|
“Yakın tehdit”i belirleme hakkı..
Herhangi bir ülkenin kendisine yönelik tehditleri tayin etme hakkı yine o ülkeye aittir. Bir ülkenin bir diğer ülkeye '
yakın tehdit
” veya “
düşman'
tayin etmeye ne hakkı, ne de yetkisi var. Her ülke egemen bir devlet olarak kendi varlığına ve milli çıkarlarına yönelik tehditleri bir bir elekten geçirir ve eleğin üstünde kalan tehditleri öne alır. Dolayısıyla Türkiye, millî varlığına ve bütünlüğüne yönelik 'yakın' veya 'uzak' tehditlerle her egemen devlet gibi mücadele etmekle mükelleftir. Bir başka devlet için “yakın tehdit” sayılan, bir diğer devlet için hiç tehdit olmayabilir veya “uzak tehdit” de olabilir. Bu gibi durumlarda bir ülke o tehditle arasındaki mesafeye göre, tehdidin niteliğine göre bir pozisyon alır. Nitekim her ülke de böyle yapıyor.


Ancak, bir ülkenin dostlarından ve müttefiklerinden sözkonusu yakın tehditler karşısında anlayış ve destek beklemek de en tabii hakkı. Türkiye'nin “yakın tehdit” olarak nitelediği örgütler ve gelişmeler karşısında ABD ve Batılı devletlerin gösterdiği tepkilerin niteliği bu dostlukların sorgulanmasını gerektirecek cinsten. Ülkemizin “

FETÖ

”, “

PKK-YPG

” veya

“IŞİD

” gibi unsurlarla mücadelesi kimi ülkelerce farklı tepkilerle karşılanıyor. IŞİD'le mücadeleyi alkışlayanlar iş “FETÖ”ye, “YPG”ye gelince nedense yüzlerini ekşitiyorlar.



Bütün bu tehditler ölçekleri ve etki alanları farklı olsa bile ülke güvenliğimizi ilgilendiriyor. Sınırlarımızın içinde veya hemen ötesinde cereyan eden gelişmelerden doğrudan etkileniyoruz. Türkiye Moğolistan'da veya İzlanda'daki bir tehditle değil kendi içinde ve sınırlarındaki tehditlerle mücadele ediyor. Muhatap olduğu tehditlerin boyutlarını takdir etmek de Türkiye'nin hakkı. Türkiye'nin 'dostları' veya 'müttefikleri' destek olmuyorlarsa bile, köstek de olmamalıdırlar. Oysa Suriye'de gözlenen gelişmeler, ülkemizi yakından ilgilendiren ve gelecekte olumsuz etkileyecek nitelikte bir “

nifâk
koridoru

”nun inşa edilmeye çalışıldığına işaret ediyor. Bölgede yeni bir istikrarsızlık ve çatışma unsuru olma potansiyeli taşıyan bu fesat koridorunun inşa edilmesini önlemek için Türkiye'nin etkin tedbirler alması bu 'uzaktaki dostlar'ı niçin rahatsız ediyor?



CNN

” televizyonunda

Ferid Zekeriya'

nın sorularını cevaplayan ABD Başkanı

Barack Obama

“FETÖ'cü darbe girişimi”ni haince bir girişim olarak gördüğünü vurgulayarak,

“Böyle bir şeyin ABD'de olduğunu, karşımıza çıkacak zorlukları, ülkeyi nasıl tekrar istikrara sokacağımızı düşünün

” diye konuşmuş. Düşünmesine gerek bile yok, Başbakan Yardımcımız

Numan Kurtulmuş Bey

'in ABD'de yaptığı bir konuşmada ifade ettiği gibi, ABD'nin 11 Eylül'ü ne ise Türkiye'nin 15 Temmuz'u odur. Hatta daha fazlasıdır. Bir tür empati yapmaya çalışmış Obama ama Türkiye'nin bu hain darbe girişiminin azmettiricisi olarak gösterdiği Gülen'in ABD'de ikamet ettiği gerçeğiyle ilgili hiçbir şey söylememiş. Ferid Zekeriya da iki ülke arasında ciddi bir meseleye dönüşme potansiyeli olan Gülen'in iadesi hakkında Obama'ya soru yöneltmemiş.



ABD, “11 Eylül”ün azmettiricisi olarak gösterdiği Bin Ladin'i barındırdığı gerekçesiyle Afganistan'ı işgal etmişti. Türkiye'nin de üyesi olduğu “

NATO

”, tarihinde ilk kez vuku bulan bir karar alarak, antlaşmanın 5. maddesini “11 Eylül” için işleterek ABD'nin arkasında durmuştu. Gülen'in adresi belli. Türkiye'nin terör örgütü lideri olarak gördüğü şahıs Pensilvanya'dan videolar yayınlıyor, televizyonlara konuşuyor, müritlerine talimat yağdırıyor. Böyle bir durumda ABD'nin 'müttefikliği', 'dostluğu', 'empatisi' sorgulanmaz da ne yapılır?


#FETÖ
#Ferid Zekeriya
#Barack Obama
#IŞİD
8 yıl önce
“Yakın tehdit”i belirleme hakkı..
Neden “Büyük Türkiye” istiyoruz?
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…
Yatırım grevi