|
Bir Turabi portresi

Sudan Devlet Başkanı General Ömer el Beşir''in ani bir kararla parlamentoyu fesh etmesi, zaten iç savaşın iyice zayıflattığı ülkenin geleceğine ilişkin endişeleri artırdı. Ancak, ülkenin nereye gittiği sorusu kadar Sudan devriminin ideologu olarak bilinen Hasan el Turabi''nin durumunun ne olacağı ya da bundan sonra nasıl bir tavır takınacağı sorusu da önem kazanıyor. Çünkü anlaşıldığı kadarıyla devlet başkanını attığı bu adım doğrudan doğruya Turabi''yi saf dışı etmeye, ülkede ipleri ellerinde tutan iki isim arasındaki çekişmenin Turabi''nin aleyhine olarak bitirilmek istendiğine işaret ediyor.

Turabi''yi iyi okumak

Turabi, siyasete doğrudan girdiği 1964 yılından bu yana sürekli olarak, hemen her yönetimin hem arkasında olacak kadar içinde, hem de doğrudan sorumluluk almayacak kadar dışarda duruşuyla dikkat çekti. Hemen her devrimin bir şekilde içinde bulundu, onları geriden yönlendirmeye çalıştı. İpleri kontrol edemediğini farkettiği durumlarda da hiçbir sorumluluğu olmayan biri gibi ilişkiyi istediği zaman kopardı. Ancak siyasete doğrudan girmediği dönemlerde bile Sudan''ı yönetenlerin bir şekilde Turabi faktörünü dikkate almaları gerekecekti; bu ağırlığını her zaman için korudu.

Devrimci yanıyla uzlaşmacılığı aynı anda bu denli uyum içinde götüren bir siyasi "deha" az bulunur. Nerede uzlaşmacı nerede devrimci yanını öne çıktığını kestirmek her zaman için mümkün değil. Ancak, siyasi anlamda pragmatist nitelemesini yüklemek de mümkün gözükmüyor. Zira içinde yaşadığı toplumun sosyolojik şartlarına karşılık gelecek bir siyasi çizgiyi yakalamada kendi içinde sürekli olarak bir tutarlılığı gözettiği söylenebilir. Hasan el Turabi''yle ilk defa 1979 yılında karşılaştım. Bende bıraktığı ilk izlenim olarak İslam dünyasında örneği az bulunur türden kitleyi arkasına almış, entellektül bir devrimci profili çizmişti. Bir hareketin uzlaşmasız lideri gibi konuşuyordu ama mütevazi tavrı da etkileyiciydi. Ancak bu karşılaşmamdan kısa bir süre sonra Le Monde dergisinde, devirmek için mücadele ettiği Numeyri hükümetinde Adalet bakanı olarak kendisiyle yapılan ropörtaja rasladığımda onun hakkındaki düşüncelerim alt üst olmuştu. Fakat bu iniş ve çıkışlar aslında onun hayat tarzından, mücadele biçiminden başka bir şey olmadığını zamanla öğrenecektim. 1979 yılındaki ilk karşılaşmamızdan sonra onunla pek çok defalar görüşme imkanım oldu. Her seferinde de farklı siyasi konumlarda karşıma çıkmıştı. Ya Sudan''da güçlü bir muhalif hareketin lideri, ya da aldığı görevin ismi ne olursa devlet başkanını arkasındaki güçlü adam, yönetimin ideologu... Ama her zaman için idealindeki yönetime doğru toplumu şekillendirecek projeler peşinde koştu.

Dengeler üzerinde oynamasını çok iyi bildi. Zaman zaman yıllarca süren hapis hayatına rağmen hedefine kilitlenmiş olarak yürümesini bildi. Bağımsız kaldı. Kültürel olarak beslendiği İhvan-ı Müslimin hareketinden bile örgütünü ayırdı, kendi şartlarına uygun, kendi kararlarını verebilen bir yapılanma peşinde oldu. En son olarak iki yıl önce onu Sudan meclis başkanı sıfatıyla Hartum''da Türk gazetecilere yaptığı konuşma sırasında dinledim. Yönetimin iplerinin kendi elinde olduğunu konuşmasından anlıyordunuz. En azından yönetimin fikir mimarı, ideologu gibi davranıyor, mütevazi görünüşünün altında uzun mesafe koşucularına özgü sakin bir kararlılık yatıyordu.

Bu sefer ne olacak?

Sudan gibi islam dünyasının en fakir ülkesini temsil etmesine rağmen fikirleri çağdaş islam siyaset düşüncesinin pratiği açısından önem arzediyor. En azından birkaç kere islam anayasası hazırladı. Kısmen de uygulamaya koydu.

Demokratikleşme, laiklik, inanç özgürlüğü, halkın/hakkın iradesi gibi temel kavramların pratikte nasıl yorumlanması gerektiği konusunda özgün düşünceler geliştirildi. Ve çoğu islami hareketlerden entelektüel olarak ileride olduğunu gösterdi. (Alain Cheavalerias''ın kendisiyle yaptığı teorik ve güncel konulara ilişkin fikirlerini sorgulayan, Birey yayınları arasında çıkan ropörtaj kitabı onu tanımak anlamında fikir açıcı olabilir)

En zor anlarda bile ittifak edebileceği bir yedek güç bulmada eşsiz bir sezgi gücüne sahip olduğunu ispatlayan Turabi''nin bu sefer durumunun pek iyi olmadığı görülüyor. General Beşir''e aralarındaki rekabetin ilk defa su yüzüne çıktığı Kasım ayından itibaren yapılan resmi açıklamaların aksine gizliden gizliye süren bir iç çekişme yaşanıyordu. Mücadele, Turabi''nin devlet başkanını yetkilerini kısıtlayan yasayı meclis oylamasına sunmasından 48 saat sonra bir tür darbeyle başkanı olduğu meclisin kapatılmasıyla sonuçlandı. Dolayısıyla Turabi''nin yönetim üzerinde resmi olarak tek söz sahibi olduğu platform elinden alınmış oldu. Başta Mısır Devlet Başkanı Mübarek ve Libya lideri Kaddafi olmak üzere komşuları general Beşir''e destek vermekte gecikmediler. Arap Lig''i de bu destek listesine dahil olmakta gecikmedi.

Batılıların fundamantalist olmakla suçladıkları, 16 yıldır iç savaşın sürdüğü ülkede, vatandaşlığın karşılıklı anlaşmaya dayalı bir sözleşme olduğunu, yapılacak bir referandumla istemeyen Hristiyan ve animist azınlığın Sudan''a bağlı kalmak zorunda olmadığı görüşünü savunan Turabi''den çok asker Ömer el Beşir''i destekliyor olması ilginç. Zira Batının Sudan üzerinde kurduğu en büyük baskı ve bunu meşrulaştırma aracı olarak yıllardır süren ayrılıkcı iç savaş gösterilmektedir.

Şu ana kadarki gelişmelerden iki taraf da ipleri sonuna kadar germek niyetinde olmadıklarını gösterdiler. General Beşir, kapatılan meclis üyesi olan parlamenterlerin maaşlarını almaya devam edeceklerini açıklarken, Turabi de General Beşir''i hakimiyeti elinde tuttuğu iktidar partisinden ihraç etmekten vaz geçti.

Eğer bu son gerilim, normalleşmeye giren Sudan''ın dış ilişkileri, özellikle Amerikan ilişkileriyle bağlantılı bir operasyon değilse, dengeler adamı Turabi bir şekilde siyasi manzarayı kendi lehine çevirmek için elinden geleni yapacaktır. Ancak şu da bir gerçek ki, o sonuçta bir entellektül, Beşir ise gücü yani orduyu ve dış desteği yanına almış bir general...

Bakalım güç mü siyaset mi hakim olacak?

24 yıl önce
Bir Turabi portresi
Masumiyet senin kârın değil!
Kürtlerin Ortadoğu/İslâm Coğrafyasındaki Rolü ve Geleceği
Kızıl düveler
Cumhuriyet son emanetimizdir
Korku üretenlerin korkusu