|

Nükleer enerji seçenek mi zorunluluk mu?

Türkiye'de enerji alanında son dönemde en çok tartışılan konuların başında nükleer geliyor. Bir kesim, tehlikeli olduğu gerekçesiyle nükleer enerjiye karşı çıkarken, diğer kesim ise ülkemiz için olmazsa olmaz olduğunu savunuyor. Peki, nükleer enerji santralleri Türkiye için bir seçenek mi, yoksa zorunluluk mu? Bu kritik sorunun yanıtları doğrultusunda Akkuyu Nükleer Enerji Santrali ve diğer nükleer reaktörlere dair bilinmesi gerekenleri derledik.

Yeni Şafak
11:52 - 29/11/2016 Salı
Güncelleme: 17:47 - 29/11/2016 Salı
Yeni Şafak
Akkuyu Nükleer Enerji Santrali'nin 2019'da enerji üretmeye başlayacağı açıklandı. Japonya işbirliği ile üretilecek Sinop santrali için de çalışmalar devam ediyor.
Akkuyu Nükleer Enerji Santrali'nin 2019'da enerji üretmeye başlayacağı açıklandı. Japonya işbirliği ile üretilecek Sinop santrali için de çalışmalar devam ediyor.

Türkiye'de nükleer enerji santrali tartışmaları yıllardır sürüyor. Son yıllarda Akkuyu Nükleer Enerji Santrali'nin yapımına başlanmasıyla bu tartışmalar artmaya başladı. Fakat geçmişe dönüp baktığımızda, nükleer enerji meselesinin 1950'li yıllara uzandığını görüyoruz.



Adnan Menderes'in başbakanlığı döneminde 1956 yılında Türkiye'nin radyasyon ve nükleer enerji politikalarına yön vermek üzere Türkiye Atom Enerjisi Kurumu kuruldu. Bundan sonra süreç şu şekilde ilerledi:



  • 1976 –
    Akkuyu sahası için yer lisansı onaylandı
  • 1977 –
    Akkuyu ihalesi iptal oldu
  • 1983 –
    İhale yeniden iptal oldu
  • 1996 –
    İhale 8 ertelemenin sonunda iptal oldu
  • 2010 –
    Türkiye ve Rusya arasında nükleer santral projesi imzalandı
  • 2013 –
    Türkiye ve Japonya arasında ikinci nükleer santral projesi imzalandı







Akkuyu Nükleer Enerji Santrali'nin temellerinin esasında 1976 yılına, Süleyman Demirel dönemine dayandığını görüyoruz. Peki, yıllardır hararetli bir şekilde tartışılan nükleer enerji ülkemiz için bir seçenek mi yoksa zorunluluk mu? Bu yazıda, @BesliLikert isimli Twitter kullanıcısının araştırmasından faydalanarak bu meseleyi inceleyeceğiz.



Bildiğimiz üzere Türkiye enerjide dışa bağımlı bir ülke ve enerjinin %71'i, doğaya verdiği zararla bilinen fosil yakıtlardan karşılanıyor ki petrol başta olmak üzere fosil yakıtların sayılı zamanının kaldığı ifade ediliyor. Yani er ya da geç tüm ülkelerin alternatif enerji kaynaklarına yönelmesi gerekecek.









YENİLENEBİLİR ENERJİ YETERLİ Mİ?


Nükleer enerji konusunda en büyük eleştiriler, yenilebilir enerji kaynakları örnek gösterilerek yapılıyor. Dünya devlerinin artık yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yaptığı biliniyor. Haliyle ülkemizde neden nükleer enerji yerine, güneş enerjisi santrali ve rüzgar santrali gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının tercih edilmediği eleştirisi yapılıyor. Aslında bu haklı bir eleştiri fakat altı dolu değil. Zira ülkemizde henüz yeterli olmasa da bu çalışmalar yapılıyor. Ayrıca 2023 hedeflerinde, yenilenebilir kaynaklarla nükleer enerjiyi ortak kullanmak yer alıyor. Yani her iki alanda da yatırım yapılıyor.



Diğer taraftan ünlü Kimya Mühendisi Mehmet Melikoğlu, yaptığı bilimsel çalışmalar sonucu yenilebilir enerji kaynaklarının tek başına yeterli olmayacağı kanısına varmış. Bu konudaki görüşlerini Yenilenebilir ve Sürdürülebilir Enerji İncelemeleri isimli makalesinde kaleme almış.





Nükleer enerjinin önemini anlamak için, dünya devi ülkelerin aktif olarak kullandığı nükleer enerji santrallerine bakmak gerekiyor. 2015 verilerine ait olan yukarıdaki tabloda gördüğümüz üzere Fransa'da halihazırda 58 reaktör bulunuyor ve ülkenin enerji ihtiyacının yüzde 76 gibi büyük bir kısmı buradan karşılanıyor. ABD'de bu rakam 99 rektör ve enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 20'si nükleerden karşılanıyor. Elbette bu oranların nüfusa göre ve kişi başına düşen enerji kullanımıyla doğru orantılı olduğunu bilmek gerekiyor. Örneğin ABD'de yaşayan bir insanla Türkiye'de yaşayan bir insanın günlük ihtiyaç duyduğu enerji miktarı aynı değil. Bu miktar, hayat şartlarına göre değişiklik gösteriyor.










Nükleer enerji santrallerinde hemen herkesin en büyük korkusu: “Ya patlarsa?" Dünya çapında herkes Çernobil ve Fukuşima facialarından dolayı bu endişeyi taşıyor. Fakat bu faciaların arka planını da araştırmak gerekiyor. Yani facialar yaşandı ama neden yaşandı?



  • Çernobil rektör faciası
  • Deneyin yapılacağı 25 Nisan 1986 günü önce reaktörün gücü yarıya düşürüldü, ardından da acil soğutma sistemi ile deney sırasında reaktörün kapanmasını önlemek için tehlike anında çalışmaya başlayan güvenlik sistemi devre dışı bırakıldı. 26 Nisan günü saat 00:23'ü biraz geçe teknisyenler deneyin son hazırlıklarını tamamlamak üzere ek su pompalarını çalıştırdılar. Bunun sonucunda gücünün yüzde 7'siyle çalışmakta olan reaktörde buhar basıncı düştü ve buhar ayırma tamburlarındaki su düzeyi güvenlik sınırının altına indi. Normal olarak bu durumda reaktörün güvenlik sistemine ulaşması gereken sinyaller de teknisyenler tarafından engellendi. Su düzeyini yükseltmek için buhar sistemine koşulların oluştuğuna karar verildi. Büyük patlama ise saat 01:23 meydana geldi.
  • Deneyin amacı; reaktörün çalışması aniden durdurulduğunda buhar türbinlerinin daha ne kadar süreyle çalışmayı sürdüreceğini ve böylece ne kadar süre acil güvenlik sistemine güç sağlayabileceğini öğrenmekti.

Yukarıda da gördüğümüz üzere Çernobil faciası, peşpeşe hataların yapılmasıyla gerçekleşti. Ayrıca koruma kalkanının olmayışı nedeniyle facia istenmeyen boyutlara ulaştı. Artık tüm reaktörlerde buna ilişkin güvenlik önlemleri mevcut.










Fukuşima'da ise olay daha farklı. Japonya, bildiğimiz üzere okyanus sınırında bir ülke olduğu için sık sık büyük şiddetli depremlere maruz kalıyor. Mart 2011'de, yaklaşık 16 bin kişinin öldüğü Töhoku depreminin ardından dev tsunami dalgaları Fukuşima reaktörünü vurdu. Dev dalgalar, santraldeki üç etkin reaktörün kapanmasına sebep oldu. Şehrin elektrik şebekesi zarar gördü ve santralin jeneratörlerini su bastı. Bunu takip eden soğutma eksikliği santralde kısmi erime ve patlamalara neden oldu, altı reaktörün tamamında ve merkezi kullanılmış yakıt tankında sorunlar meydana geldi.



Gördüğümüz üzere iki felaket de aslında olağanüstü durumlar. Yani birisinde üst üste hatalar zinciri var. Diğerinde ise 9.0 şiddetinde doğal afet var. Fakat ülkemizde bunun fizibilite çalışmaları zaten yıllar öncesinde yapılmış. Deprem risk analizlerine göre Akkuyu ve Sinop en güvenilir bölgeler arasında yer alıyor.



Kaldı ki Akkuyu ve Sinop Nükleer Enerji Santralleri, 300 ve 245 Gal tepe salınım şiddetindeki ciddi depremlerde dahi sorunsuzca devre dışı kalabilecek şekilde tasarlanmış.



Her yaşanan facianın ardından yeni düzenleme yapılıyor. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'nun (TAEK) oluşturduğu lisans kriterleri, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (IAEA) kriterlerine uygun olarak hazırlanıyor.




NÜKLEER ATIKLAR NE OLACAK?


Bir başka mesele nükleer atıklar. Günümüzde nükleer santrallerde kullanılan yakıt çubuklarının ömrü 3-4 yıl olarak biliniyor. Ömrü dolan yakıt çubukları soğutma havuzunda bekletiliyor. Böylece hem çalışanlara hem de çevreye zarar vermiyor. Tabii bu çözümün geçici olduğu biliniyor. ABD, yakıt çubuklarından kurtulmak için şimdilik yer üstü kuru depolama tesislerini kullanıyor. Yakıt çubuklarını okyanus altında saklama gibi çözüm önerileri bulunuyor.



Diğer taraftan yukarıdaki fotoğrafın altında da belirttiğimiz üzere Akkuyu'da 3. nesil reaktör tasarımı kullanılacak. Yani hem en yeni güvenlik önlemlerine sahip, hem de 50 yıla kadar uzatılmış bir reaktör ömrü sunuyor. Ayrıca yeni nesil reaktörde, atıklar yeniden işlenerek değerlendirilebiliyor. İsterse Rusya atıkları kendi ülkesine götürme hakkına sahip. Yani her şekilde ülkemizdeki nükleer santrallerde atık sorunu yaşanmayacak.



ÇEVREYE YAYDIĞI RADYASYON MİKTARI


Dünya ortalaması baz alındığında, bir insanın tamamen doğal olarak maruz kaldığı çevresel radyasyon miktarı 2.4 mSv olarak biliniyor. Buna karşın bir nükleer santrale 80 kilometreden daha yakın bir mesafede yaşayan bir insanın, bir yılda alacağı radyason miktarı ise 0.0001 mSv'den daha az. Üstelik bu rakam, bir insanın aynı süre içinde kömür yakıtlı bir termik santralden alacağı radyasyon miktarının üçte biri kadar.





Tüm bu verileri topladığımızda günümüz şartları için artık nükleer enerji santralinin kaçınılmaz olduğu görülüyor. Son olarak kapatılmaktan olan nükleer reaktörlere de kısaca değinmekte fayda var. Her reaktörün belli bir ömrü olduğu için, belli bir süre sonra mecburen kapatılıyor. Dünya çapında nükleer enerji santralleri onyıllardır kullanıldığı için haliyle kapatılanlar oluyor. Güncel istatistiklere göre faaliyette olan 437, yapım aşamasında olan 68, kapanma sürecinde olan ise sadece 2 reaktör var.



Fransa'da ülke genelinde 58 reaktörün bulunduğunu belirtmiştik. Aşağıdaki haritada göründüğü üzere ülkenin her bölgesinde reaktör bulunuyor. Fransızlar, bir kaza olmadığı sürece, nükleer santralleri hem tarım hem de turizm açısından bir sorun teşkil edeceğini düşünmüyor.














#Nükleer Enerji Santrali
#Akkuyu
#Nükleer Reaktör
7 yıl önce