|

Terörle savaşı düşman topraklarına ve zihinlerine taşımak

Fiziki, bilişsel ve manevi çatışmanın yerini ve zamanını bizim seçebileceğimiz askeri, güvenlik, istihbarat yapılanmasını dinamik bir tarzda doğrusal olmayan yöntemlerle değiştirebilme yeteneklerimizi geliştirmeli ve muhafaza etmeliyiz.

Yeni Şafak
04:00 - 15/12/2016 Perşembe
Güncelleme: 12:51 - 19/12/2016 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Ediz Ekinci - BM Eski Güvenlik Danışmanı


10 Aralık 2016 akşamı Beşiktaş-Bursaspor futbol karşılaşmasında rutin güvenlik görevini yerine getiren polisimize yönelik düzenlenen terör saldırısının tüm ülkeye yaşattığı acının yanında gerek vatandaşlarımızın güvenliği gerekse ülkemize verdiği siyasi, ekonomik hasarları göz önüne aldığımızda mücadelenin yer ve zamanının seçiminde inisiyatifin terör örgütlerinden derhal alınması gereği ortaya çıkıyor. İnisiyatifin düşmandan alınması her şeyden önce şiddetin misliyle tehdidin doğduğu sahaya ve zihinlere aktırılmasını gerekli kılmakta.



Terör örgütlerinin maksatlarına ulaşması iki faktöre bağlı; ilki çıkarlarını gerçekleştirdiğini iddia ettiği topluluğun desteğini sağlamak, ikincisi, şiddet üretebilme yeteneği. Bu iki faktör kapalı kaplar teorisine göre çalışıyor. Toplumsal destek düşükse üretilen şiddet büyüyor, destek yüksekse şiddet te buna bağlı olarak düşüyor. PKK terör örgütünün yıllara sarih terör salınımını bu faktörler ışığında görmek gerekiyor.



HİBRİD HARBİ ANLAMAK


Terörle mücadeledeki en büyük kısıtımız devlet olarak konvansiyonel harp ve kuvvetlere dayanmak zorunluğumuz. İşte bu kısıtlılığı getiren olgu hayatta kalma ile hukuk arasında denge kurma arzusu veya gerekliliği. Ancak bu dengeyi sağlama gayretlerinize sürekli ve kasten orantısız tazyikler karşısında benimseyeceğiniz hareket tarzlarının size bu tazyiki yapanların isteği bir tepki midir şeklindeki bir soruya da cevap vermenin karşı karşıya kaldığınız durumun vehameti ve aciliyeti karşısında anlamını kaybettiği de bir vakıa. Buna verilecek en iyi örnek Rusya ve İsrail. Her ikisi de doğrudan bekalarına yönelik tehdit olarak algıladıkları terör olaylarını ve örgütlerini konvansiyonel yöntem ve kuvvetlerle birlikte konvansiyonel olmayan gayri nizami usul ve kuvvetler de kullanarak bertaraf etme hal tarzını seçiyorlar. Bu yöntemleri uygulama sahasına koyduklarında evrensel hiçbir ahlak kuralını da tanımazlarken yoğun bir psikolojik harp ve sınırsız inkâr usul, yöntem ve tekniklerini kullanıyorlar. Bu göreceli yeni mücadele yöntemine hibrid harp, sınırlandırılmamış harp, doğrusal olmayan harp, bulanık harp gibi isimler veriliyor. Bu mücadelede simetrik güç yanında asimetrik etkiler, organize suç örgütleri ve terörizm de kullanılıyor.



Durmadan tekrarlıyoruz ve tekrarlamaya devam edeceğiz. Uluslararası politika ve mücadelenin doğasını ve değişimini anlamamız gerekiyor. Mücadelenin doğasındaki değişim; hedefte, araçlarda, tehditte ve ortamda meydana geldi, gelmeye devam ediyor. 21.yy'da devletlerarası mücadelenin nihai hedefi ne toprak kazanmak, ne düşmanı topyekûn etkisiz hale getirmektir; mücadelenin nihai hedefi dost, tarafsız ve hasım toplumların etki altına alınması, dolayısıyla hedef devletlerin siyasi karar süreçlerini etki altına almak ve kendi maksatlarına uygun karar almalarını sağlamak. Mücadelenin aracı olarak kullanılmaya karar verildiğinde konvansiyonel ve son teknoloji ürünü gelişmiş tüm silah sistemleri, medya, terör örgütleri, ayaklanmalar, göçler vb. hepsi bu hedefe yöneltilmiş araçlar olarak karşımıza çıkıyor. O zaman şunu ifade edebiliyoruz; hedeflerdeki değişim siyasi/askeri güvenlik ortamındaki tüm her şeyi değiştirmiştir, bu yüzden terörle mücadelede de gözden kaçırılmaması gereken en kritik faktör bu.



MEŞRUİYETİN KAYNAĞI MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİK


Terörle, teröristle ve terör örgütleriyle mücadelenin her biri kullanılan kaynaklar ve mücadele yöntemleri açısından birbirinden farklıdır. Ayrıca terör eylemleriyle terörle mücadele de birbirinden ayrılır. Ortak noktası her ikisinin de siyasi gücü ele geçirmek veya elde tutmak maksatlarının oluşudur. Siyasi gücü galebe çalan çatışmanın galibidir. Beşiktaş saldırısını yapan PKK terör örgütünün göreceli siyasi gücüne bu örgütü devletlerarası mücadelelerinin bir aracı olarak kullanan devletlerin siyasi güçlerini de ekleyelim. Bu durum beka ile hukuk arasındaki denge arayışımıza büyük darbeyi vuran durumdur. Burada karşımıza meşruiyet olgusu çıkıyor. Meşruiyetin karşılığı da yönelen ölümcül tehdide karşı milli birlik ve beraberliktir. Bu sıradan bir söylem değildir, sevin ya da sevmeyin mevcut siyasi iktidarın ve dolayısıyla bekamızın ihtiyacı olan şey budur. O meşruiyet yani kabul ediş, PKK ve destekçilerinin toplam siyasi gücünü ve sahaya aktardıkları şiddeti yenecek güçtür. Geriye kalan ise mevcut kapasitemizi ve yeteneklerimizi göreve uygun yeniden teşkilatlandırarak süratle, öngörülemez, isabetli ve doğru hedefe/hedefler serisine darbe vuracak şekilde harekete geçirmektir.



Bu noktada bekamıza kasteden unsurlarla mücadelede inisiyatifi ele geçirmek en kritik konu. Her şeyden önce muharebeyi kendi topraklarımızda kabul etmememiz, bu mücadeleyi düşman topraklarına ve düşman zihinlerine aktarmamız gerekiyor. Fiziki, bilişsel ve manevi çatışmanın yerini ve zamanını bizim seçebileceğimiz askeri, güvenlik, istihbarat yapılanmasını dinamik bir tarzda doğrusal olmayan yöntemlerle değiştirebilme yeteneklerimizi geliştirmeli ve muhafaza etmeliyiz. Küresel güvenlik kompozisyonu artık hiçbir şekilde doğrusal ve deterministik değil; kaos, öngörülemezlik, bulanıklıklık ve çok katmanlı-çok yönlü tehditlerle karakterize ediliyor. Sürat ve uyum yeteneğimiz bekamızın garantisidir. Acımız büyüktür. Allah şehitlerimize rahmet eylesin, yaralılara acil şifalar versin.



#Beşiktaş saldırısı
#PKK
#Terör
7 yıl önce