|
‘Hayalet yazarın’ Cemaat’e soruları
Cemaat bana öyle diyor, 'hayalet yazar'. 20 Kasım Günü yazdığım, “
seccadene dön ey Şakirt
" yazısının Cemaat içinde ciddi bir rahatsızlığa neden olduğu anlaşılıyor. Gelen mailler, atılan tivitler, web sitelerinde haberler ve Zaman Gazetesi Yazarı Ahmet Kurucan'ın yazısı (27.11.2015) gösteriyor ki, yazım Cemaat içinde makes bulmuş. Bana gelen çok sayıda mesajın içerisindeki küfür ve hakaretleri saymazsak, Kurucan'ın yazısına ve diğer seviyeli itirazlara karşı bir kaç sorum var.

'Nerede hata yaptık' sorgulamaları

Cemaate yönelik yazdığım tüm yazıların karşılığının olduğunu biliyorum. İnsanları en azından soru sormaya, sorgulamaya ve farklı düşünmeye itmesi bile bir anlam taşıyor. Sebebi benim çok derin ve büyülü şeyler yazmam değil, gerçekten samimi olarak, hakaret etmeden bazı konuları dile getirmemdir. Ne olursa olsun, zihni bozulmamış bir insan, samimi ve dürüst bir yazıyı diğerlerinden ayırt edebilir.

Son yazıma gelen tepkilerin yanı sıra, kendi hatalarını fark eden Şakirtlerden de mailler aldım. Zira azınlık da olsa, Cemaatin hem icraatları, hem söylemi, hem siyaset tarzı, hem de yıllardır Cemaate düşman olmuş çevrelerle kurulan ittifaklar yüzünden içeride ciddi bir sorgulama ve itirazların olduğunu biliyorum. Bunu bana cevap yazan Kurucan'ın yazısında da görebilirsiniz.

Cemaat hatasını değil, başkasının açığını arıyor

Her ne kadar kalem değil de kılıç kullandığımı, cevap vermeye değer bulmadığını, benim yazılanları anlamamın mümkün olmadığını söylese de, Cemaatin içindeki ruh halini yansıtan bir köşe yazısı yazmış Kurucan.

Benim bu yazıda ve gelen tüm tepkilerde gördüğüm ortak bir nokta var: Hepsi kendilerinin ne yaptığını değil, AK Parti'nin ne yaptığını sorguluyor.

Yani ben diyorum ki, istihbarat, gizli dinleme, mahremi kaydetme, yargıyı, emniyeti, bürokrasiyi ele geçirme, kumpas kurma, pusu kurma olayları var Cemaatte, onlar diyor ki, 'AK Parti'de yolsuzluk yapan var, Erdoğan diktatör, Cemaate zulmediliyor'.

Ben diyorum ki Cemaat seccadesinin başına dönsün, bir muhasebe yapsın, hatasını anlasın, onlar diyor ki, asıl hırsızlık yapanlar seccadesine dönsün. Bu mütemadiyen ve her konuda tekrarlanıyor. Ahmet Kurucan da aynı şeyi yapmış.

Kurucu: 'Kullanılan araçlarda hata yapıldı'

Ancak Ahmet Kurucan'ın yazısında ilk defa farklı bir şey gördüm. Tam olarak alıntı yapayım:

“Hatta diyebilirim; seccadesine daha çok kapandı; yaptığı hatalarla yüzleşip soluğu seccadesinde aldı ve tıpkı hayalet yazarın dediği gibi nedamet edip Allah'tan af diledi. Af dilediği şeyler kendisinin Allah ile münasebetinde olması gerektiği yerde bugüne kadar olamaması, dinimize, ülkemize, Müslümanlığa ve insanlığa
hizmet amacında sapma olmamakla beraber araçlarda yaptığı hataların
yanında bir de AKP'nin gerçek yüzünü görememesi var."

İlk defa
Cemaat'ten birinin böyle bir cümle kurduğunu gördüm: 'Hizmet araçlarında' yapılan hatalar için af dilemek
.

Bu araçlar ne olabilir acaba? Hizmet kendini, 'eğitim ve gönül hareketi' olarak tanımladığına göre, bunun için kullanılan araçlar nelerdi? Hangisinde hata yapıldı?

Bir 'hayalet yazar' olarak, gerçekten öğrenmek amacıyla soruyorum:

1. İstihbarat işleriyle ilgilenmek, hizmette bir araç mıdır? Bu araçta mı hata yapıldığını anladınız?

2. Orduya sızmak, orada kalabilmek için kadınların başörtüsünü açmak, sınırlı da olsa içki içilmesine fetva vermek doğru mudur? Bunlar Hizmet için araçsal şeyler midir?

3. Devletin en üst kademesinden başlayarak, binlerce insanı dinlemek, kaydetmek, bunu şantaj aracı olarak kullanmak, başka ülkelere servis etmek hizmet için araçsal faaliyet kısmına mı girer?

4. Her gün bu illegal dinlemeleri savunan, insanlara hakaret eden, Cemaatin gazetelerinde yazı yazan, ekranlarına çıkan 'tivit şakirtleri' kimin adına konuşuyor? Ahmet Kurucan yazısında, 'Cemaati temsil etmez' diyor. Peki neden bunu ilan etmiyorsunuz, gazete ve ekranlarınızı bu kişilere kapatmıyorsunuz? Cemaat adına hangi yazarı muhatap olarak kabul edeceğiz?

5. Benim başından beri vicdanımı sızlatan ve bir yaraya dönüşen son sorumu sorarak yazımı bitiriyorum: Biz cemaatin yazarları, işadamları, polisleriyle okullarda yan yana namaz kılıp, Kuran okuyup, gözyaşı dökerken, aynı günlerde, yasa dışı olarak telefonlarımız dinleniyor ve ailelerimizle görüşmelerimiz kaydediliyordu. Heyhat ki bunu beraber saf tuttuğumuz o kişiler biliyordu. Hangi ahlak, inanç, vicdan ve şeref böyle bir hileye izin verir? Mesela yan yana secdeye giderken, o polisin, o gazetecinin aklına, 'bu adamın eşi, çocukları da dahil, yaptığı her konuşmayı kaydediyoruz, acaba yanlış mı yapıyoruz' diye hiç geliyor muydu? Bir Müslümana nasıl yaptınız bunları?

Umarım bu sorulara cevap alırım.

Tahir Elçi'nin öldürülmesi

Bu yazıyı yazarken, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, silahlı çatışmanın ortasında kalarak yaşamını yitirdi. Onunla beraber bir polis şehit oldu, çok sayıda kişi de yaralandı.
Elçi'nin her ne kadar “PKK terör örgütü değildir" sözü öne çıksa da, bölgede sağ duyuya önem veren isimlerden biri olduğunu hatırlatayım. Zaten çatışma çıkan basın toplantısında, insanların yaşamını perişan eden, tarihi eserlere zarar veren, hendek ve barikatların kaldırılmasını, çatışmaların bitmesini istiyordu.

Kirli bir saldırı, kirli amaçları olan bir saldırı. Ancak devletin de Diyarbakır gibi bir şehirde hala bir ilçenin işgalini bitirememesini anlamak mümkün değil. Elçi'ye, şehit polisimize Allah rahmet etsin.
#hayalet yazar
#Tahir Elçi
#pkk
8 yıl önce
‘Hayalet yazarın’ Cemaat’e soruları
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle