|
CHP sırtını nereye dayıyor?..
Dünyada olup biteni anlamak,
vahşi kapitalizmin
kendi kendinin, ancak maalesef kendisiyle birlikte insanlığın da sonunu getirmek üzere nasıl koştuğunu görmek için
Prof. Dr. Adem Sözüer
hocanın altını çizdiği haberin bir miktar üzerinde durmakta yarar var.


Oxfam Araştırması'na

göre (Oxfam International, kendi tanımlarıyla “İnsanların yoksulluğa karşı gücünü harekete geçiren dünya çapında bir kalkınma örgütü”ymüş) dünyanın en zengin 8 kişisinin toplam serveti, dünyadaki en düşük gelirli 3,6 milyar kişinin varlığına eşitmiş..



Çok kısa bir süre önce yüzlerce mağazanın yağmalandığı Meksika'ya dair görüntüleri meraklısı internetten izleyebilir. Mülteci dramıyla sarsılan dünya, aslında gezegenimizdeki büyük adaletsizliğin derin sancılarını yansıtıyor.


Düşünsenize bir yanda

8 kişi,

öte yandan

3.6 milyar kişi

… Ve bunların mal varlıkları birbirlerine eşit...



Dünyamız bu gerçekliği (hikmeti, hakikati değil, realiteyi) taşımakta zorlanmasın da ne yapsın?.. ABD'nin seçilmiş yeni Başkanı ve yeryüzünün sayılı zenginlerinden biri olan

Trump

'ın yoksulların da oyuyla iktidar olmasındaki büyük çelişkiyi, (seçim öncesi

Clinton

'u favori gösteren ve Trump seçilince de karnından konuşurcasına “Ben zaten biliyordum” mesajlı analizler döktüren kıdemli medya yorumcularımız hariç) bizim gibi sıradan insanların anlaması hiç de kolay değil. İletişim araçları ve bunları kullanmaktaki kabiliyet, ne kadar belirleyici olabiliyor ve gerçeklik hakikatin önüne bu kadar etkili bir biçimde geçebiliyor…



Öte yandan, her ne kadar içimizden bazıları “Ne işimiz var oralarda? Biz kendi yoksullarımıza bakalım” gibi veciz sözlerle çemkirseler de, sefaletin diz boyuna ulaştığı başta Afrika kıtası ülkeleri olmak üzere, nerede bir insanlık dramı yaşanıyorsa, Türkiye'nin de kalbi oralarda atıyor.



Sınırlarımıza yığılan binlerce mülteciye kucak açan ve insanlığa söyleyecek sözü kalmamış uluslardan hemen kendisini icraatlarıyla ayırmayı bilmiş, o 8 kişiden değil 3,6 milyardan yana tavır koyan Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya çalışanlar, tarih önünde asla aklanamayacaklar.



Ancak bu tespit, kendisini onların vicdani

'anti maddesi'

gibi konumlayan Türkiye'ye neredeyse tüm medya organlarıyla yüklenmelerine de engel değil.



Birleşik Krallığın köklü gazetelerinden

The Guardian

yine bir

anti Tayyip Erdoğan

yazısı patlatmış… Demiş ki: “Batı'nın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın baskılarını daha fazla göz ardı etmemesi gerektir”.



Owen Jones

imzalı yazıda, darbe girişiminin ardından on binlerce kişinin tutuklandığı ve basına yönelik baskının arttığı görüşüne yer verilirken, “Türkiye'de gördüklerim demokrasinin kendisine bir saldırı” ifadesi kullanılmış.



Kendi tanımıyla 'Partili cumhurbaşkanlığı sistemini merkeze alan' anayasa değişikliği teklifi görüşmelerine de atıfta bulunan yazar, Türkiye'deki muhalefet partilerinin

'zor durumda'

olduğunu ileri sürmüş. Jones gazeteleri ve aktivistleri ziyaret etmiş. (Bilin bakalım hangilerini…) Gözlemini “Cesaretleri ilham, durumları endişe vericiydi” ifadesiyle aktarmış.



The Guardian yazarının içi, en çok tabii ki, Eş Başkanlar

Figen Yüksekdağ

ve

Selahattin Demirtaş

'ın da aralarında bulunduğu HDP'li vekillerin tutuklanmasına cız etmiş. Owen Jones'un yazısının zirve yaptığı cümle ise şu: “CHP, 'Bu ülkede Batı değerlerini biz temsil ediyoruz, ama Batı bizi yalnız bıraktı” diyor.



Ne kadar çok şey anlatıyor bu cümle.. CHP'nin kiminle hangi çizgide durduğuna, kimden medet umduğuna ne de güzel işaret edivermiş… Dünyanın en zenginlerini temsil eden 8 kişiden değil 3,6 milyar yoksuldan yana tavır koyan Türkiye'nin ana muhalefeti, bu tablonun önde gelen sorumlularından, Batı'dan medet umuyor.



Dünyanın dört bir yanından medya saldırısına uğrayan Türkiye ile ilgili en büyük tezvirata imza atan

New York Times

gazetesinin muhabiri

Rod Nordland

'ın Türkiye'ye girişine bizimkiler izin vermemiş.



Saldırılara karşı karınca kararınca kendimizi koruma refleksi anlaşılan… Ancak şimdi siz saldırılara bakın… Giderek artar. Başvurulacak son yöntem bu olmalı aslında. Keşke biz de polisiye tedbirle değil de iletişimle cevap versek tezvirata…



Ya da

TRT World

'ün yaptığı gibi, etkili yaygın iletişime odaklanarak…



Türkiye'nin ilk İngilizce yayın yapan uluslararası haber platformu TRT World yayın ağını giderek büyütüyor mesela… Kurum, 10 büyük yayın uydusu üzerinden haberleri tüm dünyaya ulaştırabilmek için atağa kalkmış.



Uluslararası medya çözümleri sağlayıcısı

Globecast,

Türksat ve TRT arasında bir anlaşma imzalanmış. Genişletilmiş erişim ile TRT World, dünya genelinde yeni bölgelerde toplam 190 ülkede izlenebilecekmiş.



'Kendi pişir kendin ye' kültüründen çok uzak, nitelikli uluslararası yayıncılık anlayışla itibarını hızla yükselten TRT World işin nicelik boyutuna da yatırım yapıyor…



Türkiye'nin kendi algısını yönetme konusunda iletişim stratejilerine örnek teşkil eden bu girişim, algının bir nebze olsun gerçeklere yaklaştırılmasıyla meyvelerini verecektir.


#Adem Sözüer
#Globecast
#Rod Nordland
7 yıl önce
CHP sırtını nereye dayıyor?..
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!