Malum, hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.
Algılama Yönetimi'nin 11 temel kuralından 8'ncisi
der. Tekrar olmadan öğrenilmediği gibi, algılatmak ve beklenen davranış değişikliği elde etmek de mümkün olamıyor. Tekrar etmenin olumsuzluğuna dair hayatımızdan pek çok örnek bulup çıkarılabilir ama iletişim disiplininde, özellikle siyasette ve iş dünyasında 'hafıza'nın korunması, 'sürdürülebilirlik',
kompleksinden kurtulmayı gerektiriyor. ('Tekrara değecek tekrarlar'ın tadından yenmez.)
ABD'yi Başkanlar'ın yönetmediğini,
'in, Wall Street'in, finans kapitalin bu ülke üzerindeki tüm kontrol mekanizmalarının hücrelerine yerleşmiş olduğunu bilenler, çirkin bir kampanya halinde sürüp, dün de
'ın zaferiyle sonuçlanan janjanlı maceradan gelecek adına genel politikalarından büyük bir sapma beklenmemesi gerektiğini de bileceklerdir. Hiç kuşkunuz olmasın ABD yeni Başkanıyla ve Başkan'ın yepyeni politikalarıyla dünyamızı değiştirmeye kalkışmayacak.
Nitekim, belden aşağı bir dolu hakaretten sonra Trump dünkü zafer konuşmasında, “formatlanmaya” hazır olduğunu bir güzel göstermiş ve rayını değiştirdiğinin
ni vermiştir:
“Bütün Amerika'nın Başkanı olacağım.(…) Hillary çok uzun süre ve çok sıkı çalıştı. Ona da ABD için yaptıkları için gerçekten şükran borçluyuz. Bizimkisi bir kampanya değildi (…) Ekonomik büyümeyi iki katına çıkaracağız. (…) Amerikan rüyasını gerçekleştirerek işe başlayacağız. (…) Cumhuriyetçisi Demokrat'ı hep birlikte büyük Amerika'yı yeniden inşa edeceğiz.”
Saldırgan rol, yerini pamuk gibi(!) bir adama terk edivermiştir.
İçimizdeki İrlandalılar'a gelince…
kazandığında bayram edenler,
'ın zaferinde suratlarında güller açanlar,
'a umutlarını bağlamışlar ve bunun sonucunda da dünkü seçim sonuçlarıyla mahzunlaşmışlar, bu dünyanın artık yaşanmaz bir yer olduğunun kanıtlandığına kesin olarak inanmışlardır.
Yine, hay Allah bir kez daha, tekrar yanılmışlardır… Amerikan medyasını yakından takip eden bizimkiler için gidişata göre
'ın, ABD'nin
olması kesin gibi bir şeydi. Hatta Başkan bile olmuştu. Yüksek tirajlı bir gazetemiz,
başlığını ve
alt başlığını atmakta herhangi bir beis görmemişti. Bayilere önceden dağıtılmış
, bir adet gülen Hillary fotoğrafı ve
başlığıyla kapak yapmıştı.
Sadece, sırf adında 'Demokrat' var diye demokrat sandıkları için Clinton'ı destekleyen aydınlarımız mı? Hayır ABD'deki anketler de yanıldı.
Hepsi mi? Hayır. Bir tek
ve
yayınladıkları tüm anketlerde Trump'ı önde gösterdiler. Dün Yeni Şafak'ın internetteki yayınlarında
başlığıyla, seçim öncesi ABD'de yapılan 14 anketin sonuçlarına yer verilmişti. Sürekli Clinton'ı işaret eden bu anketler herkesin gözü önünde çöpe atılmıştır. Gerçekten de anketlerle, Clinton için yürütülen Algılama Yönetimi çalışmaları, düzenlenen tüm kampanyalarla, FBI Başkanı'nın önce parmak sallaması sonra Başkan Adayı'nı temize çıkarmasıyla,
ın,
'a verdiği destek mitingleri, Holywood ve eğlence dünyasının hedefe kilitli organizasyonlarıyla bir büyük illüzyon yaratılmış ve bu inanılmaz görsel ve yazılı medya çıkartmasıyla sonuç kocaman bir hüsran tablosu olmuştu.
Clinton'un ABD vatandaşı için soyutun da soyutu (Mesela Ortadoğu'da Kürtlere destek verilmesi) vaatlerine karşılık, Trump cephesinden,
sloganlarıyla coşturulan halka, eskiyen Amerikan rüyası en basit argümanlarla ve ifadelerle hatırlatılmış,
vurgusu,
sloganı, vergilerin düşürüleceği gibi bir çok somut vaadin 6 yaşındaki çocuğun anlayacağı bir sokak jargonuyla ABD orta sınıfı yakalanmıştı.
Clinton ya da Trump'ın tüm zamanların en çirkin kampanyalarından birini yürüterek birbirleriyle acımasızca ve şahsi saldırılarla, bizdeki kayıkçı kavgalarından beter üsluptaki rekabetleri, bizim millet tarafından da
dedirtecek türden bir tercihsizlik algısıyla takip edildi.
Bu arada medyayı yanına alanın iktidarı garanti edeceğine dair inancın doğru olmadığı, Trump'ın örneğinde bir kez daha kanıtlandı. Neredeyse tüm hatırı sayılır ABD medyası ve popüler sanatın desteğinin çok önemli olduğuna inananların bir projesi olarak ortaya çıkan sinema ve müzik dünyasının birçok ünlü ismi Clinton'a destek verdi.
Medyanın desteğinin işin özünde pek bir işe yaramayabileceğinin en güzel örneklerini Türk seçmeni 3 kere vermemiş miydi?
50'de tek kanallı devlet radyosu ile, o günlerin ana akım medyasıyla halka ulaşan CHP yerine bizim halkımız
sloganına itibar ederek çok partili bir siyaset tablosu istediğini ortaya koymuş, DP'yi tek başına iktidara taşımıştı. Genç Cumhuriyet'in ilk büyük demokrasi atağı… Bu büyüklükte bir başka demokrasi atağı da
yerine
'ın partisini, ANAP'ı iktidara getiren 83 seçimleridir. Tek kanallı devlet radyo ve TV'sini arkasına alan
in medya gücüyle kim baş edebilirdi ki? Ama beklenenin tersi oldu.
Peki, ya 2002 seçimlerindeki
'nin nasıl bir medya desteği aldığını hatırlıyor musunuz? Yok denecek kadar azdı alınan destek.
Medya (buna dijital de dahi) bizi desteklerse iktidar oluruz, düşüncesi tamamıyla yanlıştır. Biz doğru politikaları doğru iletişimle savunursak iktidar oluruz, cümlesidir doğru olan…