|

Hayat bir bütündür

Zamanın gereklerine kolayca uyum sağlayan ve giriştiği her işi başarıyla sonuçlandıran kişi: Hayat adamı... Dünya hayatında pek çok sıkıntı, kötülükler, musibetler çekilmesine, açlığa, yosulluğa, eziyete aldırmıyor insan; sille yiyor, zindana atılıyor, hastalanıp yatağa düşüyor, acılar içinde kıvranıyor ama yine de dâr-ı mihnet dünyada kalmak için çabalıyor.

Yeni Şafak
04:00 - 13/07/2016 Çarşamba
Güncelleme: 22:00 - 12/07/2016 Salı
Yeni Şafak
-ARİF AY


Hem çok yakın Sonsuza hem çok uzak

Bir ırmak yazıp durur destanını*


*Osmanlı Simitçiler Kasîdesi - 10




Keşke söylendiği gibi yalın olsa. Öyle değil işte. Sayısız hayat var; yaşanmış ve yaşanacak olan. Her biri içinde ne öyküler, ne destanlar barındırır. Her hayat kendine göre bir dünyadır. Her hayat kendince bir kıyamet yaşar. Kimi hayatı sorgulamayla geçirir zamanını, kimi farkında bile olmaz hayatın, yaşar gider. Hayatı sorgulayanın, onunla kavgalı olanın da, onu umursamayanın da hayatı kayıt altına alınmaktadır iki melek tarafından. Bu yazılıp duran bir sır destanıdır.



Sözlük anlamı dirilik, canlılık, sağlık, yaşayış, ömür, faaliyet, hareketlilik anlamına gelen hayat, tasavvuf terimi olarak: “Yaşama, zindegî (dirilik, canlılık), (Tas.) Sâliki dünya bağlarından ve nefsânî arzulardan koparan kutsal ve ilâhî nurun tecellî etmesi. “Hayat ölümdedir” yani kalbin hayatı nefsin ölmesindedir. (Sülemi, 489.) Kalbin hayatta olması için nefsin ölmesi lazımdır. Cüneyd, tasavvufu: 'Hakk'ın seni senden öldürmesi ve kendisiyle hayata kavuşturmasıdır.' Demiştir. (Kuşeyrî, 126.) İlmin yaşaması için cehâletin, cem halinin yaşaması için tefrika hâlinin ölmesi, Hak ile hayatta omak için halk ile yaşama hâline son verilmesi lazımdır. (Herevî, Menâzilu's-Sairin, 44.) Kötü hal ve hareketlerin sona ermesi mevt (ölüm), iyi hal ve hareketlerin edinilmesi hayattır. 'Gerçek sufi ölmeden evvel ölür ve hakiki hayata kavuşur.'” (Prof. Dr. Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 230-231)



OTUZ SURE KIRK DOKUZ AYET

Görüldüğü gibi son derece girift, son derece boyutlu bir yapısı var hayatın. Pek çok hayattan söz ettik. İşte onlardan bir kaçı: Gündelik hayat, gece hayatı, iş hayatı, öğrenim hayatı, özel hayat, sivil hayat, askerlik hayat. Toplumsal, ekonomik, kültürel, tarihsel vb. Koşulların belirlediği bir döneme, bir gruba, bir bölgeye özgü yaşama biçimi: Ortaçağ'da hayat, köy hayatı, şehir hayatı, Osmanlı'da hayat. Kişinin varlığını sürdürdüğü koşullar, özellikle de maddi koşullar bütünü; varlığını sürdürmeyi sağlayan tüketim malları: Hayat pahalılığı, hayat zor her şey ateş pahası. Hayatını kazanmak.



Zamanın gereklerine kolayca uyum sağlayan ve giriştiği her işi başarıyla sonuçlandıran kişi: Hayat adamı. Hayat arkadaşı: Karı-kocadan her biri. Yaşama isteği güçlü, neşeli, canlı kimse: Hayat dolu insan. Hayat –memat: Ölüm kalım meselesi. Yaşamı sürdürmek için gösterilen çaba: Hayat mücadelesi. Hayat vermek: Bir şeyi canlı ve hareketli duruma getirmek. Geçimini sağlamak amacıyla çalışmaya başlamak: Hayata atılmak. Hayata gözlerini yummak: Ölmek. Hayata küsmek: Yaşama sevincini yitirmek, karamsar olmak. İşlerin tümüyle ters gitmesi, yıkıma uğramak: Hayatı kaymak. Hayatın baharı: Gençlik çağı. Hayatına girmek: Yaşamında yer almak, yaşamına katılmak. Hayatını borçlu olmak: Birinin yardımıyla kurtulmuş, yaşamı bir başka kimsenin desteğine ve yardımına bağlı olmak. Hayatını kazanmak: Geçimini kendi kazancıyla sağlamak. Hayatını yaşamak: Karışanı, görüşeni olmadan, hiç bir baskıya uğramaksızın dilediği gibi yaşamak. Hayat-ı uhreviye: Ebedî hayat, ahiret hayatı. Hayat-ı müstear: Geçici hayat. Hayatağacı: Soykütüğü vs.



Yüce Kur'an'da hayat, dünya hayatı ve ahiret hayatı olarak otuz surede ve kırk dokuz ayette geçer. Dünya hayatının geçiciliği, değersizliği, ahiret hayatının ebedîliği ve değerliliği üzerinde durulur. Sözgelmi “Dünya hayatı bir oyundan ve eğlenceden başka bir şey değildir. Elbette ahiret yurdu, takva sahipleri (Allah'tan korkanlar) için daha hayırlıdır. Hala aklınız başınıza gelmeyecek mi?” (El-En'am 6/32) “Ki onlar, dünya hayatını ahiret hayatına tercih ederler, Allah'ın yoluna engel olurlar ve onun eğrilmesini isterler. İşte onlar, uzak bir sapıklık içine düşmülerdir.” (İbrahim 14/3)



“Hayat Nedir?” adlı kitabında “yaşamak iyidir” diyen Mehmed Ali Aynî şu hadisi nakleder: “Peygamber Efendimiz de 'Ölümü istemeyiniz' diye tembih etmiştir. Yine şanlı Peygamberimizin şöyle bir tembihi daha vardır: 'İlâhî! Senden dolaşıksız, pürüzsüz salim bir dirlik yani hayat ve gayet rahat vicdan ile o hayatın da sonuna ermek ve merciimde yani ahiret aleminde dahi hor ve rüsva olmamak isterim.” (Hayat Nedir?, s.80, hazırlayan: İsmail Dervişoğlu)



BİTMEYEN ÇABA

Şeyh Bedreddin de Varidat'ta hayat hakkında şunları der: “Bedende hasıl olan hayat, özel bir terkip ve maddi parçacıkların faaliyetinin bir sonucudur. Konuşma, gülme gibi şeyler de böyledir.


İnsan ile hayvan arasındaki farklılık da terkibin farklılığından ötürü olup hepsinin aslı birdir. Bu bir asıl, her mertebede özel bir zuhuru gerektirmiş ve özel zuhura hayvanlık mertebesinde hayvanî ruh ve insanlık mertebesinde de nefs-i natıka (konuşan nefs) unvanı verilmiştir. Yoksa hayvani ruh başka, insanî ruh da yine başka bir şey değildir. Hayvanlık mertebesinde hayvan olan şey her ne ise insanlık mertebesinde insan olan şey de odur. İkisi arsındaki fark ancak istidat bakımındandır.” (Vâridat Tercümesi ve Şerhi, s.74, Hazırlayan: H. Rahmi Yananlı)


Dünya hayatında pek çok sıkıntı, kötülükler, musibetler çekilmesine, açlığa, yosulluğa, eziyete aldırmıyor insan; sille yiyor, zindana atılıyor, hastalanıp yatağa düşüyor, acılar içinde kıvranıyor ama yine de dâr-ı mihnet dünyada kalmak için çabalıyor.



Eski filozoflardan aynı zamanda devlet adamı, oyun yazarı olan Romalı Seneca bakınız ne der:


Beni çolak yap,

Kötürüm yap, sakat yap,

Ağzımda dişlerimi kır,

Elverir ki yaşayayım, hepsine razıyım.


Tıpkı Seneca gibi “Yok olmaktansa ebediyen cehennemde yanmaya razıyım” diyen İspanyol filozofu Miguel de Unamuno, hiç bir şeyi hiçliğin kendisi kadar korkunç görmez. (Turan Koç, Ölümsüzlük Düşüncesi, s.10)



Mehmed Ali Aynî, hayatı izah eden üç görüşten söz eder. Bunlar, animizm, vitalizm ve determinizm yahut fizikoşimik doktrinler. Bunları tek tek açıkladıktan sonra şunu der Mehmed Ali Aynî: “İnsana öyle geliyor ki, en iyi bildiği şey hayatıdır, fakat yine bu anda en az bildiği şey de odur. Bu da içinden çıkılmaz bir muammadır. Kendisinden soracak olursak, ne olduğunu, ne kıymette bulunduğunu hem anlamıyoruz, hem bizden ne istediğini kestiremiyoruz. Elhasıl hayat karşımızda bir istifham (soru) işareti gibi duruyor. Biz de bu bilmeceyi açmaya çalışıyoruz. Bunda başka hayat karşımızda yalnız bilmece gibi duruyor. Görülecek bir iş, kazanılacak bir harp gibi durmakta olduğu için bize bir kanun, bir kumanda, bir rehber lazım. Acaba bunu nerede bulabiliriz? Fakat bunları düşüneceğimize hiç hatıra getirmeksizin yaşamak daha iyi değil mi?”



Dünya ahiret için sebeptir

Mehmed Ali Aynî adeta günümüz insanını konuşturuyor. Oysa, hayatın bir rehberi vardır; o da Kur'an-ı Kerim ve Peygamberimizin sözleridir. Dünya hayatı, bu iki rehber doğrultusunda yaşandığında, kötülenecek, lanetlenecek bir hayat değildir. “Hazreti Ömer, dünyayı zemmediyormuş. Onu işiten Hazreti Ali de: 'Dünya ahireti elde etmek için bir sebeptir.'” demiş.



Hayatımızın her anının sağ ve sol omzumuzdaki meleklerce kayıt altına alınması da bu dünya hayatının öneminin ve bizim yapıp ettiklerimizden sorumlu olduğumuzun birer delilidir. Hiç kimse hatıralarını yazamadığı için üzülmesin. Her insanın hatıratı en ayrıntılı, en eksiksiz bir biçimde yazılıyor. Başı boş bırakılmış değiliz çünkü. “Bir ırmak yazıp durur destanını” derken Nuri Pakdil belki de bunu işaret ediyordu.



Bizim inancımızda hayat bir bütündür. Dünya ve ahiret hayatı birbirine eklidir. Ölüm bizde bir geçiştir. Hiç ölmeyen ruhun bedeni terk edişidir. Geçici alemden ebedî aleme yolculuktur. Ebedî alemdeki durumumuzu, konumumuzu bu dünya hayatındaki muktesebatımız belirleyecek. Mahkeme-i Kübra'da defterler açılacak yaptığımız iyilikler ve kötülükler ortaya dökülecek. “Sonsuz”a yani Hakk'a yakınlığımızı ve uzaklığımızı bu defterlerdeki kayıtlar belirleyecek. Dolayısıyla hayatımızın bütün toplamı orada karşımıza çıkacak ve biz ilk kez bütüncek onu keşfetmiş olacağız. E. M. Cioran'ın dediği gibi “Hayatın keşfi, hayatı yok eder.” (Çürümenin Kitabı, s.107) Biz onu keşfettiğimizde dünya hayatımız diye bir hayat olmayacak. Cioran'ın “Hayat ve ölümün üzerine eğilmedeki kolaylık, önüne gelenin söylenebilmesidir.” (Burukluk, s.22) sözünü de yabana atmayalım. “Hayat eşit ölüm.” diyen Kierkegaard de ölümü yeryüzünde uzun bir can çekişme olarak görür ve şunu der: “İnsan daha doğar doğmaz ölmeye başlar. Fizikçilere ve doktorlara göre her gün bizden bir parça yok olmaktadır. Demek hayat düşünüldüğü gibi ölüme bir karşı koyma değil onun bir gündelik kabulu, yani bir çeşit ölüm biçimidir. (...) Şu uzandığım yatakta, Tanrım, hayatımın sonuna gelmekte değilim, ölümün sonuna gelmekteyim. Yeniden dirilişin anlamı...” (Gog, s.456-457)



Dirilişin anlamını ve onu hatırlamanın önemini Sezai Karakoç ne güzel vurgular: “Ve sen Dirilişi hatırladığın vakit, Dirilişi hatırlatma gereğini anlayacaksın. Göz yumulan gerçeği, gözleri yanıltan yanılgıyı görüp göstereceksin. Kılavuzluk ışığı düşecek üstüne. Bir diriliştir başlayacak yeniden insan ruhunda. Ruhtaki iç içe kırk kabirin kapakları kırılıp açılacak, bir diriliştir başlayacak, ruhta, insanda ve insanı saran her şeyde. Eşyada, kavramlarda ve zamanda. Zamanı da çevreleyende bile bir diriliştir başlayacak.” (Unutuş ve Hatırlayış, s.18)



Öyle ya, hayat Sonsuz'a akan


destansı bir ırmak değil mi?


#Mehmed Ali Aynî
#Ayet
8 yıl önce