|
İrancı olmak

Bu günlerde sıklıkla birileri hakkında bu ithamı duyuyorum: "İrancı!"

Bir kişinin başka bir ülkeci olarak tanımlanmasına ne içerik, ne de dilin kullanımı açısından mana veremiyorum. Amaç bir başka ülke adına çalışmayı ima etmek ise eğer, bu kişiler "bir şeyci" olmayı değil daha başka tanımlamaları hak ediyor. İşin ilginç tarafı bu ithamı birbirine karşı kullananlar, bir zamanlar toptan "İrancı" olmakla suçlanan, aynı mahallenin şimdi farklı sokaklarda kalmış çocukları. Uluslararası ilişkilerde eleştirel bakış açısına sahip birisine (eğer bu kişi dindarsa) "ama o İrancı" dedirten saikların neler olduğunu doğrusu çok merak ediyorum.

Bu kavramı 12 Eylül sonrasında ve 90"larda, 28 Şubat"ı kurgulayan ortamın içinde çok sık duyardık. 1979"da yapılan İran devrimi dünyaya Batının yönetmediği bir formülün mümkün olabildiğini göstermişti. Birçoğumuzun İran"a olan ilgisi bu yerleşik ve dünyayı sömüren uluslararası sisteme karşı bir çıkışın mümkün olabildiğini göstermesi açısından önemliydi. İran devrimi bizim için Batıya bir başkaldırı ve yerel olanın kazanmasıydı, imaj ve içerik olarak. İran"ın dini hüviyeti ikinci planda kalıyordu. Sosyolog Ali Şeriati"nin kitapları o yıllarda birçoğumuzun başucundaydı. Bize batının kavramları ve kültürü ile taarruzuna karşı duruşun dilini anlatıyordu. Özgürlüğü bizim kavramlarımızla tanımlıyordu.

O yıllarda "İrancılık" ithamı laiklik düzenini tehdit eden, kontrol edilemeyen İslamcılar için kullanılırdı. Türkiye"deki yeni bir öcüleştirmenin arka planında en iyi argümanlar bu tanımla oluşuyor ve gelişiyordu. İran hakkında bir bölümü düzmece haberler ile "Türkiye İran olacak" paranoyası oluşturuldu. Bu ülkenin kendi vatandaşlarını ötekileştiren, iç düşman olarak ilan eden koşullarda İrancılık oldukça etkili bir şifre oldu. Oysa bu mahallenin içinde birçok kişi gibi biz de daha devrimin ilk yıllarında İran"daki mezhepçi bakışı, farklı dini kültürlerin taşıyıcıları olduğumuzu fark edip kendi özgün yolumuzu çizmemiz gerektiğini anlamıştık. Elbette İran"ın kendi devrimini ihraç etme hayalleri, etkileme girişimleri hep oldu. Ama Türk Müslümanlığı içinde buna itibar eden kesimler hep çok marjinal kaldı. Onlar Şii ve Fars, biz Sünni ve Türk olduğumuz sürece bu etkilenmenin olamayacağı daha o yıllarda belliydi. Ayrıca o yıllarda Batı"nın İran"ı düşmanlaştıran enformasyonuna da itibar etmiyorduk.

İran"daki İslam devrimi pratiği hepimize çok şey öğretti. Ne düşmanı olduk, ne de "fan"ı… "Selamün aleyküm" diyenlerin, başörtü takanların fişlendiği, düşman ilan edildiği bir toplum mühendisliğinin de en gözde argümanının "İrancılık" olduğunu daha o yıllarda çok iyi gördük. Aradan geçen zamanda Türkiye"de büyük değişimler yaşandı. Buna rağmen aynı mahallenin çocuklarının bugün birbirleri hakkında "İrancı" suçlaması yapmaları, "n"oldu?" sorusu ile birlikte beni çok şaşırtıyor. Bu kelimeyi her duyduğumda yeni bir mühendislik projesi ile karşı karşıyayız duygusuna kapılıyorum. Kendi geçmişlerinde İrancı genellemesi içinde hedefe koyulan insanlar neden, hangi amaçla bu tanımı yaklaşım farkı olan "arkadaşları" için kullanıyorlar?

Bizim cenahta İran"a sıcak bakılan yıllarda İran İslam pratiği henüz yaşanmamıştı. Güzel laflar vardı ortada. Bugün ise her şey ortada. Bugün İrancı olmak, geçmişe göre çok daha manasız bir durum. Tanımlar zihin dünyamızın ipuçlarını veriyor. Kullanırken dikkat etmek lazım. Eski arkadaşları "maşa" olmakla itham etmek doğru mu?

BAŞÖRTÜLÜ, OLDUĞUN YERDE KAL!

Kadriye öğretmen başını örterek sınıfa girdiği için müdür tarafından okuldan atıldı. Sevil öğretmen sorumlusu olduğu rehabilitasyon merkezinde hala MEB tarafından teftiş yapılacağı zaman peruğunu dolabından çıkarıp takıyor. TOBB"a bağlı meslek kuruluşu odalar, hukuki zorunluluk nedeniyle başörtülü fotoğrafla belge düzenleyemiyor, başörtülü üye alamıyorlar. Özellikle kadın üye sayısının fazla olduğu odalarda bu sorun çok yaşanıyor. Bu durumu Gıda Mühendisleri Odası"nın buna ilişkin yaptığı bir duyurudan öğrendim ve çok şaşırdım.

Kamu yasaklarının sivil mesleki birliklerin içinde bile hala uygulanıyor olması bu yasağın sınırlarının ne kadar geniş olduğunu ortaya koyuyor. Özel sektördeki başörtülüler bile meslek birlikleri içinde yer alamıyorsa, vay halimize… Nihayet Gıda Mühendisleri Odası bir değişiklik yapıp kadın üyelerin kaydını yapmaya karar vermiş. Ancak kimlik veremeyecek. "Başörtülü, olduğun yerde kal!" diyen anlayışın kamudaki yaptırımları sivil alanda bile değişmediyse devletten değişim beklemek hayalcilik mi oluyor ne?

Memurlara ilişkin 1982 tarihli kılık kıyafet yasasını hatırlamalı.

11 лет назад
İrancı olmak
Medyanın sonu
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü