|
Yeni anayasada "Başkanlık" yer alacak mı? (2)

Başbakan''ın geçenlerde Taha Akyol''un programındaki açıklamalarından hareketle dünkü yazıda bu soruya cevap vermeye niyetlenmiştim. Aklımdan geçenler yarıda kaldığı için bugün devam ediyorum.

Taha Akyol''un “Başkanlık sistemi” konusuna “niçin olmasın?” şeklinde yaklaştığını anladığımız Başbakan''a yönelttiği şu yorumdan hareket edelim:

“Yargı meseleleri hariç sizin konumunuz Barack Obama''dan güçlü. Obama, sizin TBMM''de sahip olduğunuz grup desteğine sahip değil sizin meseleniz yargıyla alakalı”

Akyol, bu yorumu-tespitinde haksız değil. Başbakan Erdoğan''ın konumu gerçekten de “Obama''dan güçlü” değil mi? TBMM''de büyük bir grup desteğine sahip değil mi?

Nitekim Başbakan da bu tespiti “Evet sahip değil” diyerek cevaplayarak kabulleniyordu.

Peki durum bu merkezde ise “başkanlık sistemi”ne ilişkin bu sempati nereden kaynaklanıyor?

Ayrıca unutmayalım ki, Gül''ün cumhurbaşkanlığına seçilmesi sonrasında, Ak Parti Hükümetleri''nin ilk yıllarında karşılaştıkları “cohabitation” krizini çağrıştıran problem de söz konusu değil artık. AKP Hükümetleri Sezer döneminde yaşadıkları “uyumsuzluk”tan da kurtulmuş bulunuyor.

“Cohabitation” denilince akla tabii ki önce Fransa''nın “yarı başkanlık sistemi” geliyor. Ancak Akyol''un tespitini Obama''nın yerine Sarkozy''yi geçirerek de yapabiliriz:

“Sizin konumunuz Sarkozy''den güçlü:”

Gerçekten de, V.Cumhuriyet ile ortaya çıkan “yarı başkanlık sistemi”nin bir ürünü olan “cohabitation” Fransa''da 80 sonrası üç kere büyük krizlerin yaşanmasına neden oldu. “Cohabitation”, yani cumhurbaşkanı ve hükümetin siyasi mezhebinin farklı olmasından kaynaklanan “gönülsüz” birliktelik. “Yarı başkanlık sistemi”nin direk taşı, devlet ve orduların başı, başbakanı ve bakanları atayan ve görevden el çektirebilen ve de Meclis''i dağıtabilen bir cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanına tanınan bu son derece geniş yetkilerden dolayı bu sistemin bir cumhuriyetten çok bir “monarşi”ye uygun olduğu –zamanında- bütün sol partilerin ortak görüşüydü. (Yeri gelmişken bu sistemi en ağır biçimde eleştirenlerin başında gelen Mitterrand''ın 81''de cumhurbaşkanı seçildikten sonra bu eleştirilerini unutmasını ve ikinci döneminde “V. François” olarak anıldığını da gülümseyerek hatırlayabiliriz.)

General de Gaulle''ün başbakanlarından Michel Debre, 1958''de cumhurbaşkanının cumhuriyetin “kilit taşı” olduğunu söylüyor ve hemen arkasından bu göreve gelen kişinin ancak arkasında parlamenter çoğunluk olduğu takdirde önemli bir rol oynayabileceğini hatırlatıyordu. Nitekim Fransa''da söz konusu çoğunluk kaybolunca “cohabitation” krizleri başlayıverdi.

Fransa bu “cohabitation” krizini çok yakın tarihinde üç kere yaşadı. İlk kriz sosyalist François Mitterrand''ın cumhurbaşkanı olduğu 1986''da sağ''ın mecliste çoğunluğu elde etmesiyle ortaya çıktı. Başbakanlıkta sağcı Jacques Chirac, cumhurbaşkanlığında ise sosyalist Mitterrand oturduğundan bu sorunlu birliktelik ancak iki yıl devam edebildi. Mitterrand 1988''de ikinci kez cumhurbaşkanı seçilince meclisi feshetti. Ancak birkaç yıl sonra (1993) Mitterrand karşısında yine sağcı bir başbakan (Balladur) buldu. Bu “cohabitation” da iki yıl devam etti. Sonraki “cohabitation” da roller değişti; bu sefer cumhurbaşkanı Chirac, başbakan sosyalist Jospin idi. Birlikte beş yıl (1997-2002) çalıştılar. Fransızlar sonunda anladılar ki 7 yıl cumhurbaşkanlığı ülkede işlerin düzgün yürüyebilmesi için fazla problem çıkartmaktadır, karar verip 2002''de bu görev için süreyi 5 yıla indirdiler.

Dolayısıyla, Başbakan''ın farklı “sistemleri” hatırlattıktan sonra sarf ettiği “Burada en ideal olan neyse bunun üzerinde tartışma yapılabilir, bir önyargımız yok” şeklindeki sözleri fazla “tarafsız” bir değerlendirme olarak göründü.. Bana sorarsanız, başkanlık gibi yarı başkanlık sistemine yönelmek söz konusu olduğunda ılımlı tonda “önyargılı” olmanın zararı yoktur!

Dünkü yazımda da belirtmeye çalıştım. İsteğimiz mevcut anayasanın yeri medeni kılıklı bir anayasa terk etmesi ise, bizi bu amaca ulaştıracak süreci “başkanlık” ya da “yarı başkanlık” sistemlerini araya sokarak yolundan çıkartmayalım. Halkoylaması için sandık başına gidecek olan seçmenleri önlerine bu sefer de bu “sistemler karşılaştırması”nı getirip demokrasiden bıktırmayalım…

Şunu da unutmayalım: 82 Anayasası''nın cumhurbaşkanını özellikle çok güçlü kıldığını ve dolayısıyla yapılması gereken ilk işlerden birinin bu makamın yetkilerinin azaltılması olması gerektiğini tekrarlamıyor muyuz yıllardır? O halde nedir bu “başkanlık” ya da “yarı başkanlık” sistemlerine yönelik ilginin nedeni? Silahlı Kuvvetler tarafından zaten yeterince dağıtılmış TBMM''yi dağıtma yetkisini bir de (Fransa''da olduğu gibi) cumhurbaşkanına mı tanımak istiyoruz?

Yarınki yazıda da “başkanlık sistemi”ne yönelik sempatinin yerinde olup olmadığını sorgulayalım.

14 yıl önce
Yeni anayasada "Başkanlık" yer alacak mı? (2)
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle