|
Nikah değil, mutabakat!

Şili kelimesi “dünyanın bittiği yer” anlamına geliyormuş. Latin Amerika'nın en batı ve en güneyindeki bu ülkede çok sayıda Müslüman da yaşıyor. 19. Yüzyıl'da Şili'ye gelen Osmanlı Arapları, bugün inanç ve kimliklerini muhafaza eden güçlü bir topluluk haline gelmişler. Hatta Şili'de 1920 yılında kurulmuş, “Palestino” isimli, “Osmanlılar” lakaplı bir de Filistin futbol takımı halen top koşturuyor ve başarılarıyla adından sıkça söz ettiriyor. Şili, Hristiyan dünyasında Filistin davasına en güçlü ve en samimi şekilde sahip çıkan tek ülke.



30 Mayıs 2010 tarihinde, öğle saatlerinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan resmi ziyaret için Şili'nin başkenti Santiago'ya geldi. Brezilya'da, Rio kentinde Medeniyetler İttifakı toplantısı yapılmıştı, oradan Arjantin'e geçilecekti ama Arjantin'le sorun çıkmış, ziyaret iptal edilmişti.



Şili'ye iner inmez telefonlar çalmaya başladı. Gazze'ye yardım götüren ve uluslararası açık denizde bulunan gemilerle İsrail güçleri arasında bir gerilim vardı. İlerleyen saatlerde bu gerilimin vahşete dönüştüğünü, İsrail askerlerinin gemilere saldırdığını, gemilerde bulunan gönüllülerden ölen ve yaralananlar olduğunu öğrendik.



Tablo netleşmeye başlayınca, Başbakanımız acilen Türkiye'ye dönüş kararı verdi. Sabah erken bir saatte, Şili havaalanında yapılacak açıklama üzerinde çalıştık ve son halini verdik. Erdoğan, Şili'de yaptığı açıklamada İsrail'i “terör devleti” olarak tanımladı, BM ve NATO'yu toplantıya çağırdıklarını, AB'yi bilgilendirdiklerini belirtti.



Şili'den Türkiye'ye olan uzun yolculuk boyunca da, iner inmez yapılacak AK Parti Grup Toplantısı'nda verilecek mesajlar hazırlandı. Yabancı dillere de çevrilen AK parti Grup Toplantısı konuşmasında Erdoğan hem kızgın, hem de son derece netti. Gazze'ye yardım götüren silahsız gemilere uluslararası sularda saldıran, saldırmakla kalmayıp vatandaşlarımızı katleden bir ülkeye mümkün olan en sert karşılığı verme konusunda kararlıydı. Mümkün olan en sert karşılık da verildi: Büyükelçimiz geri çağrıldı, diplomatik ilişkiler derhal askıya alındı.



İsrail'in Mavi Marmara'ya terörist bir devlet olarak saldırması, dünyada da tepkiyle karşılandı. İsrail'in şımarıklığı, başta ABD olmak üzere ağabeyleri epeyce rahatsız etmişti.



İsrail'e, durumu düzeltmesi yönünde baskılar yapıldı. Lakin İsrail, hem kibri, hem de şımarıklığın verdiği huysuzlukla durumu düzeltmeye yanaşmıyordu.



Türkiye'nin geri adım atmaya hiç niyeti yoktu. Üstelik, Tayyip Erdoğan, sadece Mavi Marmara ile ilgili değil, bir de Gazze ile ilgili şartı masaya koymuştu. Yani, “Mavi Marmara'da yaptığınız büyük hatayı telafi etmeniz yetmez, Gazze ile ilgili talebimizi de karşılayacaksınız” diyerek, ekstra bir şarta İsrail'e kararlılığını gösterdi.



Türkiye İsrail karşısında geri adım atmadı. Öne sürdüğü şartlardan taviz vermedi. Mavi Marmara için beklenen özrü aldı, tazminatı aldı. Gazze ablukasıyla ilgili şartı karşılayacak adımlar da İsrail tarafından atıldı.



Yani, İsrail'le ilişkilerin 31 Mayıs 2010 öncesi duruma dönmesi için gerekenler yapıldı.



İsrail'le varılan mutabakatı, adeta Türkiye-İsrail nikahı gibi sunmaya çalışan, mutabakatı abartıp abartılı tepki gösterenler var.



Tekrar yazalım: İsrail'le ilişkiler sadece 31 Mayıs 2010 öncesine dönmüştür. Diplomatik ilişkiler yeniden kurulacak, karşılıklı büyükelçiler atanacaktır. Ekonomik ilişkiler yeniden canlanacaktır. Tıpkı 31 Mayıs 2010 öncesinde olduğu gibi, yanlış yaptığında İsrail'e en sert, en yerinde, en kararlı eleştiriler yine Türkiye'den gelecek, Kudüs'ün, Ramallah'ın, Gazze'nin hukuku yine en güçlü şekilde Türkiye tarafından korunacaktır. Filistin davasının sarsılmaz muhafızı Türkiye'dir ve bu vasfı daha da güçlenecektir.



Bir de şunu hatırlıyorum: Lübnan Hizbullah'ı sınırın bu tarafından İsrail'e 2-3 uyduruk füze yolladı. Yolladığı füzeler İsrail'e gereken bahaneyi verdi, İsrail Lübnan'a girdi, uçaklarıyla, tanklarıyla, toplarıyla hem Lübnan'da, hem Filistin'de binlerce Müslümanın kanını akıttı. İsrail'e katliamları için bolca gerekçe sunan Hizbullah şimdi Esed'le ortaklaşa Suriye'de doğrudan kendisi Müslüman kanı akıtıyor.



Başkasının ölümü kolay gelir insana. Politikayla, ideolojiyle, din istismarıyla çoluk çocuğu cepheye sürmek, ölüme göndermek, mayınlı arazilere yollamak kolaydır.



Oysa yaşatmaktır esas olan.



Kim ne derse desin, varılan mutabakat, daha fazla Filistinli çocuğun, Filistinli kardeşimizin hayatta kalmasını sağlayacak. Bunu Filistinliler kendileri de ifade ettiler zaten.



Mutabakat Türkiye'nin zaferidir. Türkiye, en başından itibaren büyük bir devlet gibi davranmış, bunun da karşılığını almıştır.



TERÖRE BOYUN EĞMEYECEĞİZ


Bu kez de İstanbul'da, Havalimanı'nda vurdu terör. İsminin ne olduğu önemli değil... DAİŞ, FETÖ, PKK, DHKP-C, YPG ya da başka bir isim; hiç farketmez.



Tam da İsrail'le mutabakat sağlanmışken, tam da Rusya ile normalleşme başlamışken, tam da başka sevindirici gelişmelere hazırlanırken geldi bu terör.



Milletimizin başı sağolsun; ayrıca dost ve düşman da iyi bilsin: Asla boyun eğmeyeceğiz...


#Osmanlı Arapları
#Şili
#Palestino
#NATO
8 yıl önce
Nikah değil, mutabakat!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle