görünenin ötesinden yaşamla bağlantılı yeni anlamlar oluşturmaktadır. Berger’in resimde gördüğü/okuduğu otoportrel anlatılar, bugünkü sanat anlayışına nasıl ulaşıldığını göstermesi bakımından değerlidir. Bugün –bunu Türkiye için söylemek erken bile olsa- nesnenin başka bir forma dönüştürüldüğü bir postmodern zamanlardayız. Elbette bu zamanlarının güzellik anlayışımızı da etkisi kaçınılmaz. Bugün için de her dönemde olduğu gibi Berger’in diliyle söyleyelim “görme konuşmadan önce gelmiştir.” O zaman insan görür ve gördüğü şeyin içine kendisine de koyar. Sanki bir kurgu kahramanına dönüşür resim okuyucusu da. Resim okuyucusu ifadesini özellikle söyledim. Benim de görüşüm bu yöndedir: Resim okunabilen bir öyküdür.

Peki resim okumaya nerden başlamak gerekir? Bu soru, anlatının odağını bulmaktan bağımsız değildir. Resmin odağı da perspektifidir. Perspektif sözcüğünü kullandım diye gözünüz hemen korkmasın. Bizim anlam yüklediğimiz perspektif, sanat tarihçilerin üst-yaratım iddiaları ile uzaktan yakından ilişkili değildir. Bizim için perspektif, resimde ‘ressamın gözü’nü yakalamaktır. Bugün konuşulan Osman Hamdi Bey’in Kaplumbağa Terbiyecisi tablosunu bir düşünelim ya da okuyalım isterseniz. Tablonun sanat tarihçileri tarafından okunan anlamı dışında tabloda ressamın gözü tablonun nesidir? Bize göre terbiyeciyi gören kaplumbağalardan biridir ressamın gözü. Osman Hamdi Bey, kaplumbağa gözüyle bir terbiyeci resmeder. Diyebiliriz ki göz resmin içine yerleştirilmiş durumdadır. Önemli olan anahtar kurguyu bulabilmektir. Kaplumbağa ile terbiye arasındaki bağı çözen bulmacayı görmüş olur. Bunun biraz daha somutlaştıralım: Francesco del Cossa’nın Meryem’e Müjde resminde bir nesne bize ressamın gözünü vermektedir. O nesne resmin ortasına konmuş salyangozdur. Salyangozu çözen ressamın gözünü/perspektifini anlamış demektir.

SANAT ONTOLOJİK BİR MESELEDİR

Resim, her yaratımda olduğu gibi bünyesinden sahip olma duygusunu barındırır. Bir resme sahip olmak bir kültüre sahip olmak kendinde olmayan başka bir şeyi de elinde tutmak anlamına gelir. Seneler evvel, Bedri Baykam’ın bir tablosunun Ülker grubu patronu tarafından satın alınması Türkiye gibi cemaatler ülkesinde sansasyonel bir etki yaratmıştı. İnsanlar sahip olmak etkisi ile bu olayı epey bir süre konuştu, hatta son yaşanan reklam faciasında da bu konu yine bilinç düzeyine taşındı.

Postmodern dönem için her tür de olduğu gibi resimde de yeniden canlandırma esası vardır. Yeniden canlandırma, resmi başka şeylerle yeniden oluşturmaktır. Mesela bir reklam öğesine dönüştürmek, yeniden canlandırmadır. Televizyonlarda reklamlara gördüğümüz kendi ürettiği tabaktaki inci’yi vurgulamak için ressamın inci perspektifli tablosundan yararlanmak bir yeniden canlandırmadır ve ister istemez her yeniden canlandırma bir açıklamaya ihtiyaç duyar. John Berger gibi isimlerin de yaptığı da bir açıklama bir şerh etmek, kalıpların ötesine geçmek ameliyesidir. Görselliğin bu kadar bağırdığı bir çağda, gözün kulak olduğu bir çağda bu anlaşılabilir bir durumdur ve biz bu duruma muhtacız. Sanat tarihçileri istedikleri kadar burun kıvırsınlar onların da gözleri resim okumalarında. Sanat ontolojik bir meseledir ve bir tartışma imkanıdır. Sanat tarihçileri bu meseleyi açıklarken insanın iki ontolojik gerçekliğinden kopmamalıdır: Biri dindir, diğeri de hayalin yansıması ve gerçekliğin değiştirilmesi olarak büyü. Sanat tarihçisi bu iki gerçeklikten uzak durdukça aslında resmin ne kadar da popüler bir etkinlik olduğunu anlamayacaktır. Bu konuda Türkçeye eserleri çevrilen John Berger’e çok şey borçluyuz. Çünkü Berger bu çağın insanına resmin okunabilir bir eylem olduğunu hatırlatmıştır.
#sanat
#resim
#öykü
7 yıl önce