|
Boğaz’dan çıkan Arap Baharı

Terör denilen şiddet içeren eylem biçimi, belli amaca yöneliktir. Bu amaç savunduğunu iddia ettiği dava, ideoloji her ne ise onu gerçekleştirmekten çok engel gördüklerini önce psikolojik olarak sonra zihnen terörize etmeyi amaçlar. Hedef kitlenin psikolojik çöküntü yaşamasından çok bir tür 'akıl tutulması'na maruz kalması daha tehlikelidir. Akıl tutulmasının terör karşıtı da olsa terör dili üretmesi mukadderdir. Yani terörün hedefi, nedenleri , yöntemlerini yanlış okuyan akıl tutulması terör ortamını dolaylı olarak yeniden üretir. Zihinlerin , idraklerin terörize edilmesi gerçeği kararttığı gibi sahte gerçeklikler üreten bir söylem çıkartır.



Reina saldırısı sonrası ve de saldırganın yakalanmasının ardından olayı okuma biçimlerinin hayli sorunlu olduğunu söyleyebiliriz. Terörün İstanbul'un sembolik bir mekanında gerçekleşmesi tüm ezberlerin kolayca piyasaya sürülmesini sağladı. Benzer ezberler saldırganın yakalanmasından sonra da şiddeti artarak devam ediyor.



Bu denli kanlı bir şiddetin toplum psikolojisini etkilemesi hatta kalem erbabının bile duygusal tepkiler vermesine neden olması öngörülen bir durum.



Terörün, zihinleri terörize etmesi ise genelde terör karşıtlığının gölgesinde gizlenmiş bir türdür. Haklı, iddialı, kararlı bir görüntü altında tam da terörün istediği bir sonuç ortaya çıkabilir. O da hakikatin altüst edilmesi, terörü lanetleme adına gerçekliğin dışbükey aynadan gösterilmesidir.



Yaşanan katliam bize bazı nesnel sonuçlar ortaya koyuyor. 'Yaşam tarzı'na müdahale adına koparılan fırtına ve buradan da bu toprakların inancını hedef gösteren, sorgulatan basma kalıp cümleler uçuştu birden. Terörü lanetleme, tehlikeye dikkat çekme adına uçuşan kimi yorumlar bilinç altında şu mesajı veriyordu: Bu şiddet, bu terör Reina'nın temsil ettiği yaşam tarzına uymayan bir dinin, kültürün sonucudur. Terörün, ortalama seçkinci zihniyetteki vektörel etkisi ancak bu şekilde özetlenebilir.



Katliam sonrası ve katliam zanlısının yakalanmasının ardından ortaya çıkan gerçekler bazı yorumcuların nasıl bir akıl tutulmasına sürüklendiğini göstermeye yetiyor. Bu anlamda terör karşıtlığının zihinsel teröre maruz kalış hali yaşanıyor.



Reina'da

katledilenlerin ve de katledenlerin kimlikleri bu coğrafyanın nasıl bir hercümercten geçtiğini, ne türden çelişkileri barındırdığını göstermiyor mu?


Katledilenlerin önemli kısmı yabancı idi. Bunların da hemen hepsi de Ortadoğu ve Arap ülkelerinden gelmekteydi. Tunus, Fas, Ürdün, S.Arabistan, Irak, Lübnan neredeyse tüm Arap ülkelerinden gelmişlerdi. Katliamcı ve işbirlikçilerinin kimlikleri de Özbek asıllı Tacik vatandaşı ama Afganistan'da silahlı eğitim görmüş, Irak'tan saldırı emrini alan bir Orta Asyalı. Evdekiler Iraklı, Senegallli, Somalili, Mısırlı..



Bir yanda

hayat tarzı edebiyatıyla küllenen bir hayat standartlarının yaman çelişkisi

diğer tarafta yine

farklı coğrafyalarda depolanmış intikam, öfke patlaması.


Aslında Reina'da yaşanan katliam gerçekleşmeseydi bile o mekanda ortaya çıkan görüntü Arap Baharı'nın özeti gibidir.



Bu manzaradan, hem olayı yaşam tarzından okumak isteyenlerin hem geniş Müslüman kitlelerin özelde dini hassasiyet sahiplerinin ders çıkartması gerekir.



Olanca romantizmi içinde sağlıklı yorum getirmeden hamasete kurban edilen Arap Baharı'nı hangi gerçek toplumsal sorunların tetiklediği ve bunun hangi mecraya yönlendirilmek isitendiği bugün bile konuşulmuş değil. Arap Baharı ve sonrası gelişmeler konusunda

hayat tarzı kadar hayat standartları arasındaki uçuruma kafa yorsaydık

yüzyüze kaldığımız şiddet daha kolay anlamlandırılabilirdi.



Arap Baharı'nı apolitk devrime dönüştüren yorumlama biçimi de bu standartlar arası uçurumu yok sayarak, kapitalist dünyanın sunduğu cazibeyle insanların daha mutlu olacaklarını, bunun için ayaklandıklarına ikna olmamızı istediler.



Oysa Arap Baharı'nı tetikleyen ve gözardı edilen en önemli nedenlerden biri; dünyanın en büyük yeraltı zenginliğinin üstünde yaşamalarına rağmen gelir dağılımında dünyanın en büyük adaletsizliğinin yaşanıyor olmasıdır.



Dünyanın en zengin enerji kaynaklarına sahip olmalarına rağmen bu servetin gerçek sahibinin kim olduğu/olacağı sorusuna gerçek bir cevap alınamamasıdır. Yer altı servetinin üstünde yürüyen halklar mı yoksa dünya petrol tröstleri ve onlar adına petrol kuyularının bekçiliğini yapan yönetimler mi?



İktidarların hanedanlar, sekter ya da laikçi/ideolojiik tek parti yönetimleri, askeri diktatörlüklerce gasp edildiği geniş Ortadoğu coğrafyasında özgürlüklerin neden kısıtlandığını, toplumsal taleplerin neden yasal yollardan siyasete taşınamasının engellendiğinin açıklaması bunlar olamaz mı?



Toplumsal katmanlar arasındaki derin uçurumun bu denli ürkütücü olduğu bir coğrafyada şiddetin, katliamın, terörün de bu denli acımasız, soğukkanlılkla işlenebilmesini din, kültür, hayat tarzı üzerinden okumaya alışkın zihinlerimizin ideolojik ezberlerden çıkıp farklı alanlara da bakmaları gerekir. Her terör, eylemini meşrulaştırmak için ideolojik ya da dini bir söyleme yaslanabilir, ondan motive edici unsurlar çıkartılabilir. Önemli olan bu motivasyonun vektörel bileşkesini oluşturan diğer nedenleri de okuyabilmektir. Her toplumsal olay ekonomik gerekçelere indirgenemez ama tekrarlamaktan haz duyduğunuz 'kitlelerin afyonu' saydığınız dinin, kültürün nasıl olup da böylesi bir motivasyon sağladığının da açıklanması gerekir.


#Arap Baharı
#Terör
#Ortadoğu
7 yıl önce
Boğaz’dan çıkan Arap Baharı
Arkeoloji Müzesi’nden köy belleğine
Otu beğenmeyen çimen tarihine giriş
Islak zemin
Rusya-Ukrayna krizi ve Ankara’nın arabuluculuk arayışları
Bir gün karşısında olacaksın kaçtıklarının