İstanbul, 53 gün süren kuşatmanın ardından 29 Mayıs 1453′te fethedildi. Fetih sırasında henüz 21 yaşında olan Sultan II’nci Mehmed, fethin ardında “Fatih” ünvanı aldı.
İstanbul Osmanlı Devleti’nin yeni başkenti oldu. Fetihle birlikte 1058 yıllık Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) sona ererken, Orta Çağ kapanıp Yeni Çağ süreci de başladı.
Her yıl ülkenin her kesiminde coşkuyla karşılanan ve kutlanan fethi biz de şiirleri derleyerek anma yoluna gidiyoruz.
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiler, kalyonlar çekilecek...
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek...
Yürü: "Hala, ne diye oyunda oynaştasın?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
Sende geçebilirsin yardan, anadan, serden...
Senin de destanını okuyalım ezberden...
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...
Elde sensin, dilde sen... Gönüldesin, baştasın:
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
Yüzüne çarpmak gerek, zamanenin fendini,
Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini
Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
Bu kitaplar Fatih'tir, Selim'dir, Süleyman'dır;
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinan'dır;
Haydi, artık, uyuyan destanını uyandır!
Bilmem neden gündelik işlerle telaştasın?
Kızım, sende Fatihler doğuracak yaştasın;
Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan;
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan'dan...
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın...
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü, arslanım, fetih hazırlığı başlasın...
Yürü, hala ne diye, kendinle savaştasın?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
''İstanbul bana hep seni hatırlatıyor.
Çünkü onun gözleri de en az senin ki karar yeşil.
Hala, gülümseyen bir lale gibi
bana sürgününü gönderiyorsun
dört yanı çevrili bir kale gibi
ne sır umut, ne de sır veriyorsun
gemiler gidiyor, sen gidiyorsun
sulara yansıyor yeşil gözlerin
hüzün dalga dalga, ıssız ve derin
beni İstanbul’a terkediyorsun
sensiz ne şehrayin, ne deniz kalır
gidersin, harabe olur İstanbul
martılar göç eder; sular alçalır
kendini çöllerde bulur İstanbul''
güneşi rengarenk şavkınla gökte
saçlarını tarar iken bulurum
beyazı, gecenin çizgilerinde
ellerini arar iken bulurum
sensiz çözülür mi gül ve mu/amma
yüreğimden hala habersiz misin
adını göklere yazarım amma
mehtabı kaybolur düşlerimin''
''Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul, İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul'da bul!
İstanbul, İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir ' Katibim'i...
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sümbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...''
I
Gün batmada İstanbulun üstünde Haliçten, Bir renge bürünmüş yanıyor Marmara içten. Durgunlaşıp engin, silinirken kırışıklar, Oklar gibi fışkırmada her yandan ışıklar... Bir penbe bulut bağrı delinmiş kanamakta, Yorgun uyuyan tekneler altında uzakta. Altındır ufuk çizgisi, altındır akisler, Altın tozlu hainde iner her yana sisler... Durgun sular üstünde kesik vakvakalarla, Uçmakta gümüş martılar, altın gagalarla. Gök şimdi yeşil, şimdi kızıl, şimdi turuncu, Camilerin andırmada mermerleri tuncu Kandır dağılan şimdi günün battığı terden, Kandır sızan etrafa alev pencerelerden. Kandır görünen Fatihin altın aleminde, Fethin yine İstanbul o en kanlı deminde:
II
Mevsim mayısın sonları, yaz başlamış artık, Gittikçe açılmakta, dağılmakta karanlık. Her şey hareketsiz, ağaran tan yeri sessiz, Kalmış gibi şehrin sarılan bağrı nefessiz... Bir korkulu rüyayı yataklarda sayıklar, Dalgın uyuyanlar beraber uyanıklar... Bir saltanatın son gününün korkusudur bu! " - Türkler hareketsiz duruyor, bir pusudur bu!" Kostantin ümitsiz, saray erkanı telaşta Surlarda Bizans askeri, Jüstinyani başta! Çarpmakta bugün bir yeni korkuyla yürekler, Zağnos Paşa bir yanda hücum emrini bekler. TURHAN Bey uzaklarda yakıp yıkmada hâlâ! Bir yandan o Beylerbeyi korkunç Karaca'yla, Türk ordusu İstanbulu sarmış çepeçevre, Dünya girecektir bu sabah bir yeni devre!
III
Birdenbire gökkubbe dolar velvelelerle, Atlar koşar ön safta kabarmış yelelerle! Tozlarla, dumanlarla karışmakta ateş, kan..., Yer yer tutuşur toprağın altındaki volkan! Mızraklar uçar, oklar uçar, taşlar uçarken, Burçlar yıkılırken, kesilen başlar uçarken, Etrafa saçılmakta cehennemden alevler, Tunç topların ağzıyla homurdanmada devler... Her hamleyi bir hamle kucaklar yeni baştan, Jüstinyani bir sedyede kaçmakta savaştan! Bir burca zafer sancağı dikmiş Ulubatlı... İlk hızla girer Topkapıdan yirmi bin atlı! "Türkler geliyor!" çığlığı aksetmede dağ dağ, Bir çağ kapanır böylece, başlar yeni bir çağ Rum Kayseri'nin kellesi bir mızrak ucunda, Şarkın eşi yok incisi Türkün avucunda!
IV
Ey Kayser, öğünsen yeridir kanlı başınla, Tarihe adın geçti o erkek savaşınla! Ey Fatih, iraden gibi kuvvetli bir elde, Dünyanın asırlar boyu göz koyduğu belde! Ey ünlü kumandan paşalar, tuğlu vezirler, Ey tulgalı erler, ağalar, beyler, emirler... Haşmetli zafer menkibeniz geçti şafaktan, Gördüm, düşünürken sizi beş yüz yıl uzaktan! Ey mutlu ışık beldesi, nurunla yıkansın, Her türlü hiyanet dolu tarihi Bizansın! Artık savaşın hüsnüne hayranlık içindir, Artık zaferin şi'r için, insanlık içindir. Sihrinle, füsununla, gururunla, nazınla, Altın Halicin, Marmaran, aşık Boğazınla, Endamını sarmakta ipek tüllü karanlık, Türkün güzel İstanbulu mesut uyu artık!