|
AK Parti yol ayrımında mı?

Seçim sonrası oluşan hava bir hafta içinde yok oldu. Bir hafta, askıdaki sorunların ülkeyi her yönüyle kuşatmasına, yönetimin zaafa sürüklenmesine ve içe kapanma eğiliminin ortaya çıkmasına yetti.

Merkez medyanın “savaş öncesi ruh hali”ni andıran yayın politikası, asker selamı duran futbolcular, “tarihe dair hüküm veren” milliyetçi refleks sahibi hâkimler, cenazelerde “Ermeni p…” diyebilecek kadar kontrolünü kaybeden müftüler, düşünceyi ve demokratları “öfkesinin nesnesi” kılan bir toplum, Batı''yı doğrudan hedef alan, “lanetliyorum ve inceldiği yerden kopar” tarzı meydan okuyucu vurgularla içi kapalı otoriter bir tondan ses veren Başbakan, Kürt sorununu terör meselesine indirgeyen ve çözümü askeri operasyonlara kilitleyen sistem…

22 Temmuz öncesi oluşan “demokratik ittifak”ın yerinde adeta yeller esiyor…

Ülkede seçimleri sanki askerci statüko cephe kazanmış gibi hal var…

Demokratik ittifakın taşıyıcısı siyasi iktidar alıp başını başka bir siyasi diyara yollanmış durumda…

Sorun önemli ölçüde burada…

Zira yukarıda sıraladığımız gelişmeleri, ülke semalarını otoriter iklimin kuşatmasını, siyasi iradenin silik tavrı mümkün kılıyor…

AK Parti, kimi konulardaki hareket tarzıyla, kimi sorunlara teşhis koymadaki tutumuyla, çok kısa bir sürede askerle aynı politik çizgiye çekildi.

Siyasi iktidarın 301. madde konusundaki askercil tavrı, (tesettür yasağı gibi) bazı temel sorunların çözümünü anayasa paketine havale eden “kaçak siyasi anlayış”ı, (Kürt sorunu, Ermeni Yasa Tasarısı gibi) kimi meselelerin yarattığı dalgalanma karşısındaki “çaresizliği” ve bu çaresizlik içinde “milliyetçi hamaset”e sarılması artık tüm çıplaklığıyla ortada...

Bu ricatın görünür iki nedeni var…

İlki siyasi asker-iktidar ilişkilerindeki dayatmalar, uzlaşmalar ve tavizler…

İkincisi AK Parti''nin “değişimcilik açısından gelip kendi sınırlarına dayanan, demokrasi ve siyaseti hukuka endeksleyen muhafazakâr refleksi…

Bu açıdan bir “yol ayrımı”ndayız…

Türkiye geçen dönemde, 2002–2007 yılları arasında reform paketleriyle, değişim hamleleriyle temel sorunlarını tanımlamıştı. Temel hak ve özgürlük alanı genişletilmiş, devlet sivilleştirilmiş, çözüme yönelik siyasi adımların hukuki alt yapısı hazırlanmıştı. Bu hazırlıklar öylesine önemli ve devrimciydi ki, sıkça hukuk siyaseti sırtlamış ve hukuk ile siyaset karıştırılmıştı.

Oysa hukukun oluşturduğu özgürlük zemininde ve sunduğu regülasyon araçlarıyla siyasi adım atmak başka bir şeydi…

Yeni dönem işte bunu vaat ediyordu.

Tanımlanmış ve ortalığa saçılmış sorunların, örneğin tesettür meselesinin, Kürt sorununun, Ermeni Soykırımı etrafındaki gerginliklerin çözümüne yönelik adımların atılmasını vaat ediyordu.

Açık değil mi?

Kürt sorununun sadece temel hak ve özgürlük alanı genişletilerek çözülemeyeceği ortada, ana dilde eğitim ve yayın haklarının “sorun çözücü manivelalar” olması için siyasi formüller, siyasi uzlaşmalar, temaslar, katılım gerekiyor…

Ermeni Soykırımı Tasarıları''nın baskısını azaltmak, kendi toplumunu bu konuda özgürleştirmekle, ülke içi tartışma zeminleri genişletmekle, bu zemine yönelik girişimlere set çekmekle mümkün. Tarihi tarihe bırakmak Ermenistan''la farklı ilişkiler üzerinden mümkün…

301. madde, savcılar ve hâkimler üzerine düşünmekle mümkün…

Şu ya da bu istikamette gereken siyaset ya da beklenen siyaset…

Ne var ki, AK Parti daha şimdiden kendisini siyasetsizliğe mahkûm etmiş görünüyor.

Çözümsüzlük siyaseti, otoriterleşmeyi besler ve fatura önce genişletilmiş haklar düzenine ve hukuka, ardında başka siyasi iktidar olmak üzere siyaset mekanizmasına çıkar…

Çözülmeyen sorunlar, sistemleri çözer.

Bizden söylemesi…

17 years ago
AK Parti yol ayrımında mı?
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!