|

‘Yerli’lerin büyük zaferi

Yeni Şafak
04:00 - 12/11/2015 Perşembe
Güncelleme: 21:35 - 11/11/2015 Çarşamba
Diğer
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Prof. Dr. Mazhar Bağlı - Şanlıurfa Milletvekili


AK Parti'nin dayandığı toplumsal muhalefeti oluşturan siyasi düşünce aslında çok kadim bir mücadele geleneğinden bugünlere gelmektedir. Mesele uzundur ama kısaca söylemek gerekirse bu coğrafyada “yerlilik” ile “mühendislik” proje sahipleri arasında hep bir kavga vardı ve bu mücadelede mühendislik taraftarları hep galiptiler çünkü hem mücadelenin kurallarını hem de zeminini her zaman bizzat kendileri belirliyordu.


Ne zaman ki yerli olanlar zorla da olsa rekabet ve mücadele için bazı standartların kabulünü sağladılar işte o vakit işler değişmeye başladı. Malum, çok partili hayata geçildikten sonra Halk Partisi, Demokrat Parti karşısında hiçbir seçimde herhangi bir varlık gösteremedi. Sandıkların yargıç denetimine tabi olması “standardı ve kuralı” Demokrat Parti'yi iktidar yaptı. Yerliler, veya sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesi ile Milli olanlar, mühendislik projesinin sahiplerinden, yani tepeden inmeci Ulusalcılardan çok basit bir talepte bulundular. Müsabakanın koşulları ve kuralları önceden belirlenmiş olsun ve maç ortasında değişmesin. Futbol olarak başlayan bir maçın ikinci yarısı Rugby olarak oynanmasın. Bu istek, yani mücadele alanına, biçimine ve enstrümanlarına dair kural ve etik-ahlaki değerlerin belirlenmesi isteği aslında uzun süreden beri devam eden asimetrik savaşı dengelemiş oldu.


Vülgarize ederek söylemek gerekirse, yerli olanlar ulusalcılardan hangi minderde ve hangi stilde güreşileceğini belirlemelerini istemekle aslında rakibini önemli ölçüde köşeye sıkıştırmış oldular. Bu durumu fark eden statükocu yapı, yine de rakibini hep zayıflatacak bir “alan” elde bulundurmaya azami gayreti gösterdi. Sonunda demokraside karar kılınmıştı. Ancak demokrasinin yeşermesi gereken kültür iklimi için de bir alt yapı çalışması gerektiği iddiası ile bitmeyen bir tartışma konusu (zamana ve mekana göre değişebilen soyut bir konu) hep elden ele dolaşmaktaydı.


MUHAYYEL CANAVARLARIN İŞLEVSİZLEŞMESİ

Yerliler, yani kadim bir toplumsal muhalefet geleneğini tevarüs edenler, kavgada adı geçen ama kendisi bir türlü arzı endam etmeyen bu soyut konuları tartıştıkça söz konusu muhayyel olgular ete kemiğe büründü ve giderek işlevselliğini kaybettiler. Laiklik de elden gitti, irtica da. Söz gelimi muhayyel bir canavar olan “İranlaşıyoruz” bizzat muhafazakarların sorgulaması ile öldü. Her tartışma, tam da Foucault'nun deyimi ile söyleme dahil olma mücadelesi esasında belli standartların oluşmasına neden oldu. Bu durum artık bu tür muhayyel canavarların ve demokratik kültür gibi soyut kavga konularının giderek işlevlerinin kaybetmesine neden oldu.


Ve bundan böyle de ulusalcıların yerliler ile yapacakları mücadelede kural koyacak durumları kalmadı artık. Keza toplumun benimsemediği parametrelerle inşa edilen “değerler” üzerinden siyasetin dizayn edilmesi de artık kolay değildir. Çünkü siyasi mücadeleyi kaybetmiş bir tarafın kural koyacak hali yoktur. Kazananlar hep kuralları belirlerler. Bu her zaman böyledir. Bugün AK Parti Türk siyasi tarihinin en büyük zaferini kazanmış bulunmaktadır ve bundan sonra da kuralı o koyacaktır.


İKİYÜZ YILLIK MÜCADELE KAZANILDI

Özetle, yerli ve batıcı diye adlandıracağımız iki taraf arasında neredeyse ikiyüz yıldır devam eden mücadeleyi bugün açık bir şekilde Recep Tayyip Erdoğan kazandı. Benim yerli dediğim sadece muhafazakarları içermiyor, statükoya ve oligarşiye karşı duran tüm sosyolojik kompartımanları içeriyor. Batıcı dediğimde de sadece Kemalistler değildir. Kürtçü ulusalcılar da bu kategorinin içindedirler. İşte bundan sonra kelimenin tam anlamıyla “adil bir düzen” kurmak ve toplumu geleceğe taşıyacak bir yol haritası belirlemek kaçınılmazdır. Bu hem tarihi bir sorumluluk, hem insani bir gereklilik hem de İslami bir vazifedir. Evet savaşı kazandık. Ama kazanılmış olan bu davanın bir sonraki nesle aktarılması gerekiyor. Bunun için de iki temel alana yönelmek gerekir. Birisi ahlaki değerlerin inşa edilmesi ve yaygınlaştırılmasıdır diğeri de adaletin tesis edilmesidir. Eğer bu alanları boş bırakacak olursak tarihi sorumluluğu yerine getirmemiş olmanın hesabını ne bu dünyada ne de öte dünyada verebiliriz. Yaşım çok büyük olmamakla beraber pek çok siyasi-askeri çalkantılara şahitlik etmiş birisi olarak itiraf etmeliyim ki ülke için, çocuklarım için hayatımda iki kez büyük bir endişe ve korku yaşadım. Birisi Gezi olayları diğeri de 17-25 aralık Paralel çetenin sivil siyasete yaptığı operasyonu sırasındaydı. Bir sosyolog olarak bu toplumun pek çok krize karşı son derece dirençli olduğunu biliyorum. Hatta ben çok uzun bir süre Diyarbakır'da görev yaptım. PKK'nın nasıl alçaklıklar yaptığını, hangi tezgahları kurduğunu bizzat gördüm. Tehdit edildim hakarete uğradım. Ama son kertede bu çetenin sosyolojik karşılığını, yapabileceklerini öngörebilirim. En fazla kalleşçe bir kurşunla seni öldürebilirler.


GELECEK SİSTEMİ KURMA GÜNÜ

Lakin Gezi tam anlamıyla kindarlıkla ve öfkeyle beslenen bir kesimin topluma, devlete ve siyasete karşı kalkışmasıydı ve her şey çok kusursuz planlanmıştı. Medyadan doktorlara, baronlardan monşerlere, siyasi destekten uluslar arası lobiye kadar her şey hazırdı. Ülkeyi tam anlamıyla bir iç savaşa sürükleyecek ve sivil siyaseti boğacak bir operasyon yürütüldü. Bana göre Gezi, az önce yukarda bahsettiğim “yerli” ile “mühendislik” proje sahiplerinin son kapışmasıydı ve hiç durmadı. Ta ki 1 Kasım seçimine kadar. Seçim sonucu Gezi'yi bitirdi. “Yerli”ler büyük bir zafer kazandılar. 17-25 Aralık da Gezi ruhunun bir başka bedene girip kendini yaşatma refleksiydi. Ben bu çeteyi yakından tanırım, “biz kazandık” demek için yapmayacakları kötülük, işlemeyecekleri günah yoktur. Kendilerini haklı göstermek için tüm ülkeyi çok rahatlıkla ateşe verebilirler. Nerede ne yapacaklarını kestirmek imkansızdır. Bütün krizlere karşı tek güvencemiz olan toplumsal sağduyuya karşı çok kapsamlı bir savaş yürüttüler ve yürütmektedirler. O da çöktü.


Şimdi sıra Sayın Davutoğlu'nun genel başkan seçildiği kongrede bahsettiği restorasyonlardadır. Ülkeyi, toplumu ve siyaseti restore etme zamanıdır. Bir gelecek sistemi kurma günüdür. Adaletten ayrılmadan, hakkaniyetten taviz vermeden büyük kalkınma hamlesini yeniden başlatmalıyız. Ki AK Partinin hayalini süsleyen Kalkınmanın gerçekleşmesi yine isminde var olan Adalet ile mümkün olacaktır. Kürt meselesi, Alevi meselesi, gayri Müslimler meselesi ve dış politika ile ilgili gerçekçi, kalıcı ve yerli bir perspektifle işe koyulmak gerekir. Özellikle de Kürt meselesini restore ederken mümkün olduğu kadar makam kapmak için gözlere bakan bürokrat ve kifayetsiz muhterislerden uzak durmak gerekir. Uykusu kaçan, derdi olanlarla yola devam edilmezse bu zafer zehir olur bu ülkeye.


#AK Parti
#Gezi
#Demokrat Parti
#Davutoğlu
8 yıl önce