|

Zihin açmanın yolu yürümektir

“Çünkü o, bir yürüyüş ustasıdır. Yürümek onun hayatının bir parçası değil, bütünüdür. Cadde cadde, sokak sokak, mahalle mahalle, semt semt yürür. Saatlerce, kilometrelerce yürür, yürür, yürür... Onunla birlikte yürüyüp de yürüyüşten keyif almayanın çıkacağını sanmam."

Yeni Şafak
23:42 - 12/07/2017 Çarşamba
Güncelleme: 23:44 - 9/08/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
​Zihin açmanın yolu yürümektir
​Zihin açmanın yolu yürümektir

LİF(*)

Yürüyüşün kılıcı tartıyor solukları

Derisinde zamanın çok hassas bir terazi

Canlıları duran, sürünen, yüzen, uçan, zıplayan ve yürüyen olarak da sınıflandırabiliriz. Yürüyen canlılar arasında yürüme edimini en çok savsaklayanlardan biri de insandır. Yürümemek için bin dereden su getirir, binbir bahane bulur. Yürüme mesafesindeki bir yere inadına vasıtayla gider. Merdiven çıkmaya üşenir, asansöre biner. Hele döner merdiven! O dönerken yürümeyi aptallık sayar. Bayılır onun basamağında dikelmeye.

Soyunun nadir kullarından biri olduğu her haliyle ortada olan Nuri Pakdil, işte bu yürümemekte direnen hımbıllardan hiç mi hiç hazzetmez. Çünkü o, bir yürüyüş ustasıdır. Yürümek onun hayatının bir parçası değil, bütünüdür. Cadde cadde, sokak sokak, mahalle mahalle, semt semt yürür. Saatlerce, kilometrelerce yürür, yürür, yürür... Onunla birlikte yürüyüp de yürüyüşten keyif almayanın çıkacağını sanmam.

SAİT FAİK’İN KÖR MUSTAFASI BENİM

1970’li, 80’li yıllarda Ankara’da, İstanbul’da, Adalar’da onunla yaptığımız yürüyüşleri bir sevgiliyi özler gibi özlüyorum şimdilerde. Hele şu ikisini hiç unutamam: Erenköy’den Maltepe’ye Bağdat Caddesi’nde insanların meraklı bakışları üzerimizde “uygun adım” rap rap rap yürüyüşümüz. Öteki ise daha da ilginç: Burgaz Adası’nda bir yürüyüşümüzde Sait Faik’in “Karanfillerle Domates Suyu” adlı öyküsünün kahramanı Kör Mustafa ile karşılaşmamız. Koltuğunun altında somun ekmek, bir elinde baston, karşımızdan gelen hayli yaşlı adama Nuri Pakdil, “Sait Faik’i tanır mısın?” diye sordu. Adam birden gençleşiverdi adeta: “Tanımaz olur muyum, hikâyesinde anlattığı Kör Mustafa benim. Evim de aha hemen şuracıkta.”dedi. Ardından “Nasıl bir insandı Sait Faik?” dedi, Nuri Pakdil. Adam “Nasıl olacak, bir iti vardı, aylak aylak gezerdi.”dedi.

Kimi insanlar için yürüyüş iki yönlüdür. Bu yönlerden biri kendi içine, öteki dış dünyaya yöneliktir. Tıpkı Nuri Pakdil’in yürüyüşleri gibi. Onun yürüyüşleri iki boyutludur. Kimi yürüyüşlerimizde geçtiğimiz mekanlarla ilgili konuşurken, kimi zaman da sadece yürüyüp hiç konuşmadığımız olurdu. “Yürüyüş çoğu zaman insanın kendi içinde yoğunlaşmasını sağlayan bir dönemeçtir.” diyen David Le Breton, aynı zamanda “Yürüyüş dünyaya açılmalıdır.” demeyi de ihmal etmez, “Yürümeye Övgü” kitabında.

Beyite dönelim ve önce lif sözcüğünden başlayalım. Kelime olarak dilimizde pekçok anlamı bulunan lif, biyolojik ya da sunî, kısa veya uzun iplik biçiminde maddelerdir. Bunları besinlerdeki lifler, tekstil ya da sanayideki lifler ve vücuda esneklik sağlayan kas lifleri olarak sınıflandırabiliriz. Sözgelimi meyve ve sebzelerin vücut tarafından sindirilmeyen, emilip posa olarak atılan kısımları liflerdir. Ayrıca banyoda vücudu ovmak için kullanılan tekstil ürünü lifler yanında sanayinin çeşitli alanlarında kullanılan lifler de vardır.

Yukarıdaki beyitin adı olan lifin kas yapımızla ilgili olduğu kanaatindeyim. Vücut kasları içerisinde altı milyar civarında kas lifi bulunduğu bilinmektedir. Bu lifler vücuda hareket esnekliği sağlar. Öyle ki yürüme eylemi sırasında vücutta yüze yakın kasın çalıştığı söylenir. Yürüyüş yalınlığı, kararlılığı, keskinliği gerektiren bir eylemdir. Zamanla ve mekânla kaim olan bu eylemi ancak sağlıklı bir bünye yapabilir. Beyitte geçen “hassas terazi” bu sağlıklılığı ve aynı zamanda belli aralıklarla alınıp verilen soluğun sürekliliğini ölçen bir ölçü aletidir. Zamana karşı duyarlı olmak, keskin bir irade orataya koymak, yürüyüşün temel niteliklerindendir. “Yürüyüşün kılıcı tartıyor solukları” dizesi bunu murat ediyor olmalı.

YÜRÜMEK ACININ İLACIDIR

Yürümek bir spor mu? Günümüzde yürümeyi spor olarak görenlerin hatırı sayılır bir çoğunlukta oldukları söylenebilir. Bunun için sabahları kentin parklarında yürüyenleri görmek yeterlidir. “Yürümenin Felsefesi” kitabının yazarı Frédéric Gros, kitabına “Yürümek spor değildir.” cümlesiyle başlar ve spora ilişkin şunları der: “Spor teknik, kurallar, puanlama ve rekabet meselesidir, durmadan öğrenmeyi ve çalışmayı gerektirir; duruşları tanımak, doğru hareketleri bir araya getirmektir. Doğaçlama ve yetenek çok sonra gelir.” (Yürümenin Felsefesi, s.9). Yürümenin spor olmadığına ilişkin de şu açıklamayı yapar Frédéric Gros: “Yürümek bir spor değildir. Bir ayağı diğerinin önüne atmak çocuk işidir. Yürüyenler karşılaştığında ne bir sıralama vardır ne de puanlama. Yürüyen hangi yoldan geldiğini, en güzel manzaranın hangi patikadan görüldüğünü, görüşün hangi noktada daha iyi olduğundan bahseder.” (a.g.e. s.9)

Yürümenin pekçok gerekçeleri vardır. Hayatın insanı ezen zorlukları, içinden çıkılamayan sorunların ağırlığı karşısında çareyi yürümekte buluruz. “Yürüyüş yaşama sıkıntısı ya da acısına karşı bir ilaçtır.” diyen David Le Breton’a hak vermemek elde değil.

Yürümek insanı yüklerinden kurtarır. Maddi ve manevî bir arınmaya götürür. Çünkü insan, yürürken sadece mekânda değil, kendi iç dünyasında da yol alır. David Le Breton yürüyüşü bedenin bir ibadeti olarak görür ve şunları der: “Yürüme soyar, çıplak hâle getirir, dünyayı nesnelerin rüzgârı içinde düşünmeye davet eder ve insana mütevazı ve güzel bir yaşam hatırlatır. Günümüzde yürüyüşçü kişisel bir tinselliğin hacısıdır, yürürken derin düşüncelere dalar, alçakgönüllü, sabırlı olmayı öğrenir, yürüme bir tür gezici ibadet biçimidir, gezilen dolaşılan yerlerde hiçbir kısıtlama söz konusu değildir yürüyüşçü için, yürüyüşçünün çevresinde muazzam bir dünya vardır.” (Yürümeye Övgü, s,124)

TARİHE DAMGA VURMUŞ YÜRÜYÜŞLER

Dünya tarihine damga vurmuş büyük yürüyüşler de vardır. Bunların başında hiç kuşkusuz Peygamber Efendimizin ashabıyla İslâm devletini kurmak için Mekke’den Medine’ye yürüyüşleridir. Bu kutlu yürüyüşün adı “Hicret”tir.

Spartaküs’ün Roma’da başlattığı köleliğe karşı yürüyüşü, Mao’nun “Uzun Yürüyüş”ü , Gandhi’nin 12 Mart 1930’da Hindistan’ın bağımsızlığı için İngiliz emperyalizmine karşı başlattığı 400 kilometrelik yürüyüşü, Vahşi Amerika’nın Kızılderili kıyımına karşı 1978 yılında Kızılderililerin San Francisco’dan Washington’a kadar yürüyüşleri tarihte ses getirmiş yürüyüşlerdir.

Günümüzde iç dünyası gittikçe çölleşmeye yüz tutmuş, dünyanın sorunları altında ezilmiş, bunalmış, hareket kabiliyetini kaybetmiş insanlık için çıkar yol, “dünyanın araba lastiklerinden çok, ayaklar için yaratılmış olduğunu” bilerek yürümektir.

(*) Osmanlı Simitçiler Kasidesi / 19

ARİF AY
#Roma
#Sait Faik
#Ankara
#İstanbul
7 yıl önce
default-profile-img