|

Baybaşin'in yakalanmasını sağlayan savcı

Mustafa Karaalioğlu
00:00 - 2/05/2001 Çarşamba
Güncelleme: 11:48 - 20/01/2014 Pazartesi
Yeni Şafak
Baybaşin'in yakalanmasını sağlayan savcı
Baybaşin'in yakalanmasını sağlayan savcı

Dr. Jan Koers deneyimli bir savcı ve aynı zamanda Avrupa'nın önde gelen "organize suçlarla mücadele" uzmanlarından birisi. Mesleğe, 1977 yılında Amsterdam Adliyesi'nde başladı. 1980'de savcı oldu. 1989'a kadar mali suçlara baktı. Ardından yedi yıl boyunca Arnem'de organize suçlarla mücadele eden ekibin başkanlığını yaptı. Bir süre Amsterdam Başsavcı Vekili görevini sürdürdü. Şu anda, merkezi Lahey'de bulunan Yargıtay İstinaf Mahkemesi Başsavcılığı görevini sürdürüyor. Koers yakında bu konularda üniversitede profesör olarak ders vermeye de başlayacak.

Dr. Koers, uyuşturucu kaçakçısı Hüseyin Baybaşin'in ve adamlarının Hollanda'da yakalanmasında önemli rol oynadı. Bu nedenle, Türk adli makamlarıyla da yaklaşık 10 yıldan beri çeşitli aralıklarla organize suçlara karşı mücedelede ilişki içinde bulundu. Dr. Koers'le Emniyet Genel Müdürlüğü ile Marmara Üniversitesi'nin birlikte organize ettiği "Bilişim Suçları ve Organize Suçlarla Mücadele" konferansları için geldiği İstanbul'da görüştük. Koers, bu toplantıda "Avrupa Konseyi ve AB Sözleşmeleri Açısından Adli Yardım Uygulaması" ve vatandaşı Prof. Dr. Gerard Srtijards ile birlikte de "Ülke dışına kaçırılan paranın getirilmesi ile ilgili sorunlar" konulu iki konuşma yaptı.

Bir savcı bu maaşla bu yemeği nasıl ısmarlar?!

Organize suç örgütleri, adli takibe karşı hangi yöntemlerle direnç gösteriyor?

Rüşvet en yaygın araç. Ben Hollanda gibi demokratik standartları yüksek bir ülkede savcılık yapıyorum. Benim ülkemde de olan bir şey var: Yargı mensuplarına para teklif ediliyor. Burası organize suçlarla mücadelede kritik nokta. Bazen de bu örgütler adli makamlara adam sokarak ya da oradan birisini kullanarak içeriden bilgi alma yolunu deniyor. Şükür ki, Hollanda'da bu pek olmuyor. Şu kadarını söyleyeyim: Bazen tanımadığın bir kişiyle bile bir masada bulunman, oturup yemek yemen, seni istemediğin boyutlara götürebilir. Bakın şu çok önemli: Bir kamu görevlisinin hiçbir şekilde bir iğne bile almaması lazım. Zaten bu olmazsa güven de olmaz.

Bu problem Türkiye için ne kadar geçerli?

Sadece bir örnek vereceğim: 10 yıl önce bir tahkikat için İstanbul'a gelmiştim. Başsavcı beni yemeğe davet etti; beraber yemek programı yaptık. Ama son anda kendisi gelemedi. Bana bir kart verdi ve dedi ki: "Bu restorana git. Sana orada yardımcı olacaklar." Gittim. Boğazda çok güzel bir restorandı ve güzel bir yemek yedim. Sıra hesap ödemeye geldi, "yok, hesap ödemeyeceksiniz" dediler. Ama hesap dolar olarak ödeniyordu ve çok pahalı bir restorandı. Ben kendi kendime şöyle düşündüm: "Beni davet eden kişi başsavcılık yapıyor, maaşı belli. Bu şartlarda böyle bir hesap ödemesi mümkün değil." Tamam, buradaki kültürde normal, bir dosta yemek verilir; ama bu durum kabul edilemezdi. O zaman yanımda iyi bir tercümanım vardı. Bu problemi nasıl çözebiliriz, diye ona sordum. Çok güzel bir çözüm buldu. Hesabı ödemedim ama, onlara hesaptan daha büyük bir bahşiş verdim. Böylece de ellerim temiz kaldı! Başsavcı olayı duyunca güldü ve olayı anlayışla karşıladı. Ama, restoran sahibi gerçekten çok şaşırdı, "Allah Allah, bu da nereden çıktı" dedi.

Peki bu ilişki de bir yolsuzluk mudur?

Evet, kesinlikle bu bir yolsuzluktur ve olayın başlangıcı da budur. Yapılmaması lazım.


23 yıl önce