|

Sunay Akın: Çocukluk albümlerde kalan bir şey değildir

Dünyanın en çok oyuncağa sahip birkaç büyüğünden biri olan Akın, ağzına kadar oyuncakla doldurduğu müzesinde, insanları mazide bıraktıkları tatlı anılarıyla yüzleştirip mutlu oluyor.

Recep Yeter
00:00 - 5/11/2006 Pazar
Güncelleme: 09:28 - 5/11/2006 Pazar
Yeni Şafak
Sunay Akın: Çocukluk albümlerde kalan bir şey deği
Sunay Akın: Çocukluk albümlerde kalan bir şey deği

Büyümüş Çocuklar Kulübü'nün ilk üyesi şair, yazar ve çocuk Sunay Akın. Dünyanın en çok oyuncağa sahip birkaç büyüğünden biri olan Akın, eserleri ve üslubuyla içtenliğini muhafaza eden bir sanatçı. Akın, medyatik büyükler içinde çocukluğunu en çok belli edenlerden biri. Hatta çocuklukta biraz da ileri gidenlerden. Çünkü Sunay, gökdelen dikilecek bir semtte masraflarını dahi karşılayamayan bir müze açmayı göze alabilen aklı başında bir büyük. Dahası bu müzeyi ağzına kadar oyuncakla doldurup, insanları mazide bıraktıkları tatlı anılarıyla yüzleştirdiği için mutlu olabilen biri. Dedik ya biz büyüklerin dünyasında pek anlaşılacak bir şey değil Sunay Akın'ın yaptığı... Yine de bir kaç küçük ipucu isteyenler "Büyümek dediğiniz kirlenmektir", "Çocukluk albümlerde kalan bir şey değildir" cümlelerinin izini sürüp, önce oyuncak müzesine oradan da kendi çocukluğuna ulaşabilir.


***


Göztepe'deki İstanbul Oyuncak Müzesi'ne ilk kez gidiyorsanız ve yaşınız da birazcık ilerlemişse şöyle endamlı bir şok yaşamaya da hazır olmalısınız. Hatıralarınız, plastik, tahta, teneke binlerce oyuncağın üzerindeki el izlerinden çıkıp, sizi yakalayıverince, birlikte gittiğiniz arkadaşınızı, çocuğunuzu unutuverirsiniz... Röportaj için Sunay Akın'la müzesinde buluştuğumuzda bu şoku daha önce yaşamış biri olarak tecrübeliydim. O da kulübün ilk üyesine yakışır bir şekilde donanımlı olarak karşıladı beni. Elinde aile albümünden siyah beyaz fotoğraflar ve yeni bir arkadaş bulma heyecanıyla..





"Dikkat!, Oyuncak köpek var"


Her ne kadar aramızda 10 yaştan fazla olsa da "Kendimi senden yaşça küçük görüyorum" diyen kendisiydi ne de olsa. Bu yüzden Sunay demem de sakınca yok. Önce çocuğu konuştuk Sunay'la uzun uzun... Sohbetin sonuna doğru ancak sıra geldi kendi çocukluğuna. Müzenin kafeteryasınını doldurup boşaltan miniklerin tatlı gürültüsü altında ve zaman zaman da hatıra fotoğrafı çektirmek isteyenleri kırmayarak. Müze İstanbul'un son konaklarından birisi. Sunay'ın ailesine ait. "Mutlu musun bu küçük dünyanda, ne kazandırıyor sana?" diye soruyorum önce Sunay'a. "Dünyada hiç bir müze kar etmemiştir ki. Hiç bir müze artıya geçemez" diyor ve başlıyor anlatmaya...: "Ben bu konağın yerine apartman da dikebilirdim. Yada bu köşkü onarıp aylık kiraya versem her sabah kalktığımda bir kaç yüz YTL cebimde uyanırdım. Ama kapıya 'köpek var' diye yazmak değil, "Dikkat oyuncak köpek var" diye yazmak beni mutlu ediyor. Buraya insanlar geliyor ve düş kurmanın tadını alıyor. Burada yetişkinler büyükler çocukluklarıyla buluşuyor. Müzenin kapısından içeri giren anne-baba içeri girerken çocuğuyla girip, dışarı çıkarken çocukluğuyla çıkıyor. Ziyaretçiler içerisinde çocuklarını unutup oyuncaklara dalan anne babalar çok oluyor. Burada sünger avcısı gibi vurgun yiyorlar. Çoğu gözyaşı ile ayrılıyor ama ruhları yıkanıyor. Buruk değil güler yüzlü bir hüzün yaşıyorlar burada.” Bu kadar oyuncağı nasıl bir araya getirdiği sorusuna ise Sunay'ın cevabı ilginç: “Bankada birikmiş param olmadı benim. Hep antika oyuncak aldım dünyanın dört bir yanından. Ve çok da mutluyum. Gerçek araba alacak parayla antika oyuncak arabalar aldım çok daha mutluyum. Çünkü hiç bir araba çocukken elimize aldığımız, "vuuuuv" diye araba sesi çıkaran tencere kapağı kadar güzel gelmiyor bana”


Babalar oyuncakları kendine mi alır?

Oyuncak Müzesi, tüm katlarının yanı sıra depolarına varıncaya kadar oyuncaklarla dolu. Sunay Akın, bazı oyuncakların İstanbul'un en lüks semtlerinden birinde bir villa parası edecek kadar değerli olduğunu belirtiyor. Ancak şüphesiz ki oyuncakların asıl değeri üzerlerindeki parmak izlerinde saklı. Çocukluğunda epeyce oyuncağı olduğunu anlatan Sunay Akın, oyuncaklarla ilk irtibatını şu sözlerle dile getiriyor: "Babam tüccar olması nedeniyle İstanbul'a gider, her gelişinde bavulundan oyuncaklar çıkardı. Eve geldiğinde yorgunluğuna aldırmadan kapıdan içeri girer girmez bavulunu açar bize oyuncaklarımızı verirdi. Yol boyunca bizi o oyuncaklarla görmenin mutluluğunu gözlerinin önüne getirirmiş. Pille çalışan, ses çıkaran, ışık saçan japon oyuncaklarıydı bunlar. O oyuncaklarla günlerce oynardık. Babam da hep bizimleydi. Sonradan anladık ki babam o oyuncakları aslında hep kendine alıyormuş."


Büyümek dediğimiz kirlenmektir

Sunay Akın, ülkemizde oyuncakların öneminin yeterince kavranmadığını da şu cümlelerle ifade ediyor: "Eğitim, sağlık yönünden gelişmiş ülkelerde oyuncak çocuklara oynasınlar düş hayal kursunlar hayal güçleri artsın diye alınır. Çocuğun neye ilgisi var diye bakılır. Bizde ise oyuncak çocuğa oyalansın, bizi meşgul etmesin, ayak altında dolaşmasın diye alınıyor. Bu anlayış hala devam ediyor. En büyük handikap bu. Çocukluktaki değerlere önem vermiyoruz. Bu yüzden de çocukken yaşadığımız kardeşlik, sevgi, paylaşma duygularını büyüdüğümüzde insan hakları, demokrasi, düşünce özgürlüğü adıyla yeniden kurmaya çalışıyoruz. Bunlar vardı zaten.İnsan çocuktur zaten. Büyümek dediğimiz kirlenmektir.”


Annemin küpeleriyle müzecilik oynardım

Sunay Akın, müzeciliğin kanına ilk girişini ise şöyle özetliyor: "Ağabeyim ve benim daha iyi eğitim alabilmemiz için 10 yaşında iken İstanbul'a taşındık. Ama Trabzon'dan göç etmeden önce, babam 5 yaşından itibaren bizi her yaz buraya getirdi. Çocuklar sudan çıkmış balığa dönmesin diye.. İlk gittiğimiz yer ise Arkeoloji Müzesi'ydi. Orada yeni bir oyun keşfettim: Müzecilik. Annemin takılarını bir çekmeceye koyar, sokağa çıkarıp müzecilik oynardım. Oyun çok uzun sürmüyordu çünkü annem pencereden görünce hemen yanımda bitiyordu. "



ÇOCUKLUK İNSAN HAYATININ RAMAZANIDIR

Trabzon'da dünyaya gelen Sunay Akın tüccar bir babanın ve ev hanımı bir annenin ikinci çocuğu. Doğum yılını çok seviyor; 1962. Çünkü 62'den tavşan yapılıyor. Ama doğum gününü 1980'den beri kutlamıyor; 12 Eylül. Sunay Akın, geçtiğimiz yıl iftar saatinde evlerimize konuk olmuştu. Ramazan'ın ruhuna uygun, oyuncakların dünyasından süzülmüş, farklı bir şeyler söylüyordu insana… Bu yıl ise klasik bir iftar programı yapması önerildiği için program yapmamış. “Benim için Ramazan camiye gitme ayı değil. Çünkü camiye gitmek 365 gündür. Ramazanın ruhu, bayramda sona ermemelidir. Tıpkı çocukluk gibi.. Çocukluk insan hayatının Ramazanıdır. Hep vardır ve var olmalıdır. Biten bir şey değildir.” diyor Sunay Akın ve ekliyor: “Ben çocukluğun unutulan geçmişte kalan albümlerde kalan bir dönem olmadığına inananlardanım. İnsanın çocuk olduğunu söylüyorum. Bunu bilim de söylüyor ilahiyat da söylüyor. Hele ki bizim medeniyetimizde çocuk temizdir, saftır. Günahkar doğmaz. Her şeyden de mübahdır. Her dediği önceliklidir. Babam iftar sofrasında kendine çorba konurken önce bizi işaret ederdi. Oruç tutmazdık ama babam için ibadet orada başlıyordu. “


17 yıl önce