|
Enerji topraklaması

Suud'un Şii din adamı Şeyh el-Nimr'i idamıyla yükselen tansiyon en son dile getirilmesi gereken bir tehlikeye işaret etti. Analistler, diplomatlar, gazeteciler bir Sünni-Şii eksenli çatışmasını işaret ederek, daha geniş anlamdaysa mezhep savaşının tamtamlarını çalmaya başladı. Bu kurguya göre Suudiler, Sünnileri temsil ediyor ve savunuyor, İran ise çıbanbaşı olarak Şiileri kullanıyor ve bölgede yayılmak için fırsat kolluyordu. Yani bu idamlar bölgeyi ateşe atacak “mezhep savaşı"nı körüklemiş oluyordu.



İlkesel olarak bu tür ifadelerin derin analiz, stratejik hassasiyet adına olur olmaz durumda dillendirilmesinden yana değilim. Her ne kadar bölgede yaşadığımız olaylar sekter bir ayrışmanın, çatışmanın izlerini taşıyor, taraflar da yangına körükle gidiyor olsalar bile...



En son söyleyeceğimi yine baştan söylemek durumundayım; İslam coğrafyasının tarihi olarak kalbi olan Ortadoğu'nun derin hafızası her şeye rağmen bu kanlı tahriklerin üstesinden gelecektir.



Suud ve İran mihverinin bölgede Yemen'den Suriye'ye kadar vekalet savaşları sürdürdüğü bir dönemdeyiz. Ve Suud tarafından gerçekleştirilen, çoğunluğu El Kaide mensuplarından oluşan 47 idam arasında 4 Şii'nin de infaz edilmesi her anlamda tehlikeli bir tırmanıştı. Bu hadiseden sonra sorulması gereken soru,

Suudiler İran'la doğrudan savaşa itme riskini neden göze almış olduğu idi?

Gerçekten Suud İran'ı tahrik ederek bölgesel bir savaş mı çıkarmak istiyordu? Ya da İranlılar bunu fırsat bilerek Şii azınlıkları üzerinden Suud'u ve bölgeyi kan gölüne çevirecek bir hamle mi yapacaktı?



Petrolden başka bir özgül ağırlığı olmadığı düşünülen Suud'un böylelikle stratejik analizden de mahrum olduklarını, bölgeyi doğru okuyamadıkları için bu tür bir tahrike meydan verdiklerine dair çok yazı okuduk.



Suudi Arabistan'ın stratejik analiz yeteneği olup olmadığı ayrı bir konu ama en azından İran'la sıcak savaş girmenin, başta kendi vatandaşı Şii'leri tahrik ederek bölgeyi karıştıracak bir hamlenin bedelinin ne olduğunu düşünmekten aciz olduklarını sanmam. Üstelik onlarca El Kaideciyi idam ederek onları da karşısına almak gibi çifte risk altına girmenin bedelini de düşünmüş olmalılar.



Tüm bu itirazlardan sonra olayı nasıl okumalı; gerçekte Suud ne yapmak istedi?



İdamlarla beraber İran'ın böylesi bir tepki vereceğini, ilişkilerin gerginleşeceğini öngörmemesi mümkün değildi Suud'un. Hatta şunu söyleyebiliriz, Suud bizzat bu sonucu almak için zamanlamayı ayarlamış olması pek muhtemeldir.



İdamlardan sonra İran siyasetinde neler olup bittiğine bakalım. Özellikle nükleer anlaşmanın devreye girip, ambargonun kalkma aşamasına geldiği bir dönemde İran'ın radikalleşmesi 'kimin daha fazla işine yarar?' şeklinde bir sorunun hayli açıklayıcı olacağı muhakkak... İran'ın dünya sistemine yeniden dönerek bölgedeki etkisini arttırması ve diplomatik anlamda hareket alanının açılması karşısında en fazla rahatsız olacak olan Suud idi.



Özellikle Suud elçiliğinin basılmasıyla birlikte İran iç dengelerinde sertlik yanlılarının öne çıkması, sisteme entegre olmaktan yana (buna reformist de diyebiliriz) Ruhani'nin elini son derece zayıflatacak bir gelişme oldu. Nükleer anlaşmaya karşı çıkanlar için zaten var olan Suud nefreti öne çıktı. Bu gelişme gündemi işgal ettiği gibi İran siyasetinde dengeleri etkileme potansiyeli olduğunu gösterdi.



Diğer tarafta hem Irak'ta, hem Suriye'deki varlığı gittikçe artan, üstelik bunu Şiiler üzerindeki nüfuzunu kullanarak tahkim eden İran'ın en güçlü olduğu dönemde yapılması hayli manidar.



Suud, İran'ın öfkeli sesine karşılık, başta Türkiye, Mısır ve Pakistan gibi bölgenin en büyük ülkelerini yanına alarak İran'ı çevreledi. Arap Birliği'ni toplayarak İran'a karşı önemli avantaj elde etti. Şii nüfusun da olduğu petrol şeyhlikleri (körfez ülkeleri) arka bahçesi olduğu için daha sert tavır almalarını sağladı.



Amerika başta olmak üzere küresel güçlerle ilişkilerini düzeltme yolundaki bir İran'ın bir anda kendini Suud gibi dünya petrol endüstrisinin en kilit ülkesi ile savaşın eşiğine gelmesinin ne anlama geldiği açıktır.



Bu hamle ile hem İran'ın iç politikasına müdahale etmeye çalıştı; hem de İran'ın bölgedeki kazanımlarını riske atacak bir hamle planladığını düşünebiliriz. En azından kısa vadeli sonuçlar bu yönde. Hem askeri, hem siyasi hem de diplomatik her imkânı kullanarak etkisini arttıran İran'ın bu girişimlerinin sonucunu almaya yaklaşmış görünüyordu. Somut olarak Suriye'de Baas rejimine askeri ve siyasi destek vermesi Suriye'nin geleceğinde belirleyici denge unsuru haline getirdi. Uluslararası arenada sistemle daha uzlaşık, ekonomik olarak kısıtlamalardan azade bir İran'ın bölge dengelerindeki ağırlığı artacaktı.



Bu enerji birikimin sahte sorunlara yönlendirilmesi, bir tür enerji topraklaması olarak okunabilir Şeyh Nimr'in idamı sonrası tırmandırılan kriz.


Her şey kağıt üstünde göründüğü gibi değil tabii ki. Rusya'nın devreye girmesi ile İran hattının eli son derece güçlenmiş oldu. Üstelik Türkiye'nin geri çekilmeye zorlandığı, Amerika'nın hala ne yapmak istediğinin belirsiz olduğu bir dönemde. Üstelik Neo-Con hattında Esad'la anlaşma sinyallerinin gelmekte olduğu bir ortamda İsrail-Suud eksenli bir cepheleşmenin şansı parlak görünmüyor.


#Suud ve İran
#İran
#mezhep savaşları
#Şeyh el-Nimr
8 yıl önce
Enerji topraklaması
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu