|

Romantik ümmetçilikten gerçekliğe

Yeni Şafak ve
04:00 - 17/01/2016 Pazar
Güncelleme: 00:14 - 17/01/2016 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Prof. Dr. Adnan Demircan

İstanbul Üniversitesi


Dünyanın dört bir yanına yayılan İslâm dinine mensup insanların yaşadığı coğrafyada önemli bir kısmı Müslüman, bir kısmı ise gayrimüslim olan farklı birçok millet yaşamakta olup bugün halkı çoğunlukla Müslüman olan irili ufaklı altmıştan fazla devlet mevcuttur. Bunların dışında, nüfusunun çoğunluğu gayrimüslimlerden oluşan ülkelerde yaşayan milyonlarca Müslüman vardır.



EN BÜYÜK AİLEYE MENSUBİYET


Günümüzde dünyada yaşayan Müslüman nüfusun bir buçuk milyardan fazla olduğu ifade edilmektedir. Hıristiyanlar arasındaki derin mezhep ayrılığı ve günümüz Hıristiyanlarının dinleriyle ilişkileri dikkate alındığında dünyanın en çok bağlısı olan dinin İslâm olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yapılan araştırmalara göre önümüzdeki 15-20 yıl içinde İslâm, tartışmasız müntesibi en fazla olan din olacaktır. İnsan unsuru, iyi yönetilebilirse çok büyük bir güçtür. Ancak iyi yönetilemezse ağır bir yüktür. Bugün Müslüman ülkelerin insan potansiyelini doğru değerlendiremedikleri bir gerçektir.



İslâm'ın temel referansları, Müslümanları bir bedenin uzuvları gibi değerlendirir. Uzuvlardan birisinin hastalanması halinde vücudun tamamının bunu hissedeceği ifade edilir. Kur'ân, müminleri kardeş olarak tanımlar (Hucurât 49/10). Müslüman olmak, İslâm ümmeti dediğimiz dünyanın en büyük ailesine mensup olmak anlamına gelir. Ancak Müslümanlar, bu bilince ne kadar sahiptirler?



YAPILMASI GEREKEN GERÇEKÇİ OLMAK


İslâm dünyasının bugün içinde bulunduğu derin kriz, her tarafta Müslüman kanının akması, ortaya çıkan derin ayrılıkları ve çatışmaları çözme iradesinin belirmemesi, bilakis parçalanma ve bölünmenin devam etmesi, bizi karamsarlığa itmektedir. Buna rağmen İslâm ümmetine vurgu yapmaya devam ediyoruz. Hatta bazılarımız ümmetin siyasî birliğinden söz edebiliyor. Her geçen gün daha da parçalanan ümmetin nasıl bir araya geleceğine ilişkin kimsenin bildiği somut bir çözüm önerisi yok. Kardeşlik uyarıları, barış, adalet ve merhamet nutukları işe yaramamaktadır.



Belki de Müslümanın yapması gereken en önemli şey, romantizmi ve duygusallığı bırakıp gerçekçi olmasıdır. Önce Müslümanların yaratılıştan gelen ve sonraki kazanımları çerçevesinde sahip olduğu farklılıkları kabullenmek gerekir. Birbirimizden farklıyız, zira aynı tornadan çıkmış değiliz. Mensup olduğumuz milletten, mezhepten, gruptan, eğitimimizden, yaşımızdan ve coğrafyadan elde ettiğimiz özelliklerimiz var. Bütün bunlar bize mahsus bir kişilik oluşturuyor.



Müslümanların tarih boyunca bütün İslâm dünyasını içine alan bir siyasî birlik oluşturdukları dönemler çok azdır. Bunun bir bölümü de güç ve baskıyla gerçekleştirilmiştir. Hz. Peygamber döneminde ağırlıklı nüfusu Hicaz bölgesinde yaşayan devletin koşullarından çok uzaktayız. Dört Halife döneminde fetihlerle elde ettiğimiz kazanımların ve ilk iki halife döneminde gerçekleştirilen siyasî birliğin de uzağındayız.



