|
"İlaç ve hastalık sektörü"nün vurgunu

Dünyayı saran son hastalık domuz gribini devlet çok ciddiye almış görünüyor. Sağlık Bakanı''nın yaptığı açıklamaya inanacak olursak tam bir felaketle karşı karşıyayız. Devlet en yetkili makamdan felaket senaryosu anlatıyor. Bu yıl kaç milyon, başka bir senaryoya göre de yüz binlerce domuz gribi vakasından bilmem ne kadarının ölümle neticeleneceğine kadar rakam veriyor.

Bakanlık adeta felaket tellallığı yapar gibi dehşet tablosu açıklıyor. Bu felaketi ucuz atlatmak için 43 milyon doz aşı siparişi verilmiş, 39 milyon kişi de aşılanacakmış.

Modern tıbbın hastalığına, hastalık endüstrisine geçmeden önce aynı olayla ilgili Almanya''dan farklı bir uygulamaya göz atmakta yarar var. Kuzey Ren Westfalya eyaletinde 10.000 doktordan 6000''inin hastalarına uygulamak istemediği domuz gribi aşısı Alman askerlerine de uygun görülmemiş. Alman ordusunda 250.000 askere uygulanacak domuz gribi aşısı özel olarak hazırlanmış; çünkü, diğer domuz gribi aşısındaki zararlı görülen ek maddeleri ve aşının uzun süre saklanmasını sağlayan civalı katkı maddelerini içermiyor. Alman basında yer alan haberlere göre hamile kadınlara da bu özel aşıdan yapılacakmış.

Bizim Sağlık Bakanlığı kapımıza geldiğini söylediği domuz gribi salgınına karşı kullanmak istediği aşıların muhtevasındaki bu tehlikeden bizi korumak için ne türden tedbir aldı acaba? Ya da son 10 yılda 50 binden fazla insanımızın hayatını kaybettiği, milyonu aşkın vatandaşın da sakat kaldığı trafik kazaları hakkında devlet ne türden acil önlem almayı düşünüyor? Daha geniş, çok daha geniş ve yaygın karayolu (asfalt dökmekten demek daha doğru) yapmaktan başka?

Niyetim, muhtemel bir yaygın hastalığın doğurabileceği tehlikeyi küçümsemek, umursamamak değil. Burada sorun, devletin sağlık konusunda çözüm olarak ilk elden başvurduğu tedbirde. Salgın hastalık varsa mesela her sonbaharda o yıl ne türden grip virüsünün yaygın olduğu ilan edilerek ona göre aşı olunması gerektiğine şartlandırılırız. Yahut da vücudumuzda görülen bir kızarıklığın, sabah kalkınca duyulan keyifsizliğin ne türden hastalık belirtisi olduğu konusunda televizyonlardan, gazetelerdeki sağlık köşelerinden öğreniriz. Bunun için hangi ilaçların alınması gerektiği, hangi konuda uzman doktora başvurursak muhtemel hastalıktan kurtulacağımız hasta olmadan önce anlatılır. Bir adım sonrasında da genellikle bu "sağlıklı yaşam" programlarının gizli-açık sponsoru durumundaki hangi hastanenin bu konuda dünya çapında ihtisas sahibi olduğu gibi hayat kurtarıcı enformasyon beynimize boca edilir. Böylelikle bilinçli vatandaş olma yolunda bir adım daha yaklaşmış oluruz.

Modern tüketim toplumlarında sağlık politikalarına bakınca Moliere''in "Hastalık hastası" isimli oyunun kahramanı ile ruh sağlığı ilaç sektörünce altüst edilen, beden sağlığı ile oynanan günümüz insanını hatırlamamak işten bile değil..

Toplum, devasa bir sektör haline gelen ilaç ve sağlık sektörünce adeta hastalık hastası haline getirildi. Her şeyi bedene indirgenen modern insan beden ötesi varlığı ile her türden aşkın bağını kopardığı için ilaç tacirlerinin, güzellik uzmanlarının manipülasyonuna açık hale getirildi. Beden politikalarının felsefi arkaplanı düşünüldüğünde bu kaçınılmaz bir sonuçtu. Aklın ve bedenin alabildiğine abartıldığı batı uygarlığı tüketime dayalı üretim biçimleri içinde ne bedeni ne aklı ne de ruhu özgürleştirebildi.

İşin komplo tarafını bir yana bırakılacak olursak, yine batının eleştirel gücü sayesinde ortaya çıkan bir gerçeklik olarak toplumların hastalıklaştırılması ilaç sektörünün reklam ve medya sektörünü yedeğine alarak bilinçli yönlendirmeleri sonucunda gerçekleşebildi. Yeni ilaçlara uygun yeni hastalıkların icadı bu komplike ilişkiler ağıyla gerçekleşebildi.

Batı-dışı toplumların, özellikle üçüncü dünyanın ilaç sektörü için adeta kobay olarak kullanılması bilinen en yaygın gerçekler arasında. Batılı ilaç sektörü kendi ülkesinde denemediği ilaçları dünyanın başka yerlerinde denemek gibi her türden ahlak ilkesini aşan aç gözlülük ve kazanma hırsı yüzünden dünyanın sağlığıyla oynamaktan çekinememesinin ne kadar çok örneği var. Bu durumdan en fazla etkilenen ülkelerden biri de ne yazık ki Türkiye oldu.

Tıpkı sürekli kullanılan tarım ilaçları sonucunda toprağın ve bitkisel genlerin bozulması gibi, insanın önce ruhu, aşkın olanla ilişkisi koparıldı ardından birkaç reklam spotunun zebunu haline geldi.

15 yıl önce
"İlaç ve hastalık sektörü"nün vurgunu
Toz kondurmayan muhafazakâr, tozu dumana katan kim?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü