|
Kamu katılım bankacılığı: Misyonu ve birleşmeleri

Saf kapitalist sistem bakış açısı ile olaylara yaklaştığımızda, her firmanın bir değeri mevcuttur. Bir kaç firma birleştiğinde, bir kaç değeri bir araya getirmiş ve yüksek değerlere varma hedefini gerçekleştirmiş olursunuz.

Ölçek ekonomisi yakalayarak diğer rakipleri bertaraf etmek de cabası.

Oysa faizsiz bankacılık sistemini temsil eden katılım bankacılığını kurmak ve geliştirmek,
kapitalist sisteme bir başkaldırıdır.
Onun getirdiği
doyumsuz, vahşi yapısına alternatif üretmektir.
Mekanik kanunların insan haysiyetiyle bağdaşmayan yönlerini kaldırıp yerine
daha insani ve sürdürülebilir bir yapıyı inşa etmektir.
Bu nedenle, mevcut sistem içerisinde kurulan katılım bankaları, çölde bir vaha misali
ekonomik hayata bir nefes aldırma misyonu da taşımaktadır.

**

İslam iktisadının ve faizsiz sistemin yeşermesi ve yerleşmesi için
d
aha fazla aktöre, daha fazla desteğe ihtiyaç vardır.

Burada öncü kuruluşlar olarak katılım bankaları geliyor.

Katılım bankaları,
ticaretin tam göbeğinde yer aldıklarından
mali sektörden çok reel sektöre daha yakın
durmaktadırlar.
Ellerindeki fonları tekrar reel sektöre aktarmakla görevli olan
katılım bankası,
elde ettiği
kârı kendisine sermaye aktaran ortakları ile paylaşmaktadır.
Bugün Dünya Ekonomik Forumu’nda iş dünyasına
kârlarınızı daha adil paylaşın (paydaş kapitalizmi) jargonunu katılım bankaları uygulamaktadır.

**

Tüm finans sisteminin faizsiz çalıştığını hayal ettiğimizde;
1. Mali sektör-reel sektör ayırımı olmadan tüm sektörler ortak hareket edecek, bir ekonomik darboğaz oluştuğunda müşteri olarak görmediği ortaklarına konvansiyonel banka muamelesi yapmayacaktır. Yanı
kapitalist sistemin sistemik kriz üretme kapasitesi ortadan kalkacaktır.
2.
Kâr payının
belirlenen değil,
sonuç oldu
ğu bir sistemde hızlı yükseliş ve inişlerin olmayacağı,
ekonominin istikrar kazanacağı
düşünülebilir.

İlave olarak, katılım bankacılığı reel sektöre birçok fırsat sunmaktadır.

Öncelikle, toplamış olduğu tüm
fonları reel sektöre aktarmak zorunda olduğundan
her koşulda reel sektörle
birlikte hareket
etmek zorundadır.
Kriz dönemlerinde,
konvansiyonel bankalar gibi kabuğuna çekilip, reel sektörle arasına mesafe koyamamaktadır. Bu da faizsiz sistemin baş aktörü olan katılım bankacılığını hem reel sektöre yakınlaştırmakta, hem de reel sektörün konvansiyonel bankacılık ile bozulan ilişkilerini tamir ederek aradaki
güven unsurunu ön plana çıkarmaktadır.
Nitekim, son bir kaç yıl içerisinde oluşan ekonomik krizlerde ve pandemi sürecinde, katılım bankacılığı rüştünü ispat etmiştir. Son yıllardaki veriler,
katılım bankacılığının büyüme trendinin konvansiyonel bankacılığa göre daha yukarda yer aldığını
göstermektedir.
Zaten toplam bankacılık sektöründeki payı da
kamu katılım bankalarının de sektöre girmesi ile yüzde 4’lerden yüzde 7’lerin üzerine çıkmıştır.
Yani, katılım bankası sayısı arttıkça bankacılıktan alınan pay da artmaktadır.

**

Tam da büyüme trendi yukarı yönlü seyrederken, ortalıkta
kamu katılım bankalarının birleşeceği
yönünde
bir spekülasyon
gündeme düştü.
Bir kaç yıl önce açılan, sektördeki payı sürekli artan, piyasaları kriz döneminde bile destekleyen ve güven veren
kurumların sayılarını artırmak yerine,
birleştirerek
tek çatı altında toplama
fikri hiç de
doğru bir adım olmayacaktır.
Bu adım söz konusu
kurum faaliyetlerini etkinsiz hale getireceği gibi, reel sektör firmalarının da finansman pozisyonlarını zorlayacak, sistemik karmaşaya neden olacaktır.
Giriş seviyesindeki iktisat kitaplarında ölçek ekonomiler diye bir teori var. Teoride; küçük ölçeğin dezavantajı olduğu gibi
aşırı kapasitenin de rasyonel olmadığı
ispatlanmaktadır.
Konvansiyonel
kamu bankalarının
(Ziraat, Vakıf, Halk)
birleşmesi gündeme gelmediği halde
(doğru bir karar),
kamu katılım bankalarının gündem yapılması
ne ekonomik mantıkla, ne de piyasa gerçekleşmeleri ile uyumlu bir söylemdir.

**

İstanbul’u finans merkezi yapma yolunda bunca yatırımlar yapılırken, daha birkaç yıl önce açılan söz konusu katılım bankalarını birleştirmek suretiyle
aktör sayısını düşürmek,
İstanbul finans merkezi
yapma fikrine de tezat teşkil etmektedir.
Bir anlamda İstanbul’un
finans merkezi olma düşüncesi İslami finans sistemi üzerine kurulmakta,
ama bu alanda aktörlerin sayısı düşürülmeye çalışılmaktadır.
Yani; söylemle eylem arasında açık
bir paradoks
ortaya çıkmaktadır.
Yine, yakın zamanda kamuya ait üç sigorta firmasının birleşmesinin olumsuz tecrübesi önümüzde dururken, bir an önce
katılım banklarının birleşme fikrinden vazgeçilmeli
(düşünülmesi bile hatalı), hatta
bu alana daha fazla oyuncu gelmesi için hukuki altyapılar oluşturulmalıdır.
#İslam
#Dünya Ekonomik Forumu
#İstanbul
3 yıl önce
Kamu katılım bankacılığı: Misyonu ve birleşmeleri
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Kara dinlilerle milletin savaşı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar