|
Özgür meydan, fundamentalist sokak!

Gezi eylemleri ve sonuçları pek çok tartışmayı başlattığı gibi yerleşik kimi kalıpları da sarstı. Muhtemelen siyasete, topluma, bireyi nasıl anlamlandırılması gerektiğine dair Batılılaşma maceramızdan beri yapılan tartışmalar yeniden gündeme gelecek. Bir farkla ki, salt teorik tartışmalardan ibaret kalmayacağı için ortaya konan pratik bağlamında siyaset ve toplum yeniden ele alınacak gibi görünüyor. Burada daha önceki tartışmalardan farklı olarak şehir, mimari, siyaset, toplumsal katılım gibi yeni boyutlar da devreye giriyor.

Siyasi polemiğin dışına çıkabilen birkaç seviyeli yazının dışında tarafların birbirlerini itham ettiği rövanşist bir dil hakim. Özellikle sol entelijansiya yıllardır kitleselleşememeden muzdarip olmanın acısını çıkartır biçimde kitleyi kutsuyor; toplumsal karşılık bulmanın ve de devrim romantizminin büyüsünden henüz çıkabilmiş değil. Karşı taraf ise daha çok siyaset savunmasıyla meşgul; sistem dışına itilmekten korkarak otokritik yapmaktansa sathı müdafaa halinde...

Göstericilerin "modern bireyin siyaset ve eylem tarzını" sergiledikleri, geleneksel siyaset yaklaşımıyla olup bitenin doğru okunamayacağı yönünde ortak bir kanı var. Eylemlerim kolektif biçimi, çevreci duyarlılık, bireysellik ve şehir-mimari ilişkisi…

Nilüfer Göle, eylemleri ve karşı olanları meydan ve sokak metaforu etrafında ele aldığı yazısında, modern bireyi öne çıkarırken hayli tartışmalı genellemelere başvuruyor. Meydanlara çıkan göstericilerin modern bireyler olduğu, bu nedenle özgürlük talebiyle eylem yaptıklarını özellikle vurguluyor. Buna karşın, Göle"ye göre, karşı taraf sokak gösterisi yapıyor; bu ise özgürlük talepleri olan "birey"i değil "lideri" ve ona tabi olmayı öne çıkaran siyaset biçimi. Bu iki şehirli gösterici tipi arasındaki en büyük fark da meydanların lidersiz, sokakların ise lidere "dönmüş" olması şeklinde ortaya çıkıyor.

Bu tartışmayla Gezi"nin haklılığının mutlaklaştırılıp tartışmasız yüceltilerek karşı olanların ötekileştirildiği ve aşina olduğumuz Kemalist seçkinci bakışı ima ettiği kendiliğinden ortaya çıkıyor. Entelektüel zeminde ortaya çıkan bu tepeden bakışlı yaklaşım, "sokak siyaseti"ne yönelenleri mağdur psikolojisiyle savunma pozisyonuna geçirirken özeleştiriyi ihmal eden, toptancı bir savunmaya doğru cepheleştiren bir pozisyona itiyor.

Gezi eylemci profilinin Göle"nin çizdiği profile ne kadar tekabül ettiği tartışılabilir. Bir yanda çevreci duyarlılık, dayanışma gibi kendiliğindenlik gösterileri, diğer tarafta boy boy Mustafa Kemal ile Kaypakkaya posterlerinin, örgüt flamalarının dalgalandığı bir meydana bakarak yapılan bu çıkarsamaların sosyolojik olmaktan çok ideolojik bir yanı var. Gezi"nin değerlendirmesi, amaçları ve hala karşılanmayı bekleyen talepleri bir yana, geldiği nokta açısından bakıldığında bile meydan-sokak karşıtlığı Türkiye sosyolojisi açısından netameli bir yerde duruyor.

Asıl sorun tespitlerin isabet derecesinde değil. Daha paradigmatik bir problem olarak modernleşmenin adeta mutlaklaştırılarak yegane referans kaynağı haline getirilmesidir. "Modernleştikçe bireyselleşir, bireyselleştikçe özgürleşir ve ideali yakalar" anlamı çıkan bu yaklaşım somut olarak Gezi olaylarına uygulandı. Bu durum Gezi"dekilerin politik gerekçelerini aşarak mutlak iyilik/haklılık payesine yükseltildi. Mesela, birey olmanın varoluşsal anlamda ideal insan tipi olduğunu neye dayanarak savunabiliyoruz? Bireyselleşmeyi her tür kimlik ve değerden üstün tutan yaklaşım mutlaklaştırılarak, dinin teklif ettiği kulluğu mahkum etmek için, "birey olmak" araçsallaştırılıyor mu? Üstelik büyük çoğunluğun benimsediği bir dini mensubiyetin yok sayılması adına demokratiklik savunusu söz konusu.

Oysa bu bağlamda temel sorun, modernleşmeyi kutsamak kadar onu tek ve geçerli referans kaynağı olarak alıp buna uymayanların mahkum edilmesi. Siyasal olarak kendilerini ifade edemeyen gençlerin modern siyaset biçimlerinden birini ortaya koymaları başka bir şey, modern ve birey oldukları için peşinen haklı olduklarını varsaymak farklı bir şey. Kaldı ki sokak siyaseti yaptıkları için aşağılananların da modern siyaset yaptıkları ve o siyasetin döşediği taşlar sayesinde bu yeni tarzda siyaset yapan gençlerin ortaya çıktığı da başka bir realite.

Eleştirinin odağındaki muhafazakar iktidarın da farklı bir modernliğin peşinde olduğu da ayrı bir gerçek. Bu modernlik projesi de bizzat dinin teklif ettiği insan tipini aşındırıyor ve hem de kendi değerleri aleyhine yeni modernlikler üretiyor.

Gelişmelerin siyasal taleplerden ve siyaset tarzından bağımsız tartışılması şu aşamada pek mümkün görülmüyor. Teorik tartışma bir yana, son derece politik bir mücadele var ve burada da taraflar ellerindeki tüm imkanları -ilkelere rağmen- sahaya sürecek görünüyor. Sosyolojik çözümleme adına seçkinci Kemalist oryantalizmin benzerinin yeniden üretilmesi; olayın kültürel refleksler ve sınıfsal boyutundan bağımsız olmasa gerek.

11 yıl önce
Özgür meydan, fundamentalist sokak!
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!