|

Suriye çıkmazı Türkiye ve ABD

Yeni Şafak
04:00 - 12/11/2015 Perşembe
Güncelleme: 10:38 - 12/11/2015 Perşembe
Diğer
Gündem
Gündem
Yrd. Doç. Dr. Hasan Kösebalaban


İstanbul Şehir Üniversitesi


Seçim atmosferinde Türkiye kendi iç siyasi gündemine kilitlenmişken, Suriye kriziyle alakalı çok kritik gelişmeler yaşanıyor. 30 Ekim'de yapılan Suriye dışişleri bakanları zirvesine Esad'ın bir numaralı bölgesel müttefiği İran'ın katılması, Batı tarafından ilk defa onaylandı. İran nükleer anlaşmasından sonra bu ülkenin bölgedeki etki ve gücü artık Batı tarafından kabul ediliyor. Rusya son iki aydır düzenlediği hava saldırılarıyla iddiasının aksine IŞİD'i değil, Türkiye'nin desteklediği ılımlı muhalif grupları hedef alıyor, sivil altyapıyı tahrip ediyor ve sivil ölümlere neden oluyor. Rusya'nın Esad rejimine cansuyu taşıyan bu müdahalesi Suriye krizine farklı bir boyut kazandırdı.


IŞİD KULLANIŞLI BİR TEHDİDE DÖNÜŞTÜ

Türkiye Suriye halkının demokratik mücadelesinde güçlü bir şekilde yanında yer aldı ve binlerce sığınmacıya kapısını açtı. Türkiye'nin siyasi reform çağrılarına kulaklarını tıkayan Esad rejimi silahsız muhalefetin düzenlediği gösterileri kanlı bir şekilde bastırdı ve muhalefetin karşısında silahlı direnişten başka bir tercih bırakmadı. Başta ABD olmak üzere Batılı güçlerin büyük bir dirayetsizlikle krize kayıtsız kalması üzerine Türkiye'den ve kısmen Katar'dan başka destek göremeyen ılımlı muhalefet yalnız bırakıldı ve yerini kendilerini güçlü finansman kaynakları bulabilen radikal hareketlere bıraktı. Irak'ta Sünni halka karşı devam eden baskı politikalarına bir isyan olarak Şii yönetim tarafından imha edildiği düşünülen eski Baas rejimi güvenlik altyapısı kendisini radikal İslamcı bir söylemle IŞİD adı altında organize etti ve yeni terör taktikleriyle kontrol ettiği bölgeyi hızla genişletti.


IŞİD artık sadece Orta Doğu'da değil küresel boyutta şiddeti en acımasız bir şekilde göstermekten kaçınmayan bir terör örgütüne dönüşmüş durumda. Batı açısından Esad'ın kontrol ettiği Suriye IŞİD'e göre çok daha ehven görülüyor. Tabii Rusya ve Çin gibi IŞİD karşıtlığını kullanmakla birlikte başka çıkarlar peşindeki küresel aktörler de Suriye'de oyuna dahil oluyorlar. Son iki ay içinde Suriye içindeki hava saldırılarını yoğunlaştıran Rusya'nın asıl gayesi IŞİD'i yok etmek değil Esad rejimini tahkim etmek ve böylece Suriye'deki üslerini korumak. Fiilen Rusya'nın ılımlı Suriye muhalefetini hedef alan hava saldırıları krizi içinden çıkılmaz derecede karmaşık bir hale çevirdi. Daha önce bölgesel çapta vekalet savaşları niteliğinde süren iç savaş, Rusya'nın müdahil olmasıyla küresel güçlerin savaş yeteneklerini sergiledikleri bir gösteri meydanına dönüşüyor. NATO ve ABD açısından Rusya'nın Orta Doğu'da bu kadar rahat hareket edebilmesine izin verilemeyeceği ortada.


TÜRKİYE: ESAD DA PYD DE KABUL EDİLEMEZ

Hiç kuşkusuz Türkiye için Suriye'de Esad rejiminin ayakta kaldığı bir gelecek tasavvur dahi edilemez. Aksi yöndeki beyanlar bir yana, Rusya ve İran açısından ise Esad vazgeçilmez bir müttefik. Rusya'nın ılımlı muhalif gruplara karşı saldırıları neticesinde rejim güçlenmiş olsa da sadece İran'ın yoğun kara desteğiyle yeniden ülke bütünlüğünü tesis edecek güce kavuşması mümkün görülmüyor. Bu durumda Rusya müdahalesini sadece hava saldırıyla sınırlı tutmayacaktır. Suriye giderek Afganistan'a dönüşürken, Türkiye ve NATO buna kayıtsız kalabilir mi?


Suriye'de gelişen şartlara Türkiye'nin doğal tepkisi dış politika yönünü ABD ve Avrupa'ya doğru çevirmesi oldu. Suriyeli mülteci krizi Alman Başbakanı'nı Türkiye'ye kadar getirdi ve uzun süredir buzdolabında bekletilen Türkiye'nin AB üyelik dosyasının yeniden açılması beklentisini ortaya çıkardı. Diğer tarafta Amerika'yla ilişkilerin de yine Suriye krizi bağlamında daha yoğun işbirliği dönemine girmesi beklenebilir. Demokrat Parti'nin en güçlü başkan adayı Hillary Clinton uzun bir süredir Suriye'de uçuşa yasak bölge oluşturulması gerektiği konusunda ısrarlı ve bu konuda pasif gördüğü Obama yönetimini eleştiriyor. Bu arada Clinton Türkiye'nin krizin en başından bu yana savunduğu tezi destekleyerek, Suriye'ye zamanında müdahale edilmemesinin Suriye ve Irak'ta radikal grupları ortaya çıkardığını ileri sürüyor. Ancak Türkiye ile ABD arasında Suriye'ye dair çok önemli bir sorun bulunuyor. Türkiye PKK'nın Suriye'deki uzantısı PYD ve onun silahlı kanadı YPG'ye dair terörist tanımlamasının ABD tarafından kabul edilerek bu örgüte sağlanan silah desteğinin sona erdirilmesinde ısrarlı. ABD ise PKK bağlantılı gruplara açıktan askeri mühimmat desteğinde bulunarak Türkiye'nin tepkisini çekti. Her ne kadar ABD silah yardımını doğrudan Arap gruplara destek vereceğini açıklasa da bunun pratikte ne anlama geleceği kuşkulu. Ancak Washington tarafından IŞİD karşıtı güç olarak kabul edilen 25 bine ulaşan silahlı gücün alternatifi bulunmadan Amerikan yönetiminin bu konudaki görüşünü değiştirmesini beklemek gerçekçi bulunmuyor.


OLASI KARA HAREKATININ SONUÇLARI

Bütün bunlar Türkiye'nin desteğindeki bir Amerikan kara harekatı ihtimalini akla getiriyor ki bu da ortaya çıkaracağı neticeler itibarıyla son derece ürkütücü. Eğer Rusya hava saldırılarıyla istediği sonucu alamazsa ve muhalefet sağlanan Amerikan desteğiyle Esad rejimi zor durumda kalırsa bir Rus kara müdahalesi de sözkonusu olabilir. Zaten hali hazırda Rus özel harekat timlerinin sahada operasyonel oldukları da NATO düzeyinde açıklanan bir bilgi. Bu ise hem Türkiye hem de ABD ve NATO açısından durumu karmaşık ve kabul edilmez hale sokacaktır. Bu bağlamda çok önemli bir gelişme olarak ABD ilk defa Suriye'ye muhalifleri eğitmek amacıyla 50 askerden oluşan bir özel harekât birliği göndereceğini açıkladı. Amacı muhalifleri eğitmek olan bu elit birliğin arkasından Amerikan kara kuvvetlerinin ve deniz piyadelerinin Suriye cephesine sürülme ihtimali Amerikan kamuoyundaki muhalefete rağmen çok uzak değil. Cumhuriyetçi Senatör John McCain gibi önemli dış politika isimleri kara harekatına destek veriyor. ABD Savunma Bakanı Ash Carter da eğer daha yetenekli yerel unsurlarla çalışma imkanı bulunursa ABD'nin Suriye'ye daha fazla kara birlikleri gönderebileceğini söyledi. Bu arada Akdeniz'de de sular ısınıyor. ABD Türkiye'yle ortak bir askeri tatbikat amacıyla gönderdiği destroyer savaş gemisi Donald Cook'u Akdeniz'de tutmaya devam edeceğini açıkladı. Fransa nükleer uçak gemisi Charles de Gaulle'u IŞİD'e karşı operasyonlarda kullanmak maksadıyla Doğu Akdeniz'e gönderiyor. Rusya'nın ise halen Suriye açıklarında 10'u aşkın savaş gemisi bulunuyor ve muhalif hedeflere saldırıların önemli bir kısmını bu gemilerden gerçekleştiriyor.


Açıkcası Rusya'nın müdahalesi ve İran'ın bölgede nüfuz alanını tahkim etmesi ve bunu uluslararası güçlere onaylatması Türkiye'yi Batı'ya daha çok yaklaştıracaktır. Bir zamanlar aksi çok iddia edilse de Orta Doğu'daki krizi Türkiye derin stratejik farklılara sahip olduğu İran-Rusya cephesiyle yakınlaşarak çözüme kavuşturulması çok zor. Suni iyimserlik havasının dağılmasıyla Rusya'nın Türkiye'ye yönelik tehditlerinin Soğuk Savaş'ın bitimiyle sadece tarihi bir algı meselesi olmadığı artık ortaya çıkmış durumda. Rusya ve Çin'den aldığı güçle İran bölgedeki hâkimiyetini Türkiye'nin hilafına genişletiyor ve Türkiye'nin Ortadoğu sınırını kapatarak kendisine Akdeniz'e uzanan bir nüfuz alanı kurmak istiyor. Bu gelişmeler Türkiye'nin kendi yoğun iç siyasi gündemine bir an önce son verip bütün enerjisini dış politikanın birinci öncelikli maddesi olan Suriye krizine yoğunlaştırmasını gerektiriyor.


#ABD
#NATO
#YPG
#Amerika
8 yıl önce