|
Çorba pişirdiğin zaman…
“Ey Ebû Zer! Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy ve komşularını gözet!” (A. Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu's-Salihin Tercümesi [*]).

Çorbaya suyunu bol koymaktan maksat ne olabilir? Bu sözü lügat anlamıyla anlamak
mümkün olduğu gibi
mecazi bağlamda kabul etmek de uygun görünüyor.

Cümleyi lügat anlamıyla idrak ettiğimizde anlam açık, net. O kadar açık ki, yeniden açıklamaya çaba göstermek ancak cümleyi tekrarlamaktan ibaret kalabilir.

Mecazi bağlamda anlamayı denediğimizde, kendi payından kısarak etrafı gözetmeyi teşvik ettiği çıkarımına varabiliriz. Hadis-i Şerif, mecazi anlamıyla iki öğünlük yemeğin varsa bir öğününü vermeyi, iki kat elbisen varsa bir katını vermeyi tazammun ediyor. Kısaca paylaşma öngörülüyor.

Paylaşma veya verme sevgi demektir. Sevgi, vermeye dayalı bir edimdir. Verme: kendinden, malından, zihinsel birikiminden, kalbinden verme; feragat etme, fedakârlık etme; bütün bunlar sevginin dışa vurumlarıdır...

Peygamberimizin çeşitli özelliklerinden biri de sahavet sahibi (sahî) olmasıdır. Sahavet ile cömertlik arasında dikkate değer bir fark var. Sahavet de cömertlik, el açıklığı demektir; ancak sahavet muhtaç olana, olmayana, herkese gözünü kırpmadan vermeyi tazammun ettiği gibi; verdikten sonra ondan herhangi bir biçimde dönüş olmasını beklememeyi de ihsas ediyor. Sahavet, vereyim, o da bana verir; vereyim, iade eder kabilinden bir mülahazaya yer bırakmaz. Oysa sıradan cömertlikte icabında bir görev duygusuyla verme mülahazası da var bulunabilir. Her Müslüman kural olarak (istemese de, örneğin zekâtını ödemek suretiyle) cömert olmak zorundadır. Fakat sahavet fıtridir.

Bu Hadis-i Şerifin muhatabı olan Hz. Ebu Zer de sahavet sahibidir: Şam'da Hz. Muaviye'nin onu sınaması onun sahavetine güzel bir örnek oluşturur: Hz. Ebuzer Gıffari sürekli dağıtan bir seciyeye sahip... Akşam cebinde olanı sabahleyin cebinde bulamıyorsunuz. Sürekli dağıtmayı teşvik ediyor. Bir defasında Hz. Muaviye'nin Şam valiliği sırasında oraya gidiyor. Hz. Muaviye denemek için ona “hoş geldin” babında hizmetkârı ile bir kese altın gönderiyor. Hz. Ebuzer, altını gece şehre çıkıp dağıtıyor. Sabahleyin Hz. Muaviye adamını gönderip bir yanlışlık oldu, parayı yanlışlıkla getirmişim diyerek iadesini istiyor. Bunun üzerine Hz. Ebuzer: “Ben o parayı gece dağıttım, bana bir mühlet tanınsın, tedarik ettiğimde iade ederim” cevabını veriyor.

Hadis-i Şerifin anlamını daha derinden kavrayabilmek için ona bir de ters yönden bakabiliriz. Yani pişirdiğimiz çorbayı başkasıyla paylaşmama hali...

Paylaşmama demek, kıtlık demektir. Darlık demektir. Dolaşımda olması gereken bir değeri dolaşımdan (tedavül) alıkoyma demektir. Bu durum iktisadî hayatta durgunluğun, ihtikârın, vurgunun, soygunun zeminini hazırlar.

Bencilliğin yolunu döşer.

Bencillik haset doğurur. Haset, bende yoksa kimsede olmasın temayülüdür.

Haset uç noktalara götürüldüğünde bir arada yaşamanın imkânını ortadan kaldırır.

İnsanların birbirine hasetle yaklaştığı yerde bereket ortadan kalkar. Bereket mücerret bolluktan fazla bir şeydir. Belli bir miktar nesnenin herkese yetmesidir. Az da olsa yetmesi...

Cömertlikten bereket doğar, hasislikten kesat...

Her bir tek Hadis-i Şerif gibi bu hadis de bize insanca bir arada yaşamanın yöntemini öngörüyor. Çorbaya suyunu çok koyma suretiyle dağıtmayı öğütleyerek kişiye fazladan bir külfet yüklemenin de önünü kesiyor.
#Hadis-i Şerif
#Ebû Zer
#Çorbaya suyunu bol koymak
9 yıl önce
Çorba pişirdiğin zaman…
Türkiye-Irak ilişkileri büyük bir başlangıçtır
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü