|

Şiddet dışı direnişin farklı yüzleri

Ümit Aktaş, “Cihad ve Şiddet Dışı Direniş” kitabında hem kavramı tahlil ediyor hem ağırlıklı olarak yirminci yüzyıl düşünürleri ışığında şiddet dışı direniş biçimlerini başlatan farklı örneklere müracaat ediyor. Aktaş’ın çabası, siyasal gelişmelere de temas ediyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 12/11/2016 Cumartesi
Güncelleme: 20:46 - 11/11/2016 Cuma
Yeni Şafak
ASIM ÖZ


Cihad, İslâm'ı çerçeveleme amacındaki ideolojik savaş ajanı yayınlarda sıklıkla geçen ve haliyle değişik siyasi odaklarca farklı değerlendirmelere konu olmaktadır. Ancak bu tarz değerlendirmelerin yanında cihadın ister istemez benzer kelime gruplarıyla birlikte ele alınması gibi yerleşik bir tutumun varlığı da nazarı itibara alınmalıdır. Ne var ki hangi düzlemde ele alınırsa alınsın tartışılanın cari olan güç ilişkilerine bağlı olarak ortaya çıkan kullanımlarındaki İslâm olduğu göz ardı edilmemelidir.



SÖMÜRGECİLİK KARŞITI MÜCADELELER VE DEVRİMCİ ŞİDDET MİRASI



Bilindiği üzere dünyanın birçok yerinde 1960'ların ortalarından itibaren eş zamanlı olarak şiddete, yani silahlı mücadeleye yönelen toplumsal hareketler ortaya çıktı. Bu hareketler genellikle, mevcut siyasi, ekonomik ya da kültürel düzene bir itiraz olarak, çoğunlukla öğrenci ve işçi grupları içinden doğdu ve zaman içinde silahlı mücadeleye dönüştü. Bir kere bir savaş doktrinine dönüştürülen cihad etrafındaki tartışmaları özellikle “aşırılıklar çağı” olarak da anılan yirminci yüzyılın sonlarına doğru vuku bulan bu gelişmelerden yalıtarak ele alamayız. Zira 1970'lerin devrimci şiddet mirasını devralan ve bu kavrama sıklıkla atıf yapan birtakım örgütlerin İslâmî olanı kötücül kılmaya matuf stratejilere malzeme sunduğu son derece açıktır. Başkası için ölmenin başkasını ölmekten kurtarıcı olmadığı zamanların başlangıcı olarak da kaydedilmelidir bu yıllar. Aslında sadece bu durum bile bir yönüyle İslâm'ın bu yıllardan itibaren hem özel bir bilgi nesnesi olmasından hem de İslâmcılığın post kolonyal dönemde ulusal kurtuluşu önceleyen mücadelelerin yerini almaya başlamasıyla da ilgili olduğunu ortaya koyar. Bilinçli bir saptırmanın ve karikatürleştirmenin vuku bulma şekilleri 1980'lerden sonra iyice artmıştır. Meseleye eleştirel bakanlar yeni dönemin örgütlerinin sureta İslâm'a bağlılığını sorgulayan bir kanaat izhar etmişlerdir. Elbette sadece dönemin gelişmeleriyle ilgili değil bu; aynı zamanda İslâmî hareketlerin önemli bir kısmının sömürgecilere ve müstekbirlere karşı mücadele süreçleri içerisinde oluşmaları da cihad kavramının anlaşılma şeklini doğrudan etkileyen gelişmelerdendir. Nitekim Türkçedeki cihad konulu kitaplara yakından bakıldığında bu durum daha net bir biçimde görülebilecektir.



İslâm'a ilişkin tartışmaların ana konularından birini teşkil eden cihadın mahiyetine dair yorumlar akademik tartışmaların konusu olsa bile mesele siyasi ayrışmalar zemininde gelişmektedir. Gelgelelim bu tür değerlendirmelerin hemen hepsi sadece kavramı ele almakla yetinmiş bundan dolayı da dünyadaki şiddet dışı direniş biçimlerini başlatan veya sonrakilere ilham kaynağı olan farklı simalara neredeyse hiç değinmemiştir. Bu aslında meseleyi ele almaya matuf çalışmaların sınırlılığının da göstergesidir. Ümit Aktaş, “Cihad ve Şiddet Dışı Direniş” kitabında hem kavramı tahlil ediyor hem siyasal gelişmelere temas ediyor hem de ağırlıklı olarak yirminci yüzyıl düşünürleri ışığında şiddet dışı direniş biçimlerini başlatan farklı örneklere müracaat ediyor. Okur şunu fark edecektir; kitap başkalarının rehinesi kılınan kavramı sarih kılmaya çalışmakla kalmıyor aynı zamanda mücadeleleri de sorunsallaştırıyor. Hayatın özünü ve zeminini neyin teşkil ettiği konusundaki cevabın hem hayat tarzımızı hem de cihada yüklenen anlamı değiştireceğinin altını çiziyor.



Hemen belirtelim ki Ümit Aktaş, günümüz Müslümanlarının yoksunluklarını, sorunlarını ve zihinsel kapasitelerini sorgulama konusunda Malik Bin Nebi'ci perspektif olarak anabileceğimiz bir yaklaşımı benimsiyor. Bu yüzden cihadın silahlanma saplantısından acilen kurtarılması gerektiğini hatırlatarak günümüzdeki “silah sıkışıklığı”nı aşmaya çalışmaktadır. Müslümanların “müselman”laştırılarak öldürülmek istendiği zor zamanlarda bu tür çalışmaların ne kadar önem arz ettiğini ayrıca belirtmeye gerek yok. Elbette cari küresel iktidar modalitesinin öldürme odaklı politikasına dair bölümlerin daha detaylı olarak ele alınabileceğini de ifade etmek gerek.



VERİLİ OLANIN ÖTESİNİ DÜŞÜNMEK



Genel anlamda şiddet, savaş, terör, cihad ve şiddet dışı direniş üzerine yapılan çalışma bir taraftan bizlere sosyal, siyasi ve kültürel bir sorun olan “şiddet”in neredeyse genlerimize dek işlemiş olduğunu düşündürüyor. Öyle ki bu durum, ekonomik ve siyasi güç devşirmenin bir yolu, toplumsal sorunlarımızı çözebilmenin adeta yegâne aracı olarak görülmekte, akli yetilerimizi bile meflûç hale getirmektedir. Kitabın, dünyadaki ve Türkiye'deki toplumsal hareketlerin tarihinden imbiklenmiş teorik sonuçları da dikkat çekiyor. Elbette burada uzun bir tarihsel anlatıya başvurmuyor yazar, zira her şey birbirine o kadar benzemektedir ki isimleri ve tarihleri sildiğinizde neredeyse tüm hikâyeler aynı gerçekliği dile getirmektedir. Solla özdeş 68 hareketinin şiddetiyle ülkücülerin yahut sol hareketleri soğurarak güçlenen PKK ile onun karşıtı olarak öne çıkan fakat bölgedeki olumlu İslâmî ivmeyi alt üst eden eylemlere yataklık eden oluşumun şiddet zaviyesinden birbirinden esaslı bir farkı yoktur. Meseleye gelişkin bir siyasal perspektifle bakan Aktaş'a göre hareket odaklı yapıların önemli bir kısmının yeterince konuşup tartışmadan eylemi öncelemelerinin akabinde şiddet hatta nihilistçe terör meselesi bir biçimde gündeme gelmektedir. Bu yüzden şiddete karşı çıkış yahut şiddet dışılık sanıldığı gibi pasiflik değil aynı zamanda bir cesaret ve kültür meselesidir. Öte yandansa şiddeti de kontrol altına alacak olan yüksek yoğunluklu bir mücadeleyi ifade edecek kapsamlılıktaki “cihad” kavramının anlamı da izan ve idrak yoksunlarının şahsında daraltılmıştır. Onların sorumsuzca işledikleri cinayetler oldukça önemli olan bu kavramı anlam sapmasına uğratılarak “şiddet”le eş anlamlı olarak anılmasına sebebiyet vermiştir. Keza saptırmalar Roger Garaudy'nin belirttiği üzere “gerçek problemleri çarpıtır, dikkatleri asıl meseleden başka yöne çekerler.” Oysa gerek toplumsal sorunların çözümü, gerekse siyasi ve kültürel dönüşümler için muhtaç olunan şey “yobazlıkların” ötesine geçerek şiddet dışı yöntemler ve örneklere odaklanmaktır. İşte kitabın tam da bu noktada farklı yollar ve farklı örneklerin varlığından hareketle cihad kavramını yeniden değerlendirerek şiddet dışı direniş yollarına dikkat çekmek için kaleme alındığını belirtebiliriz. Bu çerçevede Hasan Basri, Ebu Hanife, Ömer bin Abdülaziz, Gandi, Abdulgaffar Han, Malcolm X, Tolstoy, Humeyni, Aliya İzzetbegoviç, Cevdet Said ve Raşid Gannuşi'nin mücadelesi hak ve adaleti merkeze alarak yeni baştan okunmaktadır. Bu isimlerle sınırlı olmayan daha geniş bir değerlendirme ise kitabın “Şiddet Kavramı ve Siyasal, Dinsel, Toplumsal Bir Strateji Olarak Şiddet” başlıklı bölümünde yapılmaktadır. Burada Nurettin Topçu, Said Nursi, Milli Görüş hareketi, Fazlurrahman gibi isimler çok kısa bir şekilde gündeme getirilmektedir. Hiç şüphesiz bunların birbiriyle çakışan yönleri olduğu kadar çatışan tarafları da vardır. Burada dikkatimi çeken bir eksikliğe işaret etmek gerekmektedir. O da silahlı mücadeleyi sakındıran isimler zikredilirken Ercümend Özkan'ın adının ve metinlerinin belirgin bir biçimde atlanmış olmasıdır. Bilindiği gibi Özkan, İktibas dergisindeki yazılarında terör, tedhiş ve şiddet konularında kararlı bir karşı çıkış ortaya koymuş döneminin hissi yaklaşımlarını sorgulama cesareti sergilemiştir. Hatta Özkan'ın bu konudaki yaklaşımı o kadar belirleyici olmuştur ki Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Tarihi serisinin İslâmcılık cildinde yer alan seçme metinlerden biri bu konuyla alakalı olup onun imzasını taşımaktadır. Ayrıca kitapta, Batılı alçalışa iştirak babında Türkiye için halen güncelliğini muhafaza eden Frantz Fanon kaynaklı şiddet pratiğine de bir bahis açılsa hiç fena olmazdı.



Ümit Aktaş, kitabı boyunca derinlikli ve alternatif düşünme becerilerine zemin teşkil edecek olan cehde vurgu yapmaktadır. Ele alınan isimler zaviyesinden bakıldığında farklı noktalarda olanların benzeri bir mantalite ile konuya yaklaşmaları hakikaten dikkate şayan bir durum olarak kendisini göstermekte ve gerçek yolculukların ancak patikaların bittiği yerde başladığını anlamayı mümkün kılmaktadır.



Elbette yazar, cihad hakkında Batılıların ürettiği yanılsamalara işaret ederek meselenin sosyo-politik veçhesini de ihmal etmiyor. Çok çeşitli ağlar, networkler, bağlantılar ve güç ilişkileri içinden neşet eden İslâm'ı “çerçeveleme” pratiğini gündeme getirmesiyle benzerlerinden farklılaşıyor. Ayrıca ve daha önemlisi geçmişle hesaplaşmayı ve şimdinin muhasebesini birlikte yapmasıyla da kaba klişelerin ötesini işaret ediyor.





• • •


Cihad ve Şiddet Dışı Direniş


Ümit Aktaş


Mana Yayınları


Ağustos 2016


233 sayfa



#Cihad
#İslâm
#Ümit Aktaş
#Mana Yayınları
#Şiddet Dışı Direniş
7 yıl önce