|

Ufak bir operasyon

"Geçtiğmiz günlerde yolum Kadıköyü'ne düşmüş, biraz sahilde dolaştıktan sonra kendimi ara sokaklardaki sahaf dükkanları önünde bulmuştum."

04:00 - 15/04/2024 Pazartesi
Güncelleme: 00:51 - 15/04/2024 Pazartesi
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv
İRFAN SAİM

Sevgili kârilerim

Bilen bilir, kitap dendi mi bende akan sular durur. Ta üniversite öğrenciliğimden beri elimde avucumda olan ne varsa kitaplara yatırmışlığım çoktur. Zamanında burslarımız yattığı gün yan sütun komşum R*stem Efendi ile sahaflara düşüp bütün bursu kurnaz sahaflara bırakıp bir ay boyunca sadece akbille gezdiğimiz günler olmuştu.

Geçtiğimiz günlerde yolum Kadıköy’üne düşmüş, biraz sahilde dolaştıktan sonra kendimi ara sokaklardaki sahaf dükkanları önünde bulmuştum. Birkaçına girip çıktıktan sonra dükkanların birinin tabelasında R*stem adını görünce önce bir tereddüt etsem de şapkamı iyice aşağıya çekip montumun yakalarını kaldırdıktan sonra güneş gözlüklerimle içeri giriverdim. Uzun zamandır görüşmediğimiz ve geçtiğimiz aylarda sütundan sütuna biraz ağız dalaşına girdiğimiz için kendisiyle muhabbet etmeyi düşünmüyordum ama yeni açtığını duyduğum sahaf dükkanını da merak etmiyor değildim. Başı kalabalıktır zaten, çaktırmadan biraz dolaşır çıkarım, diye düşündüm.

İçerisi gelişi güzel istif edilmiş kitaplarla doluydu. Değil raflardaki kitaplara ulaşmak, ara boşluklardan ilerlemek bile güçtü. Allahtan karşı şeritten gelen yoktu da güç bela ulaştım dükkanın meydanına. Bir de ne göreyim. Kasada gençten bir çocuk. Oturmuş elindeki telefona bakıyordu. Etrafı kolaçan edip R*stem’in olmadığına kanaat getirince “Patron yok mu?” diye sordum. Oturduğu yerden zıpladı. Dükkanın ortasına gelene kadar beni görmemişti bile. “Vergi dairesine gitti. Gelmeyebilir.” dedi. İçimden “Vay be, R*stem efendi, yan sütundan bana sallamak kolay ama dükkanın başında durmak zor dimi.” diye geçirdim. “Baktığınız bir şey varsa yardımcı olayım.” Raflardan bir kitap aldım, biraz karıştırdım. “Özel olarak baktığım bir şey yok.” dedim. “Arada uğrayıp kitap karıştırmayı seviyorum.” Tekrar telefonuna gömüldü.

Giyim kuşam mağazalarında müşteri ile beraber dolaşan satıcılardan pek hoşlanmadığım gibi sahafta dolaşırken de karışılmasını sevmem. Öyle dükkanlardan bir dakika bile durmadan çıkarım. Çocuğun benle ilgilenmemesini fırsat bilerek dolaşmaya başladım. Üzerinde 20 lira yazan sepetteki kitaplardan başlayarak gelişi güzel istiflenmiş kitaplara kadar birçoğuna göz gezdirdim. Dişe dokunur pek bir şey yok gibiydi. Kasanın yanında ağzı açık birkaç koli duruyordu. Onlara doğru yöneldim. Tam elimi uzatıyordum ki çocuk, “Onlar yeni geldi.” dedi. “Patronun daha bakmaya fırsatı olmadı.” Çocuk böyle deyince kutudaki kitaplar, daha yüzlerini görmeden yükte hafif pahada ağır birer nadir esere dönüşüverdi zihnimde. İçimden bir ses, R*stem’in kelepire düşürdüğünü düşündüğüm ve içinde çok değerli parçaların bulunduğuna birden inanıverdiğim bu kutuya sızmamı salık verdi. İlgisiz görünerek kutunun kapağını araladım. Kapağında tanıdık bir ismi görünce oldukça şaşırdım. Epeydir görüşmediğim bir yazar arkadaşın kitaplarıydı bunlar. Birkaç roman ve birkaç hikaye kitabı. Hemen ilk sayfasını açtım. Hem de imzalıydı. “Kıymetli dostum Ercan’a” diyerek imzalanmış tam sekiz kitap. İçim cız etti. Kim bilir hangi heves ve hayallerle imzalanan kitaplar, Ercan! tarafından sahafa satılmaya layık bulunmuştu. Bir telefonla yazar dostuma durumu bildirmek istedim. Ama sonra bunun, onu büyük ölçüde kıracağını düşünerek hemen vazgeçtim bu hareketten.

Çocuk hala telefonuyla ilgileniyordu ama üzerimdeki dikkati dağıtmak için sekiz kitabı kenara ayırıp diğer koridorlarda dolaşmaya devam ettim. Raflardan birine dayalı merdivenin birkaç basamağını çıkıp üst raflara uzandım, eski bir gramofonun yanındaki fasikülleri kurcaladım, üç harfli marketlerden alınmış çıkma kutulara doldurulan eski fotoğrafları inceledim. Birkaç fotoğrafın arkasındaki ithafları okudum. Sonra dönüp yeni kutudan çıkardığım kitapları kucaklayıp 20 liralık sepetin olduğu yere götürdüm. Sevgili dostumun kitaplarını biraz da orada inceledikten sonra “Bunlar 20 lira mı?” diye sordum çocuğa bakmadan. “Evet abi.” dedi çocuk. “O sepet komple 20 lira.” Bir poşet getirmesini istedim çocuktan. Sekiz kitaba iki tane de sepetten ekleyip beşini bir elime beşini diğer elime aldım. Çocuk poşeti getirip açmıştı bile. Beşer beşer yerleştirdim kitapları poşete. “On çarpı 20 eşittir 200” dedim. Çocuk poşeti düzeltirken çevik bir hareketle cüzdanımdan gıcır gıcır bir 200’lük çıkarıp uzattım. Poşeti aldığım gibi dükkandan çıktım dışarı. Kalbim küt küt atıyordu. Bir şeylerin doğru olmadığı hissini “Kıymetli dostumun imzalı kitaplarını R*stem’e yem edecek değildim.” diyerek bastırdım. köşeyi dönerken dönüp dükkana tekrar baktım. R*stem işlerini bitirmiş, dükkana giriş yapıyordu. Adımlarımı hızlandırdım. “Sen merak etme dostum.” dedim. “İmzalı kitapların başarılı bir operasyonla artık emin ellerde.”


#Sermuharrir
#kitap
#sahaf
15 gün önce