|

Savaş sonrası buruk adalet

Tohumları Viyana Kütüphanesi’nde atılan “Uluslararası Ceza Adaletinin Geleceği: Nürnberg’ten Lahey’e” kitabı savaş suçlarının boyutlarını araştırıyor. Beş uzmanın konuşma metinlerinden oluşan çalışma, soykırım başta olmak üzere çeşitli ülkelerdeki savaş suçlarını, uluslararası ceza adaletinin tarihi ve hukuki gelişiminin izinde gözler önüne seriyor.

Yeni Şafak
04:00 - 13/07/2016 Çarşamba
Güncelleme: 22:02 - 12/07/2016 Salı
Yeni Şafak
-GÖKHAN ERGÜR


Savaş suçlarıyla ilgili yapılan yargılamalar ve verilen cezalar, çeşitli kültürlerin inançlarında ve geleneklerinde çok eski tarihlerden beri yer almıştır. Savaş yöntemleriyle alakalı çeşitli bilgiler sunan Çinli savaşçı Sun Tzu'ya ait M.Ö. 6. yüzyılda yazılmış Savaş Sanatı isimli eserde, çatışmalar esnasında uyulması gereken insancıl savaş kuralları açık bir şekilde anlatılmıştır. Yine Antik Yunan döneminde savaş suçlarıyla ilgili kurulan mahkemeler ve yargılamalar; Güney Asya bölgesinde Hindu kültürünün bir parçası olan ve savaş kültürüyle alakalı temel ilkeler içeren Manu Kanunu; İngiltere Kralı II. Richard'ın 1386'da ordu için yayınladığı nizamnamede savaş esnasında kadınlara ve silahsız rahiplere şiddet uygulanmaması ve evlerinin yakılmaması gibi kurallar koyması savaş ahlakının ve savaş hukukunu bir düzene koyma çabası olarak değerlendirilebilir.



CEZADA BİRLİK

1863 Amerika iç savaşı sırasında Amerika Başkanı Lincoln Lieber Kanunu olarak da bilinen savaş hukuku kurallarını düzenleyen 100 Numaralı Askeri Emir, 1864 tarihli Cenevre Sözleşmesi, 1868 tarihli Saint Petersburg Bildirisi ve uluslararası ceza hukukunun kilometre taşlarından olan Lahey Sözleşmeleri. 1898 yılında Rus çarı II. Nikola dünyayı kasıp kavuran silahlanmanın ve tüm dünyayı tehdit eden savaşlardan korunmanın yollarını bulmak amacıyla uluslararası bir konferans yapılmasını teklif eder ve Lahey'de 18 Mayıs 1899 tarihinde başlayan bir konferans düzenlenir. Konferansta üzerinde yoğunlaşılan konular; zehirli gazlar, hava balonlarından atılan mermiler ve vücutta genişleyip yassılaşan dom dom kurşunlarının kullanılmasına ilişkindir. Konferans dört sözleşme ve çeşitli bildiriler ile sonuçlanır. Bir takım uluslararası suçların uluslararası belgelerde yer alması hem kanuni hem de hukuki açıdan bir ilerlemenin öncüsü olmuştur.







Fakat tüm bu çabalara rağmen uluslararası savaş ve ceza hukuku beklenildiği gibi sonuç vermez. I. Dünya Savaşı'ndan yenik ayrılan Almanya uluslararası siyasette tekrar güçlü konuma gelmek için II. Dünya savaşını ve büyük bir insanlık dramını başlatır. Tarihte eşi görülmemiş trajedilerin yaşanmasına sebep olunan bu savaşta gelişen modern teknolojilerin kullanılması, yaşanılan acıları daha büyük ve kalıcı bir hale dönüştürür. Özellikle Nazi Almanyası'nda yaşanan Yahudi soykırımı savaştan sonra galip devletlerin yapacağı yargılamaların zeminini oluşturacaktır.



II. Dünya Savaşı tüm kıyıcılığıyla devam ederken 1942 yılında yayınlanan St. James Bildirisi yargılamaların habercisiydi. Hemen ardından Müttefik Kuvvetler 1943 yılında Moskova'da yayınladıkları bildiriyle savaş suçlarının cezalandırılacağına söz verdiler. Bildiride eylemleri belirli bir coğrafi mekâna bağlanamayan önemli savaş suçlularının müttefik devletlerce cezalandırılacağı belirtilmekteydi. ABD ve SSCB, Churchill'i doğrudan infaza geçmek yerine yargılama yapmaya ikna ettiler. Almanya'nın yenilerek teslim olmasından sonucunda imzalanan 5 Haziran 1945 tarihli Teslim Bildirisi'nde Almanya savaş suçlularını Müttefik Kuvvetlere teslim etmek zorundaydı. Nihayet 8 Ağustos 1945 tarihinde dört Müttefik Devlet (ABD, SSCB, Fransa ve İngiltere) Londra Antlaşması'nı imzalayıp Nürnberg Mahkemesi'ni kurdular. Mahkemenin kuruluşu, işleyişi, yargılamaları ve cezaları uzun yıllar tartışılan bir konu olmuştur.




  1. Uluslararası Ceza Adaletinin Geleceği: Nürnberg'ten Lahey'e
  2. Philippe Sands
  3. Alfa Yayıncılık
  4. Mayıs 2016
  5. 150 sayfa

KÜTÜPHANEDE DOĞAN KİTAP

İşte bu tartışmalara ışık tutacak bir kitap: Uluslararası Ceza Adaletinin Geleceği: Nürnberg'ten Lahey'e. Alfa Yayınları'ndan geçtiğimiz Nisan ayında Hazal Ungan Çalışkan'ın çevirisiyle çıkan kitap uluslararası ceza hukukuyla alakalı önemli ve farklı fikirler sunuyor. Kitabın tohumları 2001 yazında bir grup hukukçunun Viyana Kütüphanesi'nde gerçekleştirdiği gayriresmi konuşmalarla atılmış. Nürnberg davaları ve bu süreçte yaşananlar konusunda halkı nasıl aydınlatabiliriz? sorusu etrafında birleşirler. Viyana Kütüphanesi de bu işin için biçilmiş kaftandır, zira Nürnberg davalarından sonra İngiliz savcılar tarafından 1995 yılında Nürnberg sanıklarından biri hariç hepsinin yeminli ve imzalı beyanları Viyana Kütüphanesi'ne teslim edilmiş.



Viyana Kütüphanesi daha sonra ünlü hukuk bürosu Matrix Chambers ve University College London'ın PICT Uluslararası Divan ve Mahkemeler Merkezi'ni de işin içine katacak şekilde inisiyatif almanın daha uygun olduğuna karar verir. Neticede 2002 yılının Nisan-Haziran ayları arasında Londra'da ''Nürnberg'ten Lahey'e: Uluslaraarası Ceza Adaletinin Geleceği'' temasıyla yapılan halka açık konferansa beş farklı konuşmacı davet edilir. Konuşmacılardan Richard Overy: Nürnberg Duruşmaları: Uluslararası Hukukun İnşası; Andrew Clapham: Nürnberg Duruşmalarından Yeni Uluslararası Ceza Divanı'nın Şafağına Doğru; Philippe Sands: Ulusal Mahkemelerin Rolü; James Crawford: Roma Statüsü'nün Kaleme Alınışı; Cherie Booth İse Yugoslavya ve Ruanda'dan Çıkarılan Dersler başlıklı konuşmalarını yaparlar.



Kitapta yayımlanan bu beş farklı konuşma metni geçtiğimiz yüzyılda işlenen soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlarla ilgili uluslararası ceza adaletinin tarihi ve hukuki gelişiminin izlerini sürer. Uluslararası ceza adaletinin tecellisinde büyük önem ve kamu yararına; politik, hukuki ve kültürel alanda birçok soru sorar. Beş konuşmacı da konuya halkın anlayabileceği bir dilden yaklaşır ve kitapta da bu dil kullanılır. Nürnberg davalarından Uluslararası Ceza Düvanı'nın kuruluşuna kadar geçen dönemde vuku bulan –Yugoslavya ve Ruanda uluslararası ceza mahkemesi ve ulusal mahkemelerin oynadığı rol dahil- bir çok gelişme kitapta yer almaktadır.



Bu önemli çalışmayı okurken unutmamalıyız ki geçmişte ve günümüzde adalet dağıtmayı kendilerine görev bilen büyük güçler aslında adaletsizliğin ve zulmün kaynağı olmuşlardır zira Nazi kamplarındaki dehşetin Nürnberg mahkemelerinde yeni yeni ifşa edildiği dönemlerde Sovyetler bir yandan kendi işgal sahasında , yüz yirmi bin kişinin yargılanmadan gönderildiği, içlerinden kırk üç bininin idam edildiği veya bir şekilde hayatını kaybettiği Elbe ve Mühlberg toplama kamplarını kuruyordu.


#Viyana Kütüphanesi
#Sovyetler
8 yıl önce