1917'de Çarlık Rus rejimi yıkılınca uzun süredir Rus sömürgesi altında yaşayan Azerbaycan Türkleri bağımsızlık ilan etmişti. Ancak Bakü Ermeniler ve Ruslar tarafından işgal edilmiş, bu arada binlerce Türk katledilmiş bulunuyordu. Azerbaycan hükümetinin yardım istemesi üzerine
çoğu gönüllülerden oluşan Kafkas İslam Ordusu'nun teşkil edilmesine karar verdi. Nuri Paşa “
”nden yeni dönmüştü. Bu kez Bakü'yü kurtarmak için ayağının tozuyla “Kafkas İslam Ordusu”nun başına geçirildi. Nuri Paşa bir taraftan Ermenilerle, Ruslarla savaştı, İngilizlerle kapıştı, diğer taraftan sözde müttefikimiz olan Almanların entrikalarıyla da mücadele etti. Kafkas İslam Ordusu'nun Kafkasya'da ilerlemesini engellemek isteyen Alman askerlerine ateş açmaktan da kaçınmadı.
Nuri Paşa Gence ve Bakü'de halkın coşkulu sevgisiyle karşılandı. Ne ki 1918'de Mondros Ateşkes Sözleşmesi'nin imzalanması sebebiyle Osmanlı askerleri Kafkasya'dan çekildi. Bu başarı Osmanlılara Kafkasya ile Orta Asya kapılarını açtı ve “
” döneminde Ankara Hükümeti'nin elini güçlendirdi. Kafkasya ve Orta Asya'da Türk halklarının Milli Mücadele'ye duydukları sempati, “
”i Ankara Hükümetiyle anlaşmaya sevketti. Orta Asya'daki sempati dalgasının İngiliz sömürgesi altındaki Hindistan'a kadar uzanması Londra'ya karşı da önemli bir koz oldu. Bu kozlar hem Milli Mücadele'ye diplomatik yararlar sağladı, hem de “
”nın en az kayıpla neticelenmesinde önemli rol oynadı.
Nuri Paşa Cumhuriyet döneminde kendini milli savunma sanayiinin gelişmesine vakfetti. Haliç kıyılarında, “
” tabelası altında faaliyet gösteren bir silah ve mühimmat fabrikası kurdu. Bu fabrikada Milli Savunma Bakanlığı'nın ihtiyaçlarını karşılıyordu. Filistin'in Siyonistler tarafından işgal edilmesine duyduğu tepki sebebiyle, Mısır gibi Arap ülkelerinin siparişlerine de cevap veriyordu. 1949'da meydana gelen patlamada 28 kişi hayatını kaybetti. Patlamanın sabotaj olduğu, Paşa'nın İsrail'le savaşan Arap devletlerine cephane üretmesinin buna sebebiyet verdiği sanılıyor. Bir diğer kuşkuysa, Türk milli savunma sanayiinin gelişmesini durdurmak isteyen dış güçlerce bu sabotajın gerçekleştirildiğiydi.
Nuri Paşa'nın parçalanmış nââşı günler sonra Haliç'ten çıkarıldı. Ancak dönemin İstanbul müftüsünün yakışık almayan bir fetvası sonucunda cenaze namazı kılınmadan Edirnekapı Şehitliği'nde, diğer arkadaşlarının topluca gömüldüğü kabristanda toprağa verildi. Yıllar içinde kabristan kendi haline bırakılarak unutuldu. Nihayet duyarlı bir işadamımızın çabaları sonucunda kabristan yenilendi, Nuri Paşa'nın cenaze namazı kılınarak bu borç yerine getirildi. Maalesef diyorum, belki de duyurusu iyi yapılmamış olabilir, Nuri Paşa'nın cenaze törenine katılanlar arasında gençlerin sayısı çok azdı. Bu millete, bu memlekete hizmeti dokunmuş fedakâr insanlarımıza layık oldukları hürmeti göstermek konusunda daha duyarlı olmalıyız. Gençlerimizi de fazla suçlayamıyorum, demek ki yeterince tanıtmıyoruz, tanıtamıyoruz.