“İnterkültürel Etikte Bir Sorun Olarak Embriyonun Ahlaki Statüsü" isimli konuşma başlığı Prof. Dr. İlhan İlkılıç'a ait bir seminerden.
“
“ kavramını da bu konuşmayı aktaran arkadaşım Nurgül Elbaşı'dan alıntılayarak kullanıyorum.
Bir fizik tedavi doktoru olarak “engelliler" konusunda pek çok önemli projeye imza atan Nurgül Elbaşı kendi ihtisas alanı dışında tıbbi etik meselesiyle de yakından ilgileniyor. İstinye Üniversitesi'nde bu konuda ders veriyor. İlhan İlkılıç'ın konuşmasından da onun sayesinde haberdar oldum. Konuyu bizimle paylaşırken yaptığı projeksiyonu dinlerken 21. yüzyılın “insan"a ilişkin ahlaki meselelerinin gidebileceği boyutlara ilişkin bir zihin hazırlığımız dahi olmadığını fark ettim.
…
Prof. Dr. İlhan İlkılıç, Türkiye'de bu konuları çalışan ender insanlardan birisi. Tıp eğitiminin üzerine Almanya'da felsefe, şarkiyat ve doğu dilleri filolojisi eğitimi almış üzerine bir de felsefe master'ı yapmış. 2012 yılından beri de Alman Etik Konseyi üyesi. Buraya da
Federal Alman Millet Meclisi başkanı Prof. Dr. Norbert Lammert tarafından atanmış. Türkiye'de İstanbul Üniversitesi'nde Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü yapıyor. İlhan İlkılıç'ın ismini geçtiğimiz yıllarda duydum. Frankfurt'ta Goethe Enstitüsü tarafından yapılan bir bilimsel toplantıda tıbbi gelişmeler ve etik konusunda “
" sorusuyla ismi gündeme gelmişti. Bu konuya Hristiyan dünyasının, Vatikan'ın, Yahudi ilahiyatçıların da yoğun kafa yorduğunu, özel çalışma alanları oluşturduğunu birinci not olarak düşelim. Bu alanda çalışma yapan Müslüman ilahiyatçıların eksikliğinin özellikle çok kültürlü toplantılarda bariz görüldüğünü de ikinci bir not olarak söyleyelim.
İlkılıç'ın İstanbul'da sözünü ettiğim toplantıdaki konuşmasının merkezini elbette yetim embriyolar oluşturmuyor. Ancak bu konu; anonim sperm bankalarının yanında daha da dehşet bir tabloyu yansıtıyor. “
olduğunu söyleyen İlkılıç bunların geleceğine dair de birçok etik ve hukuki soruyu gündeme getiriyor. Ayrıca bu konu her ülke için düşünülebilir.
Ailelerin tüp bebek isteğiyle ve rızasıyla elde edilen ve sonra onların istekleriyle dondurulan embriyolar ne olacak? Ebeveynler kalmayınca onlar hakkında kararı kim verecek? Yok mu edilecek? Yaşatılacaksa nerede ve hangi koşullarda yaşayacaklar? Kötü kişilerin bunları amaçlarına matuf kullanma ihtimali var mı? Bunun hukuki mücadelesi hangi kanunlarla yapılacak?
Yetim embriyolar ne olacak sorusu kadar önemli başka sorular da var. “
bu üç aşamada da farklı ailelere sahip çocuklar hukuken kimin olacak?
Taşıyıcı anneliğin bir üst aşamasında insan embriyolarının hangi hayvanın rahminde yaşayabileceğine ilişkin deneyler ve suni rahimler gündemde.
Bizim ise bu konulara ilişkin henüz zihin hazırlığımız bile oluşmuş durumda değil.
Bu başlık da aynı alanlarda bizi bekleyen sorunlar üzerine kafa yoran sosyolog/ yazar Nazife Şişman'a ait bir kitaptan, konuyu çok iyi özetliyor. Şişman'ın “
kitabı bu konulara da dini bir bakış geliştirmenin önemi üzerinde duruyor.
“
“
"
…
"
Geçen hafta okuduğum bir bilimsel başarı olarak sunulan “domