|

Yeni şehirler kurmak

Yeni Şafak
04:00 - 18/08/2015 Tuesday
Güncelleme: 22:06 - 17/08/2015 Monday
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Mehmet Öğün • mimar



BM verilerine göre dünya nüfusunun %55'i şehirlerde yaşıyor. Önümüzdeki birkaç on yılda %70'e yaklaşacak şehir nüfusunun yönetimleri, konut arzı, işsizlik, ulaşım, altyapı, sağlık ve güvenlik gibi büyük mali kaynaklar gerektiren sorunlara çözüm bulmak zorunda bırakacağı kesin. Ancak, şehirler artan nüfusları nedeniyle bir yandan sorun odakları olurken, öte yandan da dünya GSMH'nın %60'ını oluşturarak küresel ekonomik rekabetin merkezleri haline gelmiş bulunuyor. Artık, ülkelerin uluslararası arenanın sıradan oyuncuları mı, yoksa kural belirleyicilerinden biri mi olacağı, onların şehir kurma becerisine bağlı.


Türkiye de bu gidişatın dışında değil. Büyük şehirlerimiz, daha iyi gelecek umuduyla kapısını çalanların yol açtığı tüm olumsuzlukları yaşıyor; nüfusları artmaya devam ediyor. Günü kurtarmaya yönelik sözde çözümler, kontrolsüz genişlemenin dayattığı sorunların daha da karmaşıklaşmasından başka bir anlam taşımıyor.



'GÜVENLİ ÖZGÜRLÜK' PARADOKSU


Siyasi, idari yapının geçirdiği değişim, ekonomideki dalgalanmalar, teknolojideki yenilikler, bireylerin ilişki kurma biçimini, çevre algısını, öncelik ve ihtiyaçlarını dönüştürüp toplumu başkalaştırdıkça, bir yanda ahşap, kerpiç evleri hor gören, mahallede daralıp, 'güvenli özgürlük' uğruna gökdelenli, rezidanslı sitelere hapsolan, otomobil tutkunu bir kitle, diğer yanda köyünü terk ederek şehre tutunmaya çalışan kalabalıklar, büyük şehirleri varılan yerlerden ziyade, sadece içinden geçilen, tekdüzelik ve tek boyutluluğun ıssızlaştırdığı ucsuz bucaksız, mahzun karmaşa yığınlarına dönüştürüyor.



BİREY İZOLE EDİLİYOR


Piyasaya sunulan her şeyin satın alınması gereken bir meta haline gelebildiği, imkanların ihtiyaçları belirlediği bir zamanda yaşıyoruz. Büyüklük, çokluk, hız gibi niceliğe dayalı kavramlar 'yeniyi' kısa sürede gözden düşürüyor. İnsanlar, teknoloji yardımıyla parlatılan sözde yaratıcılık ve gelişme söylemiyle eskiyi hakir görmeye ikna edilmiş durumda. 'En yeni' merakla bekleniyor. Rol modellerle, reklamlarla toplumun her kesimine sirayet ettirilen bu eğilimin kesintiye uğraması, tüketicinin gerçekte tüketilen olduğunun farkına varması istenmiyor. Mimari ve şehir kurgusu da, bireyin izole edilmesini sağlayarak, yalnızlaştırarak daha kolay şartlanmasına hizmet edecek şekilde biçimleniyor. Artık hayatı birbirinden kopuk fazlar halinde sadece iş, konut veya eğlenceye tahsisli, tekil fonksiyonu tanımlanmış mekanlarda tüketiyoruz. Belirli mekanlarla özdeşleşmek imkansızlaştıkça, sosyal ilişkilerimiz yapaylaştıkça, içimizdeki kapana sıkışmışlık duygusunu, ya “mega mimarlık” ürünü, sürekli farklı, yeni olma iddiasındaki tasarımların yarattığı geçici hayret duygusuyla veya köklerimize müracaat ederek, bugüne taşıdığımız bazı kadim mimari elemanlarla (kubbe-kemer-saçak vb) aşacağımızı varsayıyoruz. Tuhaf formlardaki, cam cepheli yüksek kulelerin karşıtı “Selçuklu-Osmanlı” referanslı yapılar oluyor. Mimari mirastan günümüze aktardığımız özün, bu kıymetli tarihi birikimi heba etmeyecek düzeyde olmasına dikkat etmeksizin, kopya formları yan yana yapıştırarak vücuda getirilen tasarımlar, samimiyetle özdeşleşilen mekanlar yerine, yeni bir yabancılaşma, mekansızlık hali yaratıyor. Her iki yaklaşımda da 'ev', içerisine hayatın dökülüp, dondurulduğu sıradan bir kalıp, şehir ise basmakalıp hayatların devasa istif alanı haline geliyor.



ÇEVRE İLE BİLİNÇLİ İLİŞKİNİN TESİS EDİLMESİ


Asırlarca üzerinde var olduğu 'yer'in bahşettiği imkanları özenle değerlendirerek az ile yetinmeyi 'zenginliğe', küçük ölçü ve tevazuyu 'büyüklüğe' giden yol kabul ederek inşa edilmiş, güzelliklerini saflık ve samimiyetlerine borçlu, her biri kendine yeten birer cennet niteliğindeki şehirlerimizi gerektiğince koruyup, dönüştürerek, günümüze intikal ettirmeyi başaramamış olmak büyük bir eksiklik; ancak karamsarlığa da yer yok. Yeter ki, şehirlerimizi dünya ile rekabet eder düzeye getirebilmek için gerekli tarihi tecrübeye sahip olduğumuzu hatırlayalım; varlığımızı anlamlı kılmak için gerçeklikle özdeşleştirdiğimiz çirkinliklerle yüzleşerek, eşyanın kaynağındaki güzelliği aramaya karar verelim. Geçmişte olduğu gibi şehrin, bireyleri yüceltecek şekilde tabiata saygıyı, topoğrafyaya uyumu benimseyen, adaletli olmaktan, dengeden taviz vermeyen, kültürel standartların gelişiminde sürekliliği tesis ederek, bireyin çevresiyle bilinçli ilişki kurarak güzelliklerin farkına varmasını sağlayacak rafine bir ortam olması için gereken tedbirleri alalım.



MEGA KENTLERE DUR DENİLMELİ


Bu tedbirlerin başında, büyük şehirlerimizdeki 'genişleme'nin durdurulması gelmelidir. Bu amaca yönelik olarak, 'mega kent' yaklaşımı yerine, 25 bin nüfuslu, uyumlu sektörlerin birlikteliği ile organize olmuş, doğa ve insan dostu, tutumlu-verimli 'yeni şehirler' bütünlüğü planlanmalıdır. Yeni şehirler, küçük ölçüleriyle, altyapı-ulaşım yanında, sosyal donatı ve yönetim maliyetleri açısından ekonomik olacak; ayrıca mega kentin aksine toplumun ayrışmasını, yalnızlaşmasını da önleyecektir. Sağlıksız, deprem güvenli olmayan bölge ve yapılarda yaşayan nüfusun ve yeni göçenlerin, iş-eğitim-sağlık donanımına, yeterli altyapıya sahip kurulacak yeni şehirlere yönlendirilmesiyle, mevcut şehirlerimizin, sağlıksız dokulardan arındırılarak, nefes alması mümkün olabilecektir.



ŞEHRİN ÇEKİRDEĞİNİ TANZİM ETMEK


Yeni şehirlerin ev mimarisi hak ettiği öneme uygun bir şekilde ele alınmalıdır. Bir sığınak olmayıp insanın bütün hayatını çerçeveleyen bir ürün olan ev, şehrin çekirdeğidir. Çekirdek evin, ikinci eve karşı takındığı tavır bütün şehrin karakterini biçimlendirecektir. Bu bakımdan komşuluk kavramı tasarımda karşılığını bulmalıdır.



Yataylık da şehrin karakterinin önemli bir belirleyeni olmakla birlikte, tek değildir. ABD'nin yatay-az yoğun yerleşmelerinde yaşanan hayat, bir hapisaneyi aratmayacak düzeyde monoton ve izoledir. Ufki bir yerleşmede yıllarca yaşayıp komşusunu tanımayan, ev-araba-iş-alışveriş sarmalında hayatını tüketen insanlar çoğunluktadır.



Bu bakımdan hali hazırdaki hastalıklı şehir yapısını dönüştürmeye yönelik olarak sıkça dillendirilen 'yatay şehirler' söyleminin 'güzel şehirler'e evrilmesini sağlayacak, doğru, tutarlı, çok yönlü, planlı ve uzun vadeli yaklaşımlar hızla ortaya konmalıdır.








#bm
#şehirler
#abd
9 years ago