7 Haziran öncesi herkes söylemesi gerekenleri söyledi. Yoğun bir siyasi dönem geride bırakıldı. Milletimiz 7 Haziran'da 'diyalog ve birlikte yönetim' dedi. Tek başına iktidar imkanını hiçbir partiye vermedi. Biz parti olarak bu netice ortaya çıkar çıkmaz pazar akşamı itibariyle hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak bir duruş sergiledik. Ne yazık ki diğer siyasi partiler, zafer kazanmış edasıyla meydanlardaymış gibi nutuk atmaya başladılar, 'sonuç demokrasi zaferi' dediler. Biz de bu ne zaferiymiş diye baktığımızda AK Parti'nin tek başına iktidar olamamasını zafer olarak değerlendirdiklerini gördük. Bu çok garip ve aynı zamanda da acıklı bir durum.
Muhalefet partilerinin amacı aslında iktidar olmaktır. İktidar olmayı bir tarafa bırakalım, en yüksek oyu alan iki partinin oylarını toplasak ancak AK Parti'nin oyları kadar yapıyor. Hal böyleyken seçimden başarıyla çıkmışlar gibi bir tavra büründüler. Ayrıca 7 Haziran öncesi söyleme benzer bir dil ile konuşmaya devam ettiler. Oysa ortaya çıkan yeni duruma göre yeni sözler söyleme zamanıdır. AK Parti yeni duruma uygun bir söylem oluştururken diğer partiler hala kendilerini seçim meydanlarında zannediyor.
Bizim yol haritamız bellidir. Milletin verdiği talimat doğrultusunda samimi bir şekilde koalisyon çalışması yapacağız. İlk günden itibaren bu doğrultuda kolları sıvadık. AK Parti aynı zamanda milletin verdiği mesajı gördü ve kendi içine dönük bir sorgulamaya girdi. 'Tek başına iktidar olacak oyu neden az bir farkla kaçırdık' sorusu etrafında bir sorgulamaya yöneldi. Sayın Başbakanımız partinin bütün organlarını tek tek dinleyerek nerede hata yapıldı veya ne eksik kalındı noktasında bir özeleştiri sürecini gerçekleştirdi. İçeride böyle bir süreç ilerlerken dışarıya dönük olarak milletten aldığı mesaj doğrultusunda ortaya çıkan tabloya uygun olarak davrandı.
Muhalefet, milletin dediği mesajı almadım, dediğim dedik çaldığım düdük derlerse AK Parti'nin tekrar millete müracaat etmekten başka yolu kalmaz. Biz böyle bir tavır görürsek millete “Biz gittik gayret ettik, konuştuk, tablo bu. İpe sapa gelmez, Türkiye'nin meselelerini içermeyen bir gündeme takılıp kalınmış. Bu arkadaşlar ne iktidara ne muhalefete hazır, dolayısıyla yine sizin takdirinize müracaat ettik" deriz. Ama o noktaya gelene dek biz samimi olarak bize düşeni yaparız.
Tabii.
Takıntısı olanlar hiç ilişkilendiremeyecekleri, iftira diyebileceğimiz ölçekteki isnatlarla Cumhurbaşkanı ile uğraşmaya devam ediyorlar. Bunların ne boyu, ne kilosu, ne ölçekleri Cumhurbaşkanı ile uğraşmaya yetmez. Bunlar artık sınırı aştılar, bardağa, çanağa varana kadar o kadar çok ahlaksızca değerlendirmeler yaptılar ki! Bunu ne Sayın Cumhurbaşkanı ne de Türkiye hak ediyor. Artık bu haksız ithamlarda bulunanların ağız fermuarını iyi ayarlaması gerekiyor.
Osmanlı bakiyesi olan bütün coğrafyada Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye sevgisinin anlama geldiğini milyonlar biliyor. Bu halklar üzerindeki olumlu etkinin son dönemde arttığı da açık. Sayın Cumhurbaşkanı'nın bir umut ışığı olduğu, özellikle mazlumların çıkış kapısı olarak görüldüğü herkesin malumu. Sayın Cumhurbaşkanımız'la belediye başkanlığı yıllarından bugüne dek çok yönlü olarak mücadele edildi. Buna Gezi ve 17/25 Aralık sürecini de dahil edebiliriz. Bu girişimlerin hepsinde Sayın Cumhurbaşkanı'nı saf dışı bırakma anlayışı vardı. Ancak muvaffak olamadılar. Ardı ardına girdiği 9 seçimde sandıkta aldığı oylar bu oyunu hep bozdu. Sayın Cumhurbaşkanı'na halkın gösterdiği sevginin büyüklüğü görüldüğü için kendisi hedef alındı, iftira kampanyaları başlatıldı. Özellikle Kürt kökenli kardeşlerimize dönük olarak Sayın Cumhurbaşkanımız'ın kastetmediği, demediği sözleri iftira kampanyalarında kullandılar. Ayrıca Türkiye dışındaki coğrafyadaki etkinliğini de hedef alan kampanyalar yapıldı.
'Kobani düştü, düşecek' sözü özellikle bölgedeki kardeşlerimize öyle bir şekilde yansıtıldı ki sanki Cumhurbaşkanı Kobani düşsün arzusunda gibi sunuldu. Mesela "Kobani düştü düşecek" şeklinde yaptığı açıklamayı bir kampanyaya dönüştürdüler. Aslında Batı'nın izlediği politikanın Kobani üzerindeki olumsuz etkisini ortaya koymak için söylediği bir cümleyi sanki Kobani düşecek diye sevinirmiş gibi gösterdiler.
Muhalefet çelik çomak oynar gibi maddeler sıralıyor. Düşünün, CHP dört sene muhalefette kalıyor iktidara alternatif olacakken bir puan düşüş yaşıyor. MHP'nin çok da kazandım diyebileceği bir tablo ortada yok. MHP, HDP ile orantılı bir şekilde oy artışı yaşıyor. Seçim sonrası AK Parti'nin ne kadar sorumluluk sahibi bir siyaset yaptığını görürken, diğer partilerin bu sorumluluktan ne kadar uzak olduğuna tanık olduk. Hatta sorunlu siyaset yaptıklarını gördük.
AK Parti, seçimin ertesi günü itibariyle koalisyon çalışmalarına milletin verdiği mesajın bilinciyle yaklaşımını sürdürmekte. Hangisi olur bilmiyorum ama koalisyon ağırlıklı olarak CHP veya MHP ile mümkün gibi görünüyor. HDP zaten tavrını gösterdi. Biz samimi olarak üç partiyle de görüşeceğiz. İlk ziyaretimizde bu konunun ciddiyeti ortaya konulacak. Eğer bu partiler de ülke yönetiminde AK Parti ile birlikte sorumluluk almak istiyorlarsa bunu tavırlarında görürüz.
-----
için tıklayınız.