LİDER EKSİKLİĞİ


Miladi 750 yılında yıkılan Emevîler Devleti'nden sonra Müslümanlar, güçlü Abbasî Devleti'ne rağmen birçok devlete bölünmüşlerdir. Abbasî Devleti'nin gücünün zayıfladığı dönemde devletlerin sayısı daha da artmıştır. Nitekim bir ara aynı zamanda İslâm dünyasında üç halife bulunmuştur. Bağdat'ta Abbasî halifesi, Mısır'da Fâtımî halifesi ve Endülüs'te Endülüs Emevîleri halifesi… Daha küçük devletlerin başında olup kendisini halife ya da imam olarak tanımlayanları saymıyorum.



Bütün Müslümanların siyasî olarak tek bir liderin yönetimi altında olması iradî olarak gerçekleştirilebilecek bir hayal değildir. Bunun gerçekleştirilmesi, ancak mevcut yönetimleri yıkacak iddiaya ve daha da önemlisi güce sahip bir liderin baskı ve hatta müdahalesiyle mümkün olabilir. Ancak İslâm dünyasının bu iddialara sahip birisinin hayallerini gerçekleştirmek için yapacaklarının doğuracağı riskleri kaldıracak, meydana gelecek can ve mal kayıplarına tahammül edebilecek gücü yoktur. Zaman, baskı ve güçle İslâm coğrafyasına hâkim olma zamanı değildir.



Modern dönemde gücü kullanma ve hâkimiyet tesis etmenin yöntemleri değişmiştir. Siyasî bir hâkimiyetten değil, insanlar arasında duygudaşlık ve ülkü birliği tesis etmek, yardımlaşma ve yakınlaşma kurmak daha gerçekçi ve kalıcı sonuçlar doğurur. Bu sebeple geçmişte de fiiliyatta pek gerçekleşmeyen klasik tanımlar çerçevesinde bir hâkimiyeti gerçekleştirmek için uğraşmak yerine günümüze uygun, imkânlarımızın verimli kullanılabildiği gerçekçi hedefler ortaya koymak ve bunun için çalışmak gerekir. İslâm dünyasında, çatışmaları durdurmak, Batı'nın emperyalist oyunlarına gelmemeleri için insanları bilinçlendirmek, sosyal adaletin tesisi, gelir dağılımındaki adaletsizliğin ortadan kaldırılması veya hiç olmazsa azaltılması, eğitim ve sağlık sorunlarının çözülmesi, önem vermemiz gereken konuların başında gelmektedir. Şunu unutmamak gerekir ki komşusunda yangın olan birisinin huzur içinde yaşaması mümkün değildir.



TÜRKİYE BİRLİKTELİĞİ SAĞLAYACAK GÜCE SAHİP


İslâm dünyasında bireyler arasında yakınlaşmanın dinî, sosyal, siyasî, ekonomik, kültürel vasatı mevcuttur. Batı'nın Müslümanlar aleyhine yaydığı olumsuz imaja ve yaşadığımız sıkıntılara rağmen bu potansiyelimizi kullanabiliriz. Türkiye, bunu yapabilecek sosyal, siyasî ve ekonomik güce sahip ülkelerin arasında başlarda gelmektedir. Ülkemizde zaman zaman kaşınan ihtilaf konularını yönetebilmemiz ve çatışmaya sebep olan sorunları azaltmamız ve bunları çözmek için etkili adımlar atmamız bizi daha güçlü kılacaktır.



Farklılıklarımızı koruyarak, birbirimizin farklılıklarını inkâr etmeden birlikte yaşama iradesini ortaya koyabilir, bu bilincin yayılması için gayret gösterebiliriz. Ortak bir ülkü etrafında birleşmenin hem siyasî, hem de ekonomik gücümüzü katlayacak bir imkân olduğunu gördüğümüzde durumumuz hızla düzelecektir.



#İslâm dünyası
#Emevîler Devleti
#Fâtımî
8 yıl önce