|

Tayyip Erdoğan’a, Türkiye tecrübesinden bakmak...

Bu hafta sonu AK Parti’nin kongresi var. Genel Başkan değişimi yaşanacak. AK Parti’ye konjoktürel bir hareket olarak bakanlar hep yanıldılar. Partinin yaslandığı iki yüz yıllık tarihsel arka planını okuyamadılar. Bugünde aynı hatayı işlemeye devam ediyorlar.

Yeni Şafak ve
04:00 - 19/05/2016 Perşembe
Güncelleme: 23:30 - 18/05/2016 Çarşamba
Yeni Şafak
Doç. Dr. Hüseyin Yayman

Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı - Siyaset Bilimci


“Devleti erdemle yöneten hükümdar, kutup yıldızına benzer;


o yerli yerinde durur, tüm öteki yıldızlar çevresinde döner...” Konfüçyüs



Antik metinlerde anlatılan bir hikâye var. Konfüçyüs bir gün mezarlıkta ağlayan yaşlı bir kadın görür. Yasta olan kadına neden ağladığını sorar. Yaşlı kadın 'Bir oğlumu daha kaplanlar yedi' der. Bunun üzerine Konfüçyüs 'Oğlunu kaplanlar yediyse neden bu bölgeden taşınmıyorsun' diye yeniden sorar. Kadın 'Kaplanlar var ama bu şehir iyi yönetiliyor. Adil yöneticileri var' cevabını verir. Hikâyenin kıssadan hissesi 'Kötü yönetimin kaplanların insanları yemesinden beter olduğudur'. Konfüçyüs'ün iyi ve başarılı yönetime verdiği önemi anlatmak için bu öyküden daha güzeli olmazdı.



İyi yönetim kavramı sadece antik çağlarda değil günümüzde de önemli bir terim. Konvansiyonel yönetim anlayışının mevcut sorunları çözememesi 'iyi yönetim ve yönetişim' sözcüklerini yeniden keşfedilmesine yol açtı. Dünyada yönetim literatürünün büyük çoğunluğunu iyi idare ve reform sorunları oluşturur. Antik zamanlardan bu yana yöneticilere nasihatlerin çok fazla ilgi görmesinin nedeni de erdemli yönetim arayışıdır.



DP BÜYÜK BİR BAŞARI HİKAYESİ YAZDI


Türkiye uzun süre kötü yönetilmiş bir ülke. Atatürk devri bir kenara bırakıldığında bu dramatik tablo daha açık biçimde görülür.


Haddizatında Atatürk devri ve tek parti zamanları Başkanlık sisteminin uygulandığı bir dönemdir. Atatürk devrinde çok ciddi adımlar ve kalkınma hamleleri var. Yapılanlar tartışılabilir ama Atatürk dönemi pratikleri bu yazının konusun kapsamı dışında. 14 Mayıs 1950'de Demokrat Parti iktidara geliyor. Biz bu döneme 'Menderesli yıllar' diyoruz. On yıl süren ve yapılan üç seçimi açık ara kazanan DP, büyük bir başarı hikâyesi yazdı



TÜRKİYE ÇOK ZAMAN KAYBETTİ...


Menderesli yıllar modern Türkiye'nin temellerinin atıldığı dönemdi. Ulaşım, eğitim, kalkınma, bayındırlık, demokratikleşme, şehirleşme başta olmak üzere daha birçok alanda sessiz devrim gerçekleşti. Bu bağlamda Türkiye'nin altın on yılı olarak da niteleyebiliriz. Ancak bu dönem 27 Mayıs askeri darbesiyle son buldu. Başbakan ve bakanlar idam edildi. 1960-1965 yılları arası askeri müdahelenin artçı sarsıntıları, koalisyonlar ve istikrarsızlıkla geçti. Türkiye hızını, aşkını ve coşkusunu kaybetti.


1965 seçimlerinde AP'nin tek başına iktidar olmasıyla görece bir istikrar kazanıldı. Yeniden coşkulu bir kalkınma sevdası başladı. Barajlar, köprüler, yollar, hastaneler, okullar, fabrikalar yapıldı. Ancak bu defa 12 Mart 1971 askeri müdahalesi oldu. İki kişiden birinin oyunu almış başarılı hükümet ordunun baskısıyla istifa ettirildi. 12 Mart askeri müdahalesinden sonra Türkiye topyekün büyük bir akıl tutulmasına girdi.



DOKUZ YILDA 11 HÜKÜMET


Ülke cinnet hali yaşamaya başladı. Tüm yaşananları bir kenara koyunuz. Sadece 1971-1980 yılları arasında kurulup dağılan hükümetlerin sayısına bakılsa mesele anlaşılacaktır. Dokuz yılda tam onbir (11) hükümet kuruldu ve dağıldı. Lütfen arkanıza yaslanın ve derin nefes alın. Dile kolay dokuz yılda on bir hükümet. Böylesine derin bir kaostan bir yönetsel veya siyasal istikrarın çıkması mümkün olur mu? Böylece 1950'den 1980'e gelindiğinde otuz yılın yarısı istikrarsızlıkla geçti. Ülke 30 cente muhtaç durumua düşürüldü. Kardeş kavgası toplumu ve siyaseti rehin aldı.



TÜRKİYE 1991'DEN 2002'YE YALNIZLAŞTIRILDI


1970'li yıllarda yaşanan kaos yeni darbe için zemin hazırladı. Kenan Evren'in cümlesiyle 'şartlar olgunlaştığında' 12 Eylül 1980 askeri darbesi yapıldı. Türkiye yeni bir paranteze daha sokuldu. 1983-1989 yılları Özal'lı yıllardı ve ülke büyük bir büyüme trendi yakaladı. Ekonomi dışa açıldı. Düşünce, inanç ve teşebbüs hürriyeti sağlanmaya çalışıldı. Ancak 20 Ekim 1991 seçimleriyle yeni bir on yıllık paranteze alındı. Türkiye, 1991-2002 yılları arasında postmodern bir darbe, ekonomik darboğaz, uluslararası alanda yalnızlaşan bir ülke haline geldi. On bir yılda on hükümet kuruldu ve dağıldı.



AK PARTİ'NİN ARKA PLANINI OKUYAMADILAR


3 Kasım 2002 seçimleriyle ülke tarihinin en uzun on yılı yaşandı. Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde AK Parti sessiz bir devrim gerçekleştirdi. Dünya ve Avrupa tarihine girecek tarihsel bir başarı elde etti. Dünyada hiçbir lidere nasip olmayacak biçimde girdiği on bir seçimi kazandı. Partisini tek başına iktidara taşıdı. Büyük kitlelerin desteğini kazandı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimiyle başlayan yolculuk yüzde 52 oyla Cumhurbaşkanı seçilerek büyük bir başarı elde etti.


Bu hafta sonu AK Parti'nin kongresi var. Genel Başkan değişimi yaşanacak. AK Parti'ye konjoktürel bir hareket olarak bakanlar hep yanıldılar. Partinin yaslandığı iki yüz yıllık tarihsel arka planını okuyamadılar. Bugünde aynı hatayı işlemeye devam ediyorlar. Konfüçyüs'ün kıssasında olduğu gibi uzun bir aradan sonra artık burada erdemli, adil ve halkını tehdit olarak görmeyen bir siyaset anlayışı hâkim.



BUNDAN SONRA NE OLACAK?


Siyaset filozofları 'Gelecek, geçmişte saklıdır' derler. Bundan sonra neyin olmayacağını yakın döneme bakarak anlayabiliriz. Turgut Özal ve Süleyman Demirel, 'arkalarına bakmadan' partilerini geride bırakıp Cumhurbaşkanı oldukları gün aslında özgül ağırlıklarını bitirdiler. Partileriyle formel ve informel bağları kopan bu liderler kısa süre sonra tayin edici rollerini kaybettiler. Şimdi benzer bir durum yaşanıyor.



Tayyip Erdoğan'ın, Cumhurbaşkanı olması hasebiyle partisiyle bağlarını koparmasını arzu edenler aslında onun politik olarak etkisizleştirmek istiyorlar. Çünkü teşkilatını kaybetmiş bir Erdoğan, partisi üzerindeki özgül ağırlığını da kendiliğinden kaybedecekti. Tayyip Erdoğan bu hakikati gördüğü için asla bu bağın kopmasına izin vermedi. Bundan sonra da bu organik bağ devam edecek.



BÖYLE BİR İSTİKRARSIZLIĞA ABD DE DAYANAMAZDI


Son tahlilde yaşadığımız sorunun kişiler arasında yaşanan bir sorun değil. Bir sistem sorunu. Türkiye'nin yaşadığı temel sorun 'askeri darbeler, yönetsel istikrarsızlıklar, ekonomik krizler, ara dönemler, politik kaoslar, tenokrat/bürokrat hükümetleri ve toplamda halkta büyük bir yabancılaşma yaratan' parlamenter sistemde. Düşünün! Cumhuriyetin 92. yılında 65. Hükümet kurulacak. 1950'den başlatıldığında 65 yılda 65. Hükümet. Böyle bir istikrarsızlığa dünyanın süper gücü ABD dayanabilir miydi? Her yıl değişen bir iktidar, hangi planı yapıp, hangi işi sonuçlandırabilir ki? Türkiye'nin artık zaman kaybetmeden başkanlık, yarı başkanlık ve partili cumhurbaşkanlığı sistemine gitmesi gerekiyor.


#AK Parti
#Tayyip Erdoğan
#Hüseyin Yayman
8 yıl önce