|
Kamu yönetiminde minarelerden yükselen vakitsiz ezan

Modern kamu yönetimine giden yolda önemli yapı taşları arasında Büyük Selçuklu Veziri Nizamü'l-Mülk'ün ünlü eseri olan 'Siyasetname'si de yer almaktadır. Bu eserde genel hatlarıyla devlet teşkilatının nasıl olması gerektiği ile kamu görevlilerinin niteliklerine kadar birçok konu üzerinde durulmuştur. Bu eserde geçen vakitsiz ezan okuyan terzinin hikâyesiyle 15 Temmuz'da minarelerden gürül gürül inleyen Ezan ve Sela'larla halkın meydanlara çağrılışı nasıl da örtüşüyor. Belki de cumhuriyet tarihinde ilk defa ezan ve sela nidaları kamu yönetiminde önemli bir fonksiyon icra etmişti.



Bazı alçakları rahatsız etse de, tatlı uykularını kaçırsa da 15 Temmuz gecesinden itibaren minarelerden hiç susmayan ezan ve sela sesleri arşı inletmiş ve halkı sokağa dökmüştü. Belki de rahmetli Menderes'in ruhu ey imamlar ve müezzinler 27 Mayıs 1960'da neredeydiniz demiştir.



İşte o hikâye.



“Tam otuz yıl var ki şu mescidin minaresinden ezan okumaktayım. Hayatımı terzilik yaparak idame ediyorum. Bu civarda ordu serdarlığı yapan bir emirin konağı var. Günlerden bir gün ikindi namazını eda ettikten sonra mescidden çı­karak dükkâna doğru gelirken yolda emirle karşılaştık. Emir körkütük sarhoş bir halde gençten bir kadının çarşafını tutmuş çekiştirmekte idi. Kadın 'Müslümanlar; imdadıma yetişecek bir Allah'ın kulu yok mu, ben bu hale düşecek kadın mıyım, ben ki falan kişinin kızı falan kişinin zevcesi ve falan mahalde ikamet etmekteyim, iffet ve namusumdan haberdar olmayan kimse yoktur, emirin yaptığı zorbalığa bakın, benimle fitne fücur eylemek için eylediği zulme bakın, kocam eğer evde bir gece dahi bulunmazsam beni üç talak ile boşayacağına ahdü peyman eylemiş, şimdi hem Allah'tan hem kocamdan gayrı düşeceğim!' diye feryadü figan kopararak hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.



Bir Allah'ın kulu da çıkıp kadının imdadına yetişmiyordu. Ben bir parça bağırdımsa da nafile hiçbir faydası olmadı. Emir, kadıncağızı sürükleye sürükleye sarayına götürdü. Müslümanlığımdan ötürü beynime kan sıçramıştı. İhtiyardan ve kethüdalardan birkaçını yanıma alıp emirin sarayına vararak emribilmarûf eyledik ve 'Heyhat! Bağdat ilinde, yani ki zamanın halifesinin yanı başında Müslüman bir kadını bir kişi zorla zorbalıkla yoldan çevirip fitne fücur için konağına götürmüş! Hemen şimdi kadını sal yoksa Emirül-mü'mîninin dergâhına vararak şikâyette bulunuruz!' dedik. Emir sarayından çıkarak, adamlarına bana engel olmalarını emretti. Kalabalıktan bazısının kafalarını kırdılar, bazısının ellerini ayaklarını sakatladılar. Hal böyle olunca oradan uzaklaşmak durumunda kaldık. Akşam namazının vakti girmişti. Başvuracak kapı olmadığı için akşam ve yatsı namazlarını kılarak evlerimize döndük. Üstümü değiştirerek evde bir müddet öylece oturdum.



Derken aklıma bir fikir geldi: Yani bu herif, kadından muradını şimdiye kadar almıştır. Bu, kocasının onu boşamasından da beter bir durumdur. Şarap içenlerin vaktin nasıl geçtiğinden haberdar olmadıkları­nı ve uyumadıklarını işitmiştim. İyisi mi ben kalkıp minareye çıkayım ve bir ezan okuyayım. Bu emir 'galiba gün ağardığından ötürü ezan okunuyor' zehabına kapılır da zavallı kadından ellerini çekerek onu salar. Ben de hemen minareden iner kocasından olmasın diye kadıncağızı evine götürüp ailesine teslim ederim. Aynen böyle yaptım. Minareye vararak avazım çıktığı kadar yüksek bir sesle ezan okudum. Okudum okumasına da Emirül-mü'mînin Mu'tasım da o gece uyanık olmasın mı? Sesim ona da gitmiş ve kızgınlıktan küplere binerek bir hâceye şöyle emretmiş: 'Diğer müezzinlere bir ibret vesikası olsun diye tez elden şu müezzini derdest eyleyip huzuruma getirin de bir güzel dersini vereyim.'



Halifenin sarayına vardığımızda Hacibu'l bâb durumu bir hadime bildirdi. Hadim de saraya giderek bunu ilettikten sonra Mu'tasım beni emretti. Halife neden vakitsiz ezan okuduğumu sual edince, ona her şeyi arz ettim. Anlattıkları­mı işitince öfkeden çılgına döndü. Hadim'e 'Hacibu'l bâb'a adamlarıyla acilen falanca emirin sarayına gidip onu tevkif etmesini, bu gece yoldan çevirerek alıkoyduğu kadını da iki mutemet refakatinde kocasının evine yollamasını söyle. Kocasına da halifenin kadıncağızın kefili olduğunu, olanlarda kadının hiçbir kabahati olmadığını ve ona eskisinden daha fazla sahip çıkmasını söylesin. Nihayet o emir hak ettiği cezaya çarptırıldı. Mu'tasım bana dönerek şöyle dedi; 'İşte üstadım, Allah'tan korkmayan benden de korkmaz, Allah'tan korkan da böyle işlere tevessül etmeyerek, kullara zulmü reva görmez.

Bundan böyle bir kimsenin diğerine zulüm, haksızlık, densizlik veyahut şeriata muğayir bir iş yaptığını görecek olursan vakitli vakitsiz ezan oku da sesi işittiğimde derhal seni çağırıp mevzudan haberdar olayım,

olayım da öz evladım yahut kardeşim dahi olsa densizliğinin cezası olarak şu ite verdiğim cezanın aynısını vereyim.'



Artık bu ülkede vakitsiz ezan okuma geleneği oluştu. Kim ki bu ülkede vakitsiz ezan okunduğunu duyarsa olağanüstü bir şeyler olduğunu anlayacak ve sokaklara dökülecektir."


#Nizamü'l-Mülk
#Siyasetname
8 years ago
Kamu yönetiminde minarelerden yükselen vakitsiz ezan
Zamanda ve mekânda bir uyanış: Sîdî Ukbe Ulucamii
19 Mayıs’a 10 gün kala…
Uluslararası doğrudan yatırımları çekmek
Enflasyon, döviz kuru beklentileri ve CDS
İsrail ve Batı’nın çifte standardı