|
İğreti sınırlar, tampon kimlikler

Yıllar önce sırtıma çantamı alıp yola revan olduğumda hafızamdan izi silinmeyecek o sınır kapısıyla karşılaşacağımı hiç beklemiyordum. İpekyolunu takip ederek Anadolu yaylasından İran''ı baştan başa geçmiş Pakistan sınırına varmıştım. İran''ın sınır kenti Zahidan''a geldiğimde gördüklerim bende bir zaman tüneli etkisi yapmıştı. Oysa tüm “doğulu” yanıma rağmen bu görüntülerin aslında ne kadar da ''zamane'' olduğunu yolculuğumun ileriki aşamalarında anlayabilecektim. Zahidan''dan bir minübüs dolusu yolcuyla Pakistan sınır kapısına varana kadar her şey olağandı. Yolları, devlet işleyişiyle pek de yabancısı olmadığımız bir yapı vardı. Gümrük işlemlerini, bu kuytu sınır kapısına göre bakımlı ve modern sayılabilecek bir binada yaptırmış en son devrim muhafızlarının kontrolünden geçerek İran''dan çıkmıştım. Buraya kadar her şey normaldi ama Pakistan neresiydi?

Uluslararası bir sınır geçişinden bir ülkeden başka bir ülkeye geçiyordum ama gitmek istediği ülkenin girişini gösteren alışılmış bir iz bulamıyordum. Yolda tanıştığım Hindistan''a giden bir Alman gençle birlikte karşımdaki manzaraya bakıyordum. Karşıda bir çöl ve çölün ortasında sağa ve sola doğru örülmüş 100 metre kadar uzunlukta duvarın ortasında bahçe kapsısını hatırlatan paslı demir parmaklıklı bir kapı vardı. Devrim muhafızı peşimizden gelip zincirle bağlanmış sınır kapısını açarak, “İşte Pakistan” deyişini bugün bile hatırlıyorum.

Çölün ortasında bu 100 metrelik biriket duvarın ikiye böldüğü bölge iki ulusdevletin sınırlarını belirliyordu ama daha önemlisi her iki tarafta da yaşayan Belucileri ikiye bölüyordu. Sonuçta bu göstermelik sınır kapısı, absürt bir bölünmüşlüğü adeta karikatürize ediyordu. Bugün İran ve Pakistan bu absürt sınır çizgisinin böldüğü Belüciler yüzünden önemli sorunlar yaşıyor.

Benzer bir absürt durumu Suriye''den Türkiye''ye geçerken fark etmiştim. Halep-Kilis hattında iki ülkeyi ayıran aslında buluşturması gereken sınırı geçerken gördüklerim yıllar önce tanık olduğum Pakistan İran sınır kapısından çok farklıydı. Her iki taraf da gayet muhkem, modern ulus devlete yakışır bir ciddiyette ve adeta eller tetikte bekleyen askerler tarafından korunuyor; her iki devlet de birbirine karşı gücünü göstermek ister gibiydi.

Benim dikkatimi çeken başka bir şeydi. Türkiye Suriye arasındaki tampon bölgede metruk bir cami tek, yalnız olarak orta yerde duruyordu. Belli ki sınır tam köyün ortasından geçmiş kala kala bir cami ayakta kalmıştı. Cami adeta köyü bölen çizgiye direnircesine birleştiren çizginin geçtiği ortak noktaya işaret ediyordu. İki tarafı buluşturan ortak çizgi değil de ayıran bir hat olarak sınıra nazire yapar gibiydi. Her iki tarafta kalmış, bölünmüşlükleri aslında nerede buluştuğuna işaret eder gibiydi. Bu tek, tenha ve terkedilmiş cami bir gösterge olarak tarihsel geçmişten bugüne, birleştiren ruha, bilince işaret ediyor.

Türkiye karikatür sınır kapısının ayırdığı Pakistan İran arasını bulmaya çalışıyor. Aynı Türkiye Suriye ile kendisi arasındaki “çok ciddi” görünen sınır ayrımını aşabilmenin sancılarını yaşıyor.

Sınır kapıları sembolizminin çağrıştırdığı anakronizme düşmeden ve de indirgemecilikten kaçarak meseleyle yüzleşmek zorundayız. Ulus devlet öncesi her şey güllük gülistanlık değildi kuşkusuz. Ancak aramızdaki sorunlar bu coğrafyanın ne kültüründen en de tarihinden kaynaklanan sorunlardan besleniyor.

İkiye bölünen köyden kalan cami gibi, çöl ortasındaki karikatür sınır kapsısı gibi zaman zaman trajikomik, zaman zaman da dramatik sonuçlarla yüzleşmek zorundayız. Sınırın böldüğü köyün iki yanında kalanlar kendilerine verilen yeni kimlikleri benimsemekte zorlandı. Eskiyi yaşatmadılar ama yeni kimlikleri de benimsemediler. Ne varki siyasal olanın dayattığını dışında bu coğrafyanın derin hafızası, idraki bir yerlerde hep diriliğini korudu…

Ortaya çıkan sorunları çözmek adına ulusdevletin attığı çözüm önerisi iflas etmiş görünüyor. Zira ulusdevletin kendisi de benzer bir krizi yaşıyor.

Modern devlet sürdürülen politikaların yürümeyeceğini itiraf eder gibi dursa da paradigmayı değiştirmeden süreci kontrol etmeye, zararı onarmaya çalışıyor. Benzer biçimde bölünmüş kimlikler adına çıkanlar da onulmaz reçeteleri kurtuluş gibi sunuyor.

Modern zamanların tampon bölgeye terk ettiği değerlerin boşluklu dönemlerinde ortaya çıkan sorunlar terkedilmiş caminin sembolize ettiği köklere, değerlere, onca sınıra rağmen ayrılmadığımız “ortak kelime”ye dönmeden sorun çözülmeyecek.

Kürtlere dayatılan kimlikler geçerliliği sorgulanırken deli gömlekleri giydirildiğini görelim. İşin tuhaf tarafı bu deli gömleği sadece Kürtlere giydirilmiyor. Yıllardır bu ülkede yaşayan herkese bu deli gömleği giydirilerek hatırasız ve hafızasızlaştırılmış olarak arasatta bekletiliyoruz. Tıplı tampon bölgedeki tenha cami gibi…

14 yıl önce
İğreti sınırlar, tampon kimlikler
Kara dinlilerle milletin savaşı
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı