|
Aşağı tükürsen Clinton, yukarı tükürsen Trump…
Barack Hussein Obama
ABD'ye Başkan seçildiğinde, mazlum İslam âlemi bayram yapmıştı. Öyle ya
Müslüman ve Zenci Obama
, İslam âlemine sahip çıkacaktı. Ertesi günü şöyle yazmıştım:


Obama Müslüman Zenci değil Amerikalıdır. Amerikan çıkarları her şeyin üstündedir onun için. Ayrıca ABD'yi Başkan değil şirketler yönetir. O nedenle ABD yerine ABŞ (Amerika Birleşik Şirketleri) demek hiç de yanlış olmaz…”



Nitekim Obama Mart 2004'de

Chicago Sun-Times

'ın dinî konular yazarı

Cathleen Falsani

'ye verdiği röportajda şöyle deyivermişti:



“Ben bir Hristiyanım. İnancım son derece sağlamdır… Öte yandan, Doğu'nun hayli etkisinde kalmış olan Havaii'de doğdum. Dünyada en çok Müslümanın yaşadığı Endonezya'da 6 ila 10 yaşlarım arasında 4 yıl yaşadım. Babam Kenyalıydı. Çevresi onun 'agnostik' (Tanrının varlığından da yokluğundan da emin olmayanlardan) olduğunu düşünüyordu. Onun babası Müslümanmış. Bana sorarsanız, entelektüel açıdan Judaizm'den ne kadar etkilendiysem, diğer dinlerden o kadar etkilenmişimdir…”



Beyaz Ev

'e

Beyaz Saray

demekte ısrarcı olan arkadaşlarımızı bu açıklama da kesmemişti. Hatta Obama'nın resmi yemin töreninden önce eşiyle kiliseye gidip dua etmesi bile onları etkilemedi. Bu kez şöyle diyorlardı:



“Adam açık edecek değil ya, gizli Müslüman o”…



Onlara göre

Lady Di

de

Prens Charles

da birer gizli Müslümandılar…



Oysa Müslüman olduğu dünya alemce bilinen Londra Belediye Başkanı bile, önce

İngiliz

olduğunu gizlemiyordu…



Gelelim önümüzdeki ABD Başkanlık seçimlerine.



Kılıçlar iyice çekilmiş gibi… En son

Trump

'tan yana müthiş bir koz oynandı… FBI'nin tepesindeki adam,

James Comey

, FBI ajanlarının

Hillary Clinton

'ın kişisel e-mail hesabı üzerinden yaptığı yazışmalarında 100'den fazla gizli belge bulduklarını; Başkan adayının Amerikan yasalarını ihlal etmiş olabileceğini; ancak Clinton'ın bunu kasıtlı yaptığını düşünmediğini;

“aşırı dikkatsizliğin”

söz konusu olabileceğini ve yargılanmasını gerektirecek bir durum oluşturmadığına inandığını söylemiş.



Aslında onca zaman bekleyip bugün bu açıklamayı yapan Comey, Clinton'u kamu vicdanında çoktan mahkum etmiş bile…



Hafta sonunda FBI ajanları Clinton'ı e-mail alışkanlıklarıyla ilgili olarak üç saat sorgulamışlar. Sonra da dosyayı Savcılığa intikal ettirmişler…



Trump ayağına gelen (getirilen) bu fırsatı kaçırır mı? Cumhuriyetçi başkan adayı açıklamayı hemen patlatmış tabii: “FBI Başkanı, sahtekâr Clinton'ın ulusal güvenliğimizi tehlikeye attığını söyledi. Sistem çarpık.

General Petraeus

'ın başı bundan çok daha az derde girmişti.”



Eski CIA Başkanı Em. Orgeneral

David Petraeus

, 2012'de evlilik dışı ilişkide bulunduğunu kabul ederek istifa etmişti…



Bütün bu itiş kakışa rağmen, bizimkiler kendilerini Obama tarafından da resmen desteklenen Clinton'a daha yakın hissetseler de dünya için hiçbir şeyin değişmeyeceğini şimdiden söyleyebiliriz…



Çünkü ABD'yi Başkanlar idare etmez…



Orhan Kemal, Türkiye'nin yazarıdır

Dil sadece bir araç değildir. Dil aysbergin görünen yüzüdür. Gençliğimizde kullandığı terminolojiye göre karşımızdakinin hangi sol fraksiyondan olduğunu anlardık. Meselâ 'Azgelişmiş ülke, gelişmekte olan ülke, üçüncü dünya ülkesi' gibi ifadelerin her biri başka bir yapılanmayı işaret ederdi. 'Türk' veya 'Türkiyeli' diyenler de kendi içlerinde ikiye, üçe ayrılırlardı. 'Halkın sülalesi' diye genelleme yapılmasına neden olan 'halkın şusu busu' gibi çeşitli takılarla tamamlanan isimlerle kendilerini ifade eden fraksiyonlar da cabası.



İslam alemi gibi onların da amipler benzeri bölünmelerini dillerinden izlemek mümkündü. Yanı sıra “Söz gerçeğin gölgesidir, parça buçuğudur” diyen

Mevlânâ

'yı

(Fîhi Mâ-Fîh)

anarak ve sözü geriye doğru izleyerek arkasındaki gerçeğe (hakikate) değil ama gerçekliğe (realite) yakınlaşmak da mümkündü.



Sözü

Orhan Kemal 2016 Roman Ödülü

kazanmış bir kitaba getireceğiz. Yazarı:

İbrahim Yıldırım

. Adı:

Dokuzuncu Haşmet

.



Romanın içeriğine ve özüne ait herhangi bir kelam etmek bizim haddimizi aşar. Ancak dili üzerine üstümüze vazifeymişcesine pekala ahkâm kesebiliriz. Bir dostumuzun tavsiyesi üzerine hazır tatil havasındayken okumaya başladığım bu romanı ânında elimden bırakmam için neredeyse her sayfasında bir neden buldum. Sıklıkla kullanılan Fransızca ifadeler bana adına ödül ihdas edilmiş olan Orhan Kemal'in anısına saygısızlıkmış gibi geldi. O Orhan Kemal ki, gençlik yıllarımızda

Kemal Tahir

'le birlikte Türkiye'yi, Anadolu'yu ve halkın içinden gelen sesle nefesi duymak adına dört elle sarıldığımız yazarlardandı.



Orhan Kemal'in ruhunu muazzep edeceğine inandığımız bu roman kahramanını yadırgadığımızı itiraf edelim.



Diğer yandan Türk solunun dramını gayet güzel anlattığına inandığımız romanın jüri tarafından takdir edilmesine hiçbir itirazımız olamaz. Ancak ödül Orhan Kemal adına verilince iş değişiyor. Her ne kadar yazar, kahraman için yapılan bir eleştiri vesilesiyle 'Dil bilincini yitirmiş' ifadesini kullansa da 'frankofon' havası taşıyan monşervari bu dilin, dil bilincini hiçbir zaman yitirmemiş olan Orhan Kemal'e yakıştığını söylemek zor.



Bana mı ne? Bana şu: Orhan Kemal sadece jürinin değil Türkiye'nin yazarıdır. Bana o.


#ABD seçimleri
#Barack Hussein Obama
#Hillary Clinton
8 yıl önce
Aşağı tükürsen Clinton, yukarı tükürsen Trump…
Bereket
Azınlığın zenginliği ile 1 Mayıs'ın yoksulluğu
Tadımlık hile
Öğrenci hareketleri: İsrail’e karşı ama düzene karşı mı?
Netanyahu’ya tutuklama tehdidi ve Amerika’nın uluslararası itibarı