|

'Doğu-Batı' zıtların uyumu

Said, özellikle Fransız Devrimi'nden itibaren, burjuva hayatında başköşeye kurulan müziğin, günümüzde bu otoritesini kaybettiği kanaatinde. Bunun en önemli sebebi, müziğin toplumsal temsil kabiliyetini yitirmesidir.

00:00 - 6/09/2006 Çarşamba
Güncelleme: 23:07 - 19/09/2006 Salı
Yeni Şafak
'Doğu-Batı' zıtların uyumu
'Doğu-Batı' zıtların uyumu
"Normalleşmeye tam karşı çıkmak,

güçsüzler adına etkili bir silâh değildir."

Edward Said

Edward Said'in, Yahudi müzisyen Daniel Barenboim'le yaptığı bir dizi söyleşi, Paralellikler ve Paradokslar adıyla Agora Yayınları'ndan çıktı. Söyleşilerin ana ekseni kültür ve sanat. Kitapta değişik zamanlarda yapılmış altı söyleşi yer alıyor. Hepsi 11 Eylül'den önce yapılan ve beş yıllık (1995-2000) bir zaman dilimine yayılan söyleşilerin ikisi dinleyiciler önünde gerçekleştirilmiş.

1990'ların başlarında Londra'da bir rastlantı sonucu tanışan ikili, aralarında başlayan yakınlığı kültür ve sanat plânında bir işbirliğine dönüştürmek gayretiyle 1999 yılında, Goethe'nin 250. doğum yıldönümünde, onun Doğu Batı Divanı adlı eserinden ilhamla, Doğu Batı Divanı Orkestrası'nı kurmuşlar. Lübnan, Filistin, Suriye, Ürdün, Tunus, Türkiye, Mısır, İspanya, İsrail, Hollanda gibi 17 değişik ülkeden 110 müzisyeni bir araya getiren orkestra, ilk konserini 1999 yılında Almanya'nın Weimar şehrinde vermiş.


İsrail askerlerine taş atan Filistinlilerin eylemlerine fiili destek verdiği için, Amerika'da, yıllardır ders verdiği üniversiteden kovulmak istenen Edward Said'le, İsrail'in resmî politikalarını eleştirmesiyle tanınan Daniel Barenboim'in kültür, sanat ve siyaset hakkındaki düşüncelerini yansıtan Paralellikler ve Paradokslar, konuşmaları kültür ve sanatla sınırlayan, siyasete pek bulaşmayan bir kitap. Bir yerde Said, “Daniel'le benim anlaşamadığım alanlardan birisi, dünyanın ikimizin de yurdu olan kısmının tarihiyle ilgili farklı görüşler taşımamız. Şöyle ki, Daniel, tarihi, bir Filistinlininkinden açıkça farklı bir bakış açısıyla değerlendiriyor,” diyerek Barenboim'le arasındaki farka dikkat çekiyor. Kitabın genel refleksi, Edward Said'in edebiyat, Daniel Barenboim'in müzik açısından değerlendirmesi şeklinde işliyor.

Söyleşiler, Doğu Batı Divanı Orkestrası'nın hikâyesiyle başlıyor. Orkestranın bir uzlaşma ve diyalog ortamı yaratmaya dönük işlevi üzerinde duruluyor. Birinci söyleşi, “Nerede olduğunuzda kendinizi vatanınızda hissedersiniz?” sorusuna bir cevap arayışı niteliğinde. İki konuşmacı da kendileriyle vatan fikri arasına bir mesafe koyuyor. Bu kavramı bilinen anlamından kopararak kabul ediyorlar. Barenboim, müzik yapabildiği her yeri kendi vatanı sayarken, Said, kendini ait hissedemeyeceği yerlere daha yakın duruyor. “Kudüs'te de kendimi vatanımda hissettiğim oluyor; fakat sanırım bu, büyüdüğüm zamanlardan kalma, bir parça gerçekdışı, şiirsi bir fikir,” diyen Barenboim, kendisi için vatan fikrinin “Kudüs fikri”ne bağlı kalmak olduğunu belirtiyor. Kudüs fikrine bağlı kaldıkça kendini vatanında hissettiğini söyleyen Barenboim, buna arkadaş fikrini de ekliyor: “Edward, kendisiyle pek çok şeyi paylaşabileceğim bir arkadaşım; deyiş yerindeyse, bir ruh eşimdir. Onunla ne zaman beraber olsam, kendimi hep vatanımda hissetmişimdir.”

Vatan fikrini abartılı bir düşünce sayan Said, göçmenlikle geçen çocukluk ve delikanlılık çağlarını esas alarak böyle konuşuyor gibi. Yıllar sonra Filistin'e dönüşünü, “Çocukluğumun bir kısmını geçirdiğim Filistin, İsrail olmuştu,” cümlesiyle anlatan Said, kendini en çok New York'ta mutlu hissettiğini; çünkü, “Onun içinde bir yerde yaşayabilir; ama yine de kendinizi onun bir parçası hissetmeyebilirsiniz,” diyor.

Kitap boyunca, dünyanın, küreselleşme (Herkes aynıdır! Farklılıklar yok edilecek!) ve biricik millî değerin muhafazası arasında sıkıştığını dile getiren ikili, her iki yolun da yanlış olduğunu, doğru yaklaşımın farklı kültürlerin muhafazasından geçtiğini, değişik argümanlarla vurguluyorlar.

Said, köktenciliği, edebiyat ve müzikle sınırlamak şartıyla, “geçmişle muhafazakâr bir biçimde aşırı uğraşmanın negatif yönü” şeklinde tanımlıyor; söyleşilerin genelinde, şimdiyle uğraşmanın, çağdaş gerçekliğin önemine ve değerine güçlü bir vurgu yapıyor.

Said, özellikle Fransız Devrimi'nden itibaren, burjuva hayatında başköşeye kurulan müziğin, günümüzde bu otoritesini kaybettiği kanaatinde. Bunun en önemli sebebi, müziğin toplumsal temsil kabiliyetini yitirmesidir. Müzik ve toplumun birbiriyle bağı kopmuştur. Bugünkü görünümüyle müzik, fazla uzmanlaşmış ve sadece bu uzmanlara açık bir alan görünümündedir. Bu alanın veya uzmanların dışında kalanlarca bilinemeyecek bir karakter kazanmıştır. Oysa önceden Latince gibi, istenildiğinde öğrenilebilen bir şeydir. Said'e göre, bugün için müzik, “icra edilemeyen” ve “dinlenemeyen” bir karakterdedir. İcranın ve mukabilinde dinlemenin yerine, metalaşmış, paketlenmiş bir müzik hüküm sürmektedir..

Edebiyat, müzik, kültür, sanat, siyaset... konuları arasında mekik dokuyan iki kafanın sohbetleri zevkle okunuyor. Kitabın sonunda bulunan Barenboim ve Said'in, “Almanlar, Yahudiler ve Müzik” ve “Barenboim ve Wagner Tabusu” başlıklı iki makale, neredeyse kitaptan daha mühim..


Paralellikler ve Paradokslar

Daniel Barenboim-Edward Said

Çevirmen: Osman Akınhay

Agora Yayınları, 214 sayfa

18 yıl önce