|

Tıpkı Nemeçek gibi, tıpkı ben gibi!

04:00 - 15/04/2024 Monday
Güncelleme: 02:11 - 15/04/2024 Monday
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv
MAHMUT SAMİ YILDIZ

“Okuduğunuz çocuk kitaplarının sizde iz bırakan kahramanı hangisiydi?” Nemeçek! Sorunuzu duyar duymaz zihnimde şimşek gibi çakan isim buydu. Ferenc Molnar’ın bir asır evvel yazdığı Pâl Sokağının Çocukları’nın yürek burkan kahramanı Nemeçek.

Pâl Sokağının Çocukları’nı ilk kez, üniversite sınavına girdiğim yaz okumuştum. Antalya’nın nemli sıcağının nefes aldırmadığı bir gece vaktiydi. Biraz ferahlamak umuduyla balkona minder sermiş, sahaftan rastgele aldığım kitabı bir solukta ve -abartmıyorum- ağlayarak bitirmiştim. Fazla romantik geleceğinin farkında ancak umursamayarak söylemek isterim ki; aradan on beş yıl geçti ve ben, göz atmak için elime aldığım kitabı bırakamayıp yine bir solukta ve yine ağlayarak okudum.

Orhan Pamuk’un Saf ve Düşünceli Romancı adıyla kitaplaşan Norton derslerinde bahsettiği okur tiplerinden kendime yakın bulduğum “düşünceli okur” sıfatı Pâl Sokağının Çocukları’nı okurken yerle yeksan oldu. Peki ama neden? Neden hemen her kitabı önünü arkasını düşünerek, tahlil ederek, çıkarımlar yaparak okurken Pâl Sokağının Çocukları beni bir girdap gibi içine çekip gözyaşı akıtacak kadar duygulandırdı?

Yanıtın özü, Louise Glück’ün şu enfes dizelerinde saklı:

Dünyaya bir kez çocukken bakarız.

Gerisi hatıradır.

Tam burada, beni Nemeçek’e bağlayan özü anlatabilmek için 1900’lerin başındaki Budapeşte’ye sıçramam gerek. Nemeçek’in de bir üyesi olduğu Pâl Sokağının Çocukları, şehrin dört bir yanında mantar gibi biten binalar, cadde ve sokaklar sebebiyle oyunlarını ancak ufacık bir arsada oynayabilen bir çocuk grubu. Adına “Alan” dedikleri ve bir bölümünde tomruk kümeleri bulunan bu arsa, çocuklar için bir toprak parçasından çok daha fazlası. Adeta bir vatan. Onu işgal etmek isteyen diğer çocuklara karşı savunmaları gerek. Bunun için de organize olmalılar. Tıpkı bir ordu gibi. Her ordunun bir komutanı, subayları ve erleri vardır. Söz konusu ordu bir düzine çocuktan oluşuyorsa, emirlerin buyurulacağı ve yeri geldiğinde cezalandırılmanın yükünü sırtlayacak tek bir er yeter de artar. İşte bu er de kendi küçük fakat yüreği kocaman Nemeçek’in ta kendisi.

Düğümü çözmek için bu kez kendi çocukluğuma, doksanlar Türkiye’sinin bir şehrine, Antalya’ya ışınlanalım. Bilgisayarların henüz evlere girmediği yıllar. Ne akıllı telefon ne tablet ne sosyal medya, hiçbiri yok. Sokaklar, okul bahçeleri, parklar ve boş arsalar oyun oynayan, annelerinin akşamları eve güçbela sokabildiği çocuklarla dolu. Tıpkı Budapeşte’deki çocuklar gibi. Sokaklardaki kimi köşeler, alanlar, boşluklar belirli çocuk gruplarınca sahiplenilmiş durumda. Tıpkı Pâl Sokağının Çocukları gibi. Ve bu çocuk çetelerinin üyelerinden bazıları hiyerarşik düzende ezilmiş, şimdiki deyişle akran zorbalığına maruz kalmış vaziyette. Tıpkı Nemeçek gibi. Tıpkı ben gibi!

Bizi biz yapan nedir? Bu soruya hacimli bir kitap yazarak yanıt arayan William L. Randall’a tüm kalbimle katılıyorum: Bizi biz yapan hikâyelerdir. Alabildiğine gerçek, arketipsel yahut sembolik, okuduğumuz kahramanın hikâyesi kendimizinkiyle ne denli örtüşürse bize o denli tesir eder. Benim için Nemeçek tam da böyle bir kahraman. Çünkü Nemeçek’in hikâyesini okurken benliğimde yankılanan cümle tam olarak şuydu: De te fabula narratur. (Anlatılan senin hikâyendir.)


#hayat
#aktüel
#kitap
15 days ago