Almanya'da ırkçılıkla ilgili tartışmalar
'in 2010 yılında yayınladığı “
” başlıklı kitabıyla zirveye çıktı. Sarrazin sıradan bir isim değildi, Neonazi gruplarla bağlantısı da bulunmuyordu. Sarrazin kitabını yayınladığı sırada “
”nın yönetim kurulu üyesiydi. Daha da ilginci “
” üyesiydi.
“
” dediği için dönemin Cumhurbaşkanı
'un başına gelmeyen kalmadı. “
” dergisi, kapağında Wulff'u siyah bıyıklı ve fesli bir fotomontajla gösterdi. Wulf, aleyhindeki tezviratlar sonucunda Cumhurbaşkanlığında ikinci yılını bile doldurmadan istifa etti. Gerçi Thilo Sarrazin de Merkez Bankası Yönetim Kurulu üyeliğinden el çektirildi ama “Sosyal Demokrat Parti”deki üyeliği devam etti. Aslında Sarrazin'in Merkez Bankası'ndaki görevinden ayrılmasında Mslüman göçmenler aleyhinde dile getirdiği ırkçı eleştirilerden daha çok “
”e dair olumsuz görüşleri rol oynadı.
Almanya'da göçmenlere yönelik ayrımcılık “
”nin 2014'te açıkladığı raporla da gündeme geldi. Raporda “
ibaresi yer aldı. ECRI, Almanya'dan “Avrupa Konseyi”nin “
ne ek olarak 2000'de imzaya açtığı 12'nci protokolü onaylamasını istedi. Almanya, kamu çalışanlarının neden olduğu ayrımcılığın cezalandırılmasını öngören protokolü imzaladı ama gereğini yapmadı.
Raporda toplumsal söylemde yabancı düşmanlığı içeren ifadelere tolerans gösterilmemesi ve ırkçılığı savunan kuruluşlara kamu yardımlarının kesilmesi gerektiği de ifade edildi. ECRI, Almanya'nın 2008'den bu yana güncelleştirmediği
nı gözden geçirmesini ve göçmenlerin entegrasyonuyla ilgili ulusal eylem planına ırkçılık ve hoşgörüsüzlükle mücadele konusunun eklenmesini de talep etti. Tabii ki bu yönde bir gelişmeye tanık olmadık. Almanya'da göçmenler için hayat daha da zorlaşırıldı.
Sadece Almanya'da değil Fransa, Hollanda, Avusturya başta olmak üzere diğer “
” üyesi ülkelerde de ırkçı hareketler merkez partilerini etkiliyor. Fransa'da göçmen karşıtı yazarlar merkez partilerine “
” uyarısı yapıyorlar. Bu yazarlara göre merkez partileri Le Pen'i durdurmak istiyorlarsa, bunun yolu göçmen karşıtlığı bayrağını kendilerinin dalgalandırmasından geçiyor. Dolayısıyla 'marjinal' olarak nitelendirilerek bilinçli şekilde küçültülen ırkçılar için
” pozisyonu doğuyor. Batılı birçok aydın Avrupa'da gelişen yeni ırkçılığın 1930'lardaki “
” ve “
örgütlenmelerle benzerliklerine dikkat çekiyorlar ama aynı görüşleri Türkiye dile getirdiğinde AB ülkelerinin hükümetleri aynı safta dizilerek savunmayı bırakıp saldırıya geçiyorlar. Neden acaba? Bu kadar gürültünün arkasında neyi saklıyorlar?