|
‘Bağımsızlık karın doyurmaz’

1919'da, Erzurum Kongresi yapılırken İstanbul basını, bazı paşalar ve bazı münevverler yoğun şekilde “manda ve himaye”nin Türkiye için en iyi seçenek olduğunu ifade etmektedirler. “Karşımızdaki düşman çok güçlü, mümkün değil bunları yenemeyiz. Bağımsızlık ülkeyi böler. Amerika veya İngiliz mandası altına girmek bizim için kurtuluştur” iddiası hatırı sayılır bir taraftar kitlesi bulmuştur.



Mustafa Kemal, bu iddiaların sahiplerini kastederek, Erzurum Kongresi'nde şunları söyler: “Her çağda, her ülkede ve her zaman meydana çıktığı gibi, bizde de yüreği ve sınırları güçsüz, anlayışsız insanlarla beraber vatansız, aynı zamanda rahatlık ve kişisel çıkarlarını vatan ve milletin zararında arayan alçaklar vardır.”



Manda ve himaye isteyenler o kadar güçlü ve o kadar çoktur ki, görüşleri son derece doğal karşılanmaktadır. Bunlar “hain” ilan edilmezler, kendilerine karşı bir mücadele başlatılmaz. Mustafa Kemal manda ve himaye yanlılarına karşı doğrudan sert bir dil de kullanmaz. Yaptığı en sert açıklama, “ya istiklal, ya ölüm” olur.



Yaklaşık 100 yıl sonra aynı tartışmaları yaşıyoruz; daha doğrusu ertelenmiş bir tartışmayı yeniden yapmak zorunda kalıyoruz. Amerikan bayrağı altında uyuyup Kemalizm'i savunanlara; ABD bayrağı altında gölgelenip Sosyalizm pazarlayanlara; Mustafa Kemal resmine gösterdiği hassasiyeti AB karşısında bağımsızlığı için gösteremeyenlere şahit oluyoruz.



Kimileri için yaşamak, istiklalden daha önemli olabilir.



Bazı insani kavramlar son derece “doğal” olarak, herkes için aynı manayı taşımaz. Bazıları, “bağımsızlık”, “onur”, “gurur”, “haysiyet”, “şeref”, “vicdan” gibi hasletlerin “karın doyurmadığına”, bu kavramların paraya tahvil edilemediğine, alınıp satılamadığı için değer taşımadığına inanıyor olabilirler.



Bu kişiler, içinden geçtiğimiz zor sürece de itiraz ediyor ve şunu söylüyorlar:



“ABD ile ilişkileri neden gerginleştiriyorsun, suyuna gitsene. AB ile ipleri neden koparıyorsun, ne istiyorsa yapsana. Suriye kuzeyinde bir Kürt terör devleti kurulacakmış; bana ne. Ülkeyi Fetullah Gülen yönetecekmiş; yönetsin. Terörü Avrupa destekliyormuş; desteklesin. Şehitler geliyormuş; gelsin. Başka işin mi yok, Filistin'le, Irak'taki mazlumlar ve soydaşlarla, her gün öldürülen bebeklerle, BM'nin yapısıyla neden ilgileniyorsun? Ben mideme giden lokmayı bilirim sadece. Ben sofradaki ekmeğimi düşünürüm sadece. Dolar yükselirken, sen dik durmuşsun, kime ne? Alttan al, suyuna git, uyumlu ol, ne istiyorlarsa yap.”



Mustafa Kemal'in “ya istiklal, ya ölüm” sözüne, “ne istiklal, ne ölüm” diye karşılık verenler vardı; onlar bugün de var.



Onun içindir ki, Recep Tayyip Erdoğan, daha üst seviyede, daha derinlikli bir söz söyledi: “Yaşayacaksak adam gibi yaşayalım; öleceksek de adam gibi ölelim.”



Midesine giren lokmanın her şeyden daha değerli olduğuna, “bağımsızlık”, “şeref”, “haysiyet” gibi kavramların karın doyurmadığına inananlar, acaba, “adam gibi ölmeyi” göze almazsak, “adam gibi yaşayacağımızı” mı zannediyorlar?



“Ekonomini büyütmeyeceksin, savunma sanayiine yatırım yapmayacaksın, pazarımızı daraltmayacaksın, Kürt meselesini çözmeyeceksin, terörle kararlı mücadele etmeyeceksin, sınırlarının dışına karışmayacaksın, mazlumlara el uzatmayacaksın, mültecilere sahip çıkacak ama bize göndermeyeceksin, oldu bittilere göz yumacaksın, Filistin'i unutacaksın, milli iradeye müdahale edildiğinde ses çıkarmayacaksın, ajanlarımızı hırpalamayacaksın, arada bir darbe yaparım katlanacaksın, AB'nin kapısından girmeyecek ama kapı önünden de ayrılmayacaksın, kontrolümüz dışına asla çıkmayacaksın, ne dersek yapacaksın, haline razı olacaksın, itiraz etmeyeceksin” diyenlere boyun eğdiğimizde karnımız doymuş mu olacak?



Bu soruya da “evet” diyenler çıkacaktır. Onlar zaten son 1 asırdır rahat içindeler, güvenlik içindeler. Ne enflasyon dokundu onlara, ne yüksek faiz. Ne darbeler etkiledi onları, ne de ekonomik krizler. Ocaklarına ateş düşmedi, hiçbir yakınları şehit olmadı. Ortadoğu'da öldürülen hiçbir bebek vicdanlarını sızlatmadı.



Ne var ki, bu ülkede artık “Anadolu İhtilali” yapıldı. Belli bir seçkin zümrenin değil, bütün Türkiye'nin “adam gibi yaşaması” diye bir derdimiz var artık.



“Tuzu kurular” hiç kusura bakmasınlar... Ya 80 milyonun adam gibi, eşit, özgür, bağımsız, refah içinde yaşamasını temin edeceğiz; ya da adam gibi öleceğiz. Üçüncü bir seçeneğimiz yok.


#Erzurum Kongresi
#Mustafa Kemal
#ABD
#Fetullah Gülen
7 yıl önce
‘Bağımsızlık karın doyurmaz’
Bu yazıyı bu deliden başka kimse yazmaz
2024 yılında kamu kurumlarına verilen açıktan atama izinlerinin şifreleri
Kara dinlilerle milletin savaşı
İran’da değişimin ayak sesleri…
Bir Başka Mesele: Truva atını içimize yerleştirdiler