|
Sömürgeci geçmişten özür dilemek için vakit geç değil mi?
İngiltere Başbakanı David Cameron, Büyük Britanya''nın sömürgeci geçmişinden özür dilemek için pek uygun bir zamanı seçti ama özür dilemek masa başında oluşturulmuş haritalarda meydana gelen savaşları durdurmaya yetmiyor. Bugün dünyanın pek çok ülkesi sömürge döneminden miras kalan sorunlarla malül durumdalar. İngiltere''nin sömürge geçmişindeki ortaklarından Fransa ise eski sömürgesi Batı Afrika''da yeni askeri müdahalelerle nüfuzunu yeniden tesis etmeye çalışıyor.

Geçen hafta İngiltere Başbakanı David Cameron, Pakistan''da üniversite öğrencileriyle yaptığı sohbette, Hindistan ve Pakistan arasındaki Keşmir Sorunu''na ilişkin soruları cevaplarken "Dünyanın birçok sorununa biz yol açtık" şeklinde konuşması sömürgeci geçmişten duyulan utancın bir ifadesiydi.

İçinde özür barındıran bu sözlerin Kuzey Afrika ve Yakın Şark''ta halk devrimlerinin başgösterdiği bir dönemde sarfedilmesi manidar tabii.

Özür dilemesi gereken sadece İngiltere mi?

Değil elbette, İngiltere''nin sömürgeci geçmişindeki kirli ortaklarından Fransa''nın da dünyanın pek çok bölgesindeki olaylarda sorumluluğu var.

Ve Fransa, Libya''da Kaddafi''ye karşı hava saldırısına ilk katılan ülkeler arasında.

Yanı sıra, Batı Afrika''da yer alan eski sömürgesi Fildişi Sahili''nde de mevcut yönetimi devirmek için bu ülkeye askeri müdahalede bulundu Fransa.

Bugün Yakın Şark, Güney Asya ve Afrika ülkelerin büyük bir kısmı sömürgeci dönemden miras kalan sorunlarla malül durumda.

Öyle haritalar çizdiler, halklar arasında öyle sınırlar koydular ki, bu ülkeler tabii istikrar hallerine bir türlü geri dönemediler.

İngiliz Başbakanı David Cameron ne kadar özür dilerse dilesin müdahaleler, etnik çatışmalar, iç savaşlar devam ediyor.

Gerçek bu.

SAHRALTINDA NELER OLUYOR?

Bütün gözler Libya''ya yapılan askeri müdahaleye çevrilmişken Sahraaltı Afrikası''nda neler olup bittiğini dikkatle izleyemiyoruz.

Oysa Afrika''nın bu bölgesinde de önemli gelişmeler sözkonusu.

Ve Fransa, eski sömürge imparatorluğunun bu en önemli parçasında ekonomik çıkarlarını korumak için askeri güçlerini yine seferber etmiş durumda.

Fildişi Sahili''nde seçimleri kaybettiği halde bir süredir yönetimi siyasi rakibine devretmeye yanaşmayan Hıristiyan devlet başkanı Laurent Gbagbo''yu devirmek için askeri müdahalede bulundu.

Fildişi Sahili''nin de içinde yer aldığı "Batı Afrika", 19. Yüzyılda Fransa sömürgesi yapılmıştı.

İkinci Dünya Savaşı''ndan sonraki dönemde bağımsızlığına kavuşan bu ülkelerin haritalar da keyfi olarak çizilmişti.

"Sömürgecilikten günümüze Emperyalizm" isimli kitabında Harry Magdof durumu şöyle tasvir eder:

"Yirminci yüzyıla girildiğinde Afrika haritası, sınırlarının büyük bir bölümünün önde gelen Avrupalı güçlerce masa başında oynadıkları bir oyun sonucu belirlenmiş bir yap-bozu andırıyordu. Bu biçimde taksim edilmiş son kıta olan Afrika''nın paylaşımı , yeni emperyalizmin bir ürünüdür ve onun temel özelliklerini net bir biçimde ortaya koyar. Bu bağlamda Afrika için verilen kavganın zamanlaması ve gelişim hızı , özellikle dikkate değerdir. 1880 öncesinde Afrikadaki koloniler görece az sayıdaydı ve sahil bölgeleriyle sınırlıydı. Afrika sahillerinin büyük bir bölümü ve kıtanın iç bölgelerinin neredeyse tamamı hala bağımsızlığını koruyordu. Buna karşılık , 1900''lere gelindiğinde Afrika''nın neredeyse tamamı , çeşitli Avrupalı uluslar tarafından kontrol edilen farklı bölgelere bölünmüş bulunuyordu."

SÖMÜRGECİLERE KARŞI OSMANLI ENGELİ

Aslında başta Fransa olmak üzere sömürgeci güçlerin Kuzey Afrika ve hinterlandına dahil olan Sahraaltı''na sızma girişimlerinin önündeki engeller, hem kendi aralarında Akdeniz''de başlayan güç savaşı, hem de bu bölgede hakimiyetini sürdüren Osmanlı İmparatorluğu idi.

Fransa 1830''da Cezayir''i işgal ettikten sonra 1880''lerin başında da Tunus''u ele geçirmişti.

1900''lerin başlarında Fransa, Cezayir''in güneydoğu sınırlarından, Sahraaltı Afrikası''nın ticaret yoılların üzerinde bulunan çok önemli bir noktaya, Fizan''a askeri bir harekat düzenlemek niyetindeydi.

Ticaret yollarının kontrolünü ele geçirmek isteyen Fransa''nın niyetini kavrayan Sultan II. Abdülhamit, Cezayir''in Fizan''a yakın bölgesindeki Canet Vahası''na bir Osmanlı birliği göndererek bu bölgeye bayrak diktirdi.

"Sakın buradan ötesine geçmeyin" demekti bu.

İngiliz ve Fransız sömürgecilere karşı Sahraaltı Afrikası''nda 19. Yüzyıl sonlarında büyük bir müslüman direnişi gerçekleşmişti.

Fizan''ın yerli kabileleri Osmanlı''nın desteğiyle sömürgecilerin Libya''ya sızmalarını engellemişlerdi.

Senusi tarikati de Fizan ve Sahraaltı Afrikası''nda kurdukları zaviyelerle direnişi güçlendirmişlerdi.

Ancak Fransızlar "Fransız Afrikası" yahut "Fransız Sudanı" diye isimlendirilen bölgeyi tahkim etmeyi sürdürdüler.

Sahralaltı Afrikası''ndaki yerli kabilelerle savaşarak İslami direnişi tasfiye ettiler. Sömürgecilerin Afrika''nın zenginliklerini yağma ettiğini belirten Kenyalı tarihçi Ali Mazrui, Fransızların Büyük Sahra çölünde yaptığı nükleer denemelere de dikkat çeker.

FRANSA SAHRA''DA NÜKLEER DENEMELER YAPMIŞTI

Fransa''nın Sahra Çölündeki yaptığı nükleer denemeler İsrail''e model olmuştur. İsrail''e bu konuda yardım eden de Fransa''dır.

Prof. Mazrui bakın ne nediyor:

"Bugüne dek Batı, Afrika''nın uranyum madenini aldı, işledi ve Afrika''nın çöllerini nükleer denemeler için dayatarak/zorla kullandı; hem de bunu Afrika''ya nükleer enerji konusunda doğru bilgi ve malumat vermeden yaptı. Batı gelişmiş bir bilim dalında, üstelik bu bilim dalının meyvelerinden Afrika''yı hiçbir şekilde yararlandırmadan Afrika''yı oyuna getirerek Afrika''nın kaynaklarını keyfince kullandı."

Afrikalı liderlerden Kwame Nkrumah 1960''ların başlarında, , Sahra Çölü''ndeki nükleer denemelerle Güney Afrika''nın ırkçı Beyaz rejimi arasında bağıntı kurduğu bir konuşmasında şunları söylemiştir:

"Afrikalı dostlarım ve arkadaşlarım, kıtamızın üzerinde asılı duran iki adet demokles kılıcı bizi tehdit etmektedir; bizim bunları bir an önce yok etmemiz kaçınılmazdır. Bunlardan, Fransız hükümetinin Sahra''da yaptığı nükleer denemelerle, Güney Afrika Birliği''nin uyguladığı ırkçı politikalardır. Aslında Afrika''nın bazı bölgelerinde ve ülkelerinde siyasal bağımsızlığın kazanılmasıyla-sömürgecilere ve emperyalistlere karşı- sürdürdüğümüz savaşın otomatik olarak sona ereceğini düşünmek gerçekten büyük yanılgıdır. Mücadelemiz asıl bundan sonra başlayacaktır."

Gerçekten de Afrika sömürge sonrasında bu kez de Soğuk Savaş düzeninin bir kurbanı oldu.

Darbeler, iç savaşlar hiç eksik olmadı.

Harry Magdoff''un dediği gibi sömürgeler arasındaki sınırlar genellikle etnik bütünlüğe, bölgesel ekonomik bağlara, kabilelerin göç yollarına, hatta doğal sınırlara hemen hemen hiç dikkat edilmeksizin keyfi olarak çizilmişti.

Uzun lafın kısası, İngiltere Başbakanı David Cameron, "Dünyanın birçok sorununa biz yol açtık" derken boş konuşmuyor.

Ama biz zaten bunun böyle olduğunu bilmiyor muyduk?

Batı Afrika''da İslam nasıl yayıldı

Amerikalı tarih profesörü Ira M. Lapidus''un da "İslam Toplumları Tarihi" isimli çalışmasında belirttiği gibi Ortadoğu ve Hindistan altkıtasında İslam toplumları fetihle kurulup devlet rejimleriyle düzenlendiği halde Afrika''da İslam müslüman tüccarların, öğretmenlerin ve yeni yerleşimcilerin göçleriyle yayılmıştı. Ticaret ağları, aile bağlantıları, öğretmen-öğrenci ve tasavvuf yoldaşlığıyla birbirleriyle irtibatlanan Müslüman cemaatler küçük ölçekli bölgesel devletler ve devletsiz toplumlar şeklinde kurulmuşlardı. Bazen de, yerel hükümdarları İslama davet edip savaşçı hükümdarlarla müslüman tüccarlardan oluşan br elit kuruyorlardı. Bazı durumlarda da onlar yeni hükümdarlıklara karşı savaşıp onları İslam adına fethediyorlardı.

Lapidius tam da Sudan halklarının İslam''a girdiği zamanlarda müslüman yayılmasının Avrupa müdahalesiyle durdurulduğuna dikkat çeker.

Buna göre 19. Yüzyılın sonlarında Fransızlar ve İngilizler kendi hakimiyetlerini öne sürmeye başlamışlar ve bölgedeki müslüman devletleri yenilgiye uğratarak Sahraaltı Afrikası''nı sömürge imparatorlukları içinde eriterek bu büyük cihat yüzyılını sona erdirmiştiler.

Sahraaltı Afrikası''nın sömürgeci güçlerine eline geçmesine rağmen bölge halklarının müslümanlaşması 1970''lere kadar artarak devam etti. 19. yüzyıl ve 20.yüzyıl nüfus ve din istatistikleri bu müslümanlaşmayı gözler önüne sermektedir. Mesela Gabon''un eski cumhurbaşkanlarından Albert-Bernard Bongo 1970''lerin başlarında müslüman olmuş ve "El Hac Ömer Bongo" adını almıştı. Gabon''un şimdiki Cumhurbaşkanı Ali Bongo Ondimba, Ömer Bongo''nun oğludur. Gabon''un en büyük kabilelerinden birine mensup olan Ali Bongo''nun daha önceki ismi ise "Alain Bernard" idi. Amerika''da yaşayan Kenya asıllı profesör Ali Mazrui Kara Afrika''da İslamın kalbinin Batı Afrika ülkeleri olduğunu vurgular. Prof. Mazrui''ye göre bugün bizim "Afrika" olarak bildiğimiz ve öylece kabul ettiğimiz kıta Avrupalılar tarafından karar verilerek yaratılmış bir kıtadır.

Süveyş kanalı yla Kızıldeniz''in Batı yakasından ötesinin Afrika''yı oluşturduğuna ve Doğu yakasında olan Arap yarımadasının ise Afrika''ya en yakın kara parçası olmasına ve sınırlarının büyük bir bölümünü Afrika''yla paylaşmasına rağmen Afrika''ya dahil edilmemesine karar verenler de Avrupalılar olmuştur."Afrikalılar" isimli kitabında Mazrui şöyle devam eder:

Tarihin belli bir döneminde kültürel açıdan İslam ve Arap dili, paramparça edilen Afrika''yı birleştirmeye teşebbüs etmişti. Peki Afrika''yı yeniden birleştirme çabasını engelleyen şey neydi? Bu, Avrupa''nın gücü ve Avrupalıların haritacılık biliminde ve harita çiziminde sahip oldukları üstünlüktü. İşte bu güç, Afrika kıtasının İran Körfezi''nde değil de Kızıldeniz''de sona ermesine karar veren ve Arap yarımadasını İran''dan ayıran güçtü. Dolayısıyla, Afrika kıtasına ait olmadıklarına karar veren Suudi Arabistan değildi; bu kararı Afrikalılar vermemişti. Bu kararı verenler Avrupalılar, yani güçlü harita çizimcileriydi."

Prof. Mazrui , ABD''nin BM eski Daimi temsilcilerinden Andrew Young''un İngilizleri ırkçılığı keşfetmekle suçlayan bir sözüne atıfta bulunur. Irkçılık, Afrika''da siyah derili insanları diğer ırklardan ayrı tutarak zuhur etmiş bir virüstür. Young''un suçlamasını doğru bulan Mazrui, İslam''ın ise Afrika''da genel anlamda bütünleştirici rolüne vurgu yapar.

Öte yandan İslam''ın bölgesel kültürlerle ilişkilerinden kaynaklanan kimi özelliklerinin de çoğulculuğu besleyen bir nitelik arzettiğini belirtir. Arap fatihlerin renk farkını hiç dikkate almadıklarını, yerlilerle evlenerek, kabilelerüstü bir kültürel alan oluşturduklarına dikkat çeken Prof. Mazrui, Batılı sömürgecilerin Afrika''yı paramparça ettiklerini vurgular.

Sarkozy''nin fildişi avı..

Fransa''nın Libya''da ön almaya çalışması ve yanı sıra Fildişi Sahili''ne askeri müdahalede bulunması ne anlama geliyor?

19. yüzyılda Batı Afrika''yı sömürgeleştiren Fransa, sömürge sonrasında da bu bölgeden elini çekmedi.Bu bölgede hem Fransa, hem de Belçika sömürgesi olmuş otuz bir Sahraaltı ülkesi bulunuyor. Bunların yirmikisi Fransızca konuşan ülkeler. Fransa eski Dışileri Bakanı Hubert Vedrine Fransız nüfuz bölgesi içinde yer alan bu ülkelerle ilgili şu bilgileri verir anılarında:

"Sayısı 20''den fazla Parasal işbirliği askeri ve teknik anlaşmalar, 10 kadar askeri anlaşmayla bağlı Belçika İmparatorluğunun yirmibeş kadar sahraaltı ülkesi. Ekonomik ilişkiler, aracılıklar, yukarda adı geçen anlaşmalar, işbirliği siyaseti bağımsızlıklar çağından beri aşağı yukarı değişmeden kalmıştır. Birkaç rakam: 160 bin yerleşik Fransız, 50 milyarın üzerinde ticari alışveriş, binin üzerinde Fransız şirketinin şubesi, binin üzerinde orta ölçekli Fransız şirketi, 20 milyarın üzerinde yıllık yardım, 2000 yılında yüz milyon Fransızc akonuşan kişi, petrol hammaddelerimizin yüzde 15''i, devasa hammadde rezervleri."

Olay budur.

1980''lerin başından beri her yıl gerçekleştirilen Fransız-Afrika zirveleri geleneksel hale gelmiş bulunuyor. Sömürge sonrasında bu ülkelerin büyük kısmında "tek parti" rejimleri egemen oldu.

Fransızlar "Soğuk Savaş" döneminde bu ülkelerin Sovyetler Birliği''ne yanaşmamaları için tek parti rejimlerine ekonomik ve askeri yardım yapmaya devam ettiler ve böylece demokrasinin gelişmesine de engel oldular. Bu rejimlerin işledikleri suçlara en azından seyirci kaldılar.

Fransızlara göre bu rejimlerin sarsılması , sömürgecilerden miras kalmış sınırlar içinde etnik düşmanlıkları erkenden uyandıracaktır.

Fransız yardımlarından yararlanan diktatörler adıkları paraları har vurup harman savurdular ve saltanatlarını sürdürmek için ellerindeki zorba devlet aygıtıyla kendi halklarını ezdiler.

Ancak 1989''dan sonra, yani "Berlin duvarı" yıkılıp Sovyetler birliği dağıldıktan sonra "Sovyet Santajı" da son buldu.

"Sovyetlerle işbirliği" tehdidi son bulmuştu ama eski Fransız sömürgelerinde Hintliler, Çinliler ve Ruslar boş durmuyorlar ve ekonomik girişimlerde bulunuyorlardı.

Fransa''ya karşı yeni bir denge kurmak isteyen Fildişi Cumhurbaşkanı Laurent Gbagbo bu tavrının cezasını çekiyor şimdi.

Seçimleri kaybettiği halde iktidarı rakibine devretmemesi üzerine Fransa, Fildişi''ndeki ekonomik çıkarlarını sağlama almak için askeri müdahalede bulundu.

Oysa daha önce Fildişi''nin Hıristiyan "güney" bölgeleri Fransa''nın yardımıyla zenginleşirken "müslüman kuzey" fakirleştirilmişti.

Zaten iç savaşın nedenlerinden biri de Güney ve Kuzey arasındaki bu ekonomik eşitsizilikti.

Ne var ki bu eşitsizliğin giderilmesi için Fransa hiçbir şey yapmamıştı.

Bu arada Gbagbo''nun siyasi rakibi Alassane Ouattara''nın müslüman olduğunu belirtelim.

Daha çok Fildişi Sahilleri''nin Kuzey Bölgesi''nde yaşayan Müslümanlar, ülke nüfusunun neredeyse yüzde 40''ını teşkil ediyor.

Müslümanlar Fildişi''nin en kalabalık nüfusudur. Aslında Gbagho da bir zamanlar Fransa''da sürgün yaşamış "Frankofon" bir siyasetçiydi.

Peki Fransa, neden Hıristiyan bir devlet başkanına karşı müslüman bir siyasetçiye destek veriyor?

Fransa''nını Outtara''yı desteklemesinin sebebi, Gbagbo''nun Fildişi''ni Çinli, Hintli ve Rus şirketlerine açmasıdır.

Yoksa, Quttara''nın kara kaşına, kara gözüne hürmeten vermiyor bu desteği Sarkozy.

Bunu da böyle bilmek lazım.

13 yıl önce
Sömürgeci geçmişten özür dilemek için vakit geç değil mi?
Seçimi bırak sahaya odaklan
İsrail yalnızlaşırken Starbucks’ın açıklayamadığı gerçek
Sîdî Ukbe Ulucamii Müslüman Batı dünyasındaki dini yapılarının atasıdır
Randevu sistemi, kamu iletişimi ve ötesi
Şiddeti, ‘kültür’ ile aşabiliriz