|
Ne Clinton ne Trump, ABŞ kazanacak…
Dünyada bir seçim rüzgârıdır gidiyor. Berlin eyalet seçimlerinde
CDU
,
SPD
ve
Yeşiller
oy kaybederken, Almanya'nın en faşist ırkçı partisi
AfP
de sıfırdan 14.2'ye gelmiş. Rusya'daki parlamento seçimlerinde ise
Putin
'in desteklediği
Birleşik Rusya
, sandıktan birinci çıkmış.


Sadece yaşadığımız bölgede değil, dünyanın dört bir tarafında, bu arada fiilen asker bulundurduğu 120 kadar ülkede (kesin rakam bilinmiyor) ahkâm kesen, tabirî amiyane ile racon kesen ABD'de ise sistem yeni bir lidere hazırlanıyor. Bu ülkede Avrupa'dan farklı olarak sistem ile lider arasındaki bağ hayli değişik.



Amerikan Birleşik Şirketleri (ABŞ) gelmiş geçmiş tüm liderlerine gerekli kalibrasyonu verir. Olması gerekenin sınırlarını gayet usturuplu biçimde çizer. Dünya halklarına da kamu diplomasisi kanalıyla, her bir liderini kendi özgünlüklerinden hareketle olağanüstü başarıyla tanıtır.



ABD'nin dünyada nerede durduğu ve stratejileri hakkında fikir sahibi olmak için Başkanlarının pozisyonunu okumak ancak fazla da abartmamak gerekiyor. Çok basit gibi görünen ancak hayli sofistike bir yapısı olan ABD seçimlerini biraz olsun 'okuyabilmek' için belli başlı ipuçlarına 'bakmakta' yarar var.



Bu ipuçlarından en etkililerinden biri olan ve ABD politikalarına getirdiği sert eleştirilerle tanınan, ideolojik yaklaşımına ve özellikle Türkiye hakkındaki görüşlerinin tamamına katıldığımızı kesinlikle söyleyemeyeceğimiz ABD'li aydınlardan 87 yaşındaki

Noam Chomsky

Alman

Frankfurter Algemeine Zeitung

'a verdiği röportajla bir kez daha gündeme oturdu.



Ağır entelektüel faraziyelerinin yanı sıra Chomsky'nin şu sözleri de tarihe geçmiştir mesela:



“Avrupa ırkçıdır; Türklerle aynı sokakta yürümek istemezler.”



“Britanya, Washington'un ve onun ülke içindeki tellallarının aksine, verdiği mesajları allayıp pullamakla pek uğraşmaz. Britanya yepyeni bir açık sözlülükle, geçmişten gelen emperyal bir geleneğe atıfta bulunur; ABD ise yoluna çıkan herkesi ezip geçerken, bu işi bir aziz kisvesine bürünerek yapmayı tercih eder.”



“Yaklaşık 10.000 yıl önce uygarlık, Dicle ve Fırat havzasında doğdu. Günümüze yaklaştıkça bu topraklarda ölçüsüz dehşetler yaşandı. 2003'teki George W. Bush ve Tony Blair saldırısı, Iraklıların birçoğu tarafından 13. yüzyıldaki Moğol istilasına benzetilir. Bu öldürücü darbeden hemen önce Bill Clinton'un başlattığı Birleşmiş Milletler yaptırımları gelmişti. Yaptırımları uygulayan iki diplomat (Halliday ile von Sponeck), bunları 'soykırım benzeri' olarak nitelendirmiş ve istifa etmişlerdi. Bu yıkımdan arta kalan varlıkların çoğunu da Bush-Blair saldırısı yok etti. 2003'te farklı kimliklerin aynı mahallelerde yan yana yaşadığı Bağdat, bugün sınırsız bir nefret girdabı içindedir; mezhepler ayrı, kuşatılmış bölgelere sığınmıştır. ABD-Britanya istilasının tetiklediği korkunç çatışmalar, tüm bölgeyi paramparça hale getirmektedir.”



“Türkiye'de Batı'da göremeyeceğimiz kadar direniş kültürü var.”



“ABD'nin kendisi terörist bir ülke haline gelmiştir”…



Chomsky bu FAZ röportajında ABD seçimlerine 'dokunmuş'… Söyleşiden çok kısa bir bölüme, tadımlık bir göz atalım:



“Geçmişte Cumhuriyetçiler aşırı uçları ön seçimlerde elediler. Ancak bu kez başaramadılar.

Trump

nevi şahsına münhasırdır. Onun gibisine batılı sanayi toplumlarında bugüne kadar rastlanmadı”.



“ABD'nin temel sorunları var: 'Eşitsizlik, ırkçılık, toplumsal parçalanmalar, kimlik sorunları…



Trump'ı kim destekliyor? Yoksullar değil… Çoğunluğu beyaz işçi sınıfı oluşturuyor. Bunlar

Reagan

döneminden başlayarak hep ihmal edilmişti.



Demokratlar ise, tersini iddia etseler de bu grubu 70'li yıllarda terk etmişlerdi. Onlar 'İşçiler' derken 'orta sınıfı' kastediyorlardı aslında. Toplumun büyük bir kesimi terk edilmişti.



Trump olayının ikinci unsuru ise siz Avrupa'dan gayet iyi bilirisiniz: Popülizm ve aşırı milliyetçiğin gelişimi.



ABD

'nin siyasi sisteminde derin bir değişiklik olmuştur. Ortada artık içinde iki ayrı grubun yer aldığı

'tek parti tarafından yönetilen bir devlettir'

… Aslında o tek partinin adı 'Business (iş dünyası) Partisi'dir…”



(

Obama'nın seçilmesini tencere tava çalarak kutlayan gelişmekte olan ülkelerin medyasını eleştirirken, Obama'nın zenci ve Müslüman değil Amerikalı olduğunu ve ABD'nin adının aslında

Amerikan Birleşik Şirketleri
(ABŞ)

olması gerektiğini yazdığımda, bana bıyık altından gülmüş olanların kulakları çınlasın…)



“Her iki parti de iyice sağa kaymıştır.

Hillary Clinton

20 yıl kadar önce rahatlıkla Cumhuriyetçiler tarafından aday gösterilebilirdi.



ABD'de üçüncü bir partinin var olamaması bizim Britanya'dan aldığımız bir miras. Seçim sistemi orantısal temsile değil, çoğunluğun sonucu belirlediği bir sisteme dayanıyor.



Avrupa'daki durum daha da vahim. Bütün karar hakimiyeti Brüksel'deki bürokrasisine terk edilmiş durumda…



Amerika için son şans sermaye çevrelerinden hiçbir destek almadan ciddi bir kitleyi ikna etmeyi başarmış

Bernie Sanders

gibilerinin çoğalmasıdır. Zor, ama olabilir…”



Bir zamanlar “ABD maneviyatını kaybetti” şeklinde bir tespitte bulunmuş olan Chomsky ezcümle ne diyor? Bizce şöyle diyor: ABD'yi şirketler, AB'yi bürokratlar yönetiyor… Siyasi sistem her iki tarafta da çökmüştür. Yüksek değerlerin esamesi okunmamakta, ekonomik çıkarlar doğrultusunda dünya siyaseti yönetilmeye çalışılmaktadır…



Biz demiyoruz. MIT hocası ve Bölüm Başkanı ABD'li Noam Chomsky diyor…


#ABD seçimleri
#Chomsky
#Hillary Clinton
#Bernie Sanders
8 yıl önce
Ne Clinton ne Trump, ABŞ kazanacak…
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu