|
Vakit geç olmadan!
Yakın bölgemiz, maalesef, dünya siyasetine egemen olan güçlerin tasallutu altında. Yüz yıl kadar önce İngiltere ve Fransa tarafından şekillendirilen bölge,
“Soğuk Savaş
” döneminde “
ABD
” ve “
Sovyetler Birliği
” arasındaki güç mücadelesine sahne oldu. Bugün de durum çok farklı değil, Sovyetler Birliği'nin yerini “
Rusya
” aldı. “Sovyetler Birliği'nin dağılması ve “Soğuk Savaş”ın son bulmasıyla bölgede ABD'nin etkisi daha da arttı. 1990'ların başlarında “
Birinci Körfez Savaşı
” ve 2000'lerin başlarında Irak'ın işgaliyle ABD bölgede tek başına söz sahibi oldu. Irak'ın işgali kısa süre içinde ülkenin fiilen üçe bölünmesiyle sonuçlandı.


Vladimir Putin

'le birlikte Ruslar

“Büyük Oyun

” masasındaki yerlerini alarak Suriye üzerinden bölgeye yeniden geldiler. Şimdi hem ABD ve hem Rusya, bölgeyi şekillendirmek için mücadele ediyorlar. Her iki güç de sahada küçük ve tali oyunculara sahipler. Hiç şüphesiz her iki gücün de bölgede '

kırmızı çizgiler

'i ve

'taviz limitleri

' var. Nihai noktada her iki gücün bu 'kırmızı çizgiler' ve 'taviz limitleri' çerçevesinde anlaşma ihtimalleri de bulunuyor.



Halihazırda Irak ve Suriye fiilen bölünmüş halde. ABD ve Rusya'nın resmi olarak toprak bütünlüğünden dem vurmalarıysa sadece politik söylemden ibaret. Her iki gücün stratejik çıkarları bu ülkelerin toprak bütünlüklerinin muhafaza edilmesiyle çelişiyor. Tam aksine, fiili bölünmüşlük her iki güç tarafından 'güç' uygulanarak korunmaya çalışılıyor. Öte yandan bölünmüşlüğün Irak ve Suriye ile sınırlı kalmayacağı hususunda ciddi emareler, şüpheler var.



Dünya sistemi

” yeniden kurulurken İslam uygarlığının merkezi havzasının kitlenmiş ve felç halde kalması arzu ediliyor. Oysa bu havzanın bu süreçte istikrar, huzur ve barış içerisinde kalması, ekonomik ve siyasi gelişmesini tamamlaması, kendi sorunlarıyla baş edebilmesi ve dünya siyasetinde söz sahibi olması gerekiyor. Bu bakımdan bölge devletleri bölge dışı güçlerle ittifak yerine kendi aralarında uzlaşmayı ve işbirliğini birinci hedef olarak seçmeliler.



Emperyalist güçler için bölge devletlerinin çıkarları her zaman ikinci planda kalıyor. Yakın tarihimiz emperyalist devletlerle kurulan ittifakların ne kadar zayıf ve sahte olduklarına ilişkin örneklerle dolu. İran'ın Rusya tarafından, Türkiye'nin ise ABD tarafından yalnız bırakıldığı anlar oldu. Mesalâ İran, “

nükleer kriz

” sırasında Rusya'dan da, Çin'den de umduğu desteği bulamadı. İranlı yetkililerin Rusya'nın kritik anlarda İran'ı hep yalnız bıraktığına ilişkin itiraflarına da tanık olduk. ABD'nin Türkiye'nin terör örgütü ilan ettiği “

YPG”

ye Suriye'de kol kanat germesi hâlâ sıcak bir konu. Türkiye ABD'yi YPG'yi desteklemekten vazgeçmesi için sürekli uyarılarda bulunuyor. Oysa Türkiye ve ABD “

NATO

”da sözde müttefikler.



ABD, Mısır'daki askeri rejimlere ise hep '

İsrail'in güvenliği'

bağlamında yardım etti. Bu politika başta Suudi Arabistan ve Ürdün olmak üzere diğer Arap rejimleri için de geçerli. Mısır, “

Arap-İsrail savaşları

” sırasında dost bildiği Sovyetler Birliği'nden yeterli desteği görmedi ve ABD ile yakınlaşarak İsrail ile “

Camp David Anlaşması

”nı imzaladı. Filistinliler için “

ihanet

” anlamına gelen bu anlaşmayla Mısır Arap dünyasındaki liderlik gücünü yitirdi



Sözün özü, İslam uygarlığının merkezi havzasının kaderinde bölge dışı güçlerin hakim rol oynaması bir zillet ve acziyet halidir. Bu zilletten kurtulmanın yolu bölge devletleri arasında yapıcı bir ilişki, uzun vadeli işbirliği ve diyalogun kurulmasından geçiyor. Vakit geç olmadan.


#ABD
#NATO
#İsrail
#YPG
7 yıl önce
Vakit geç olmadan!
Kim bu Valeri?
Alman aklı, kime tetik çektirir
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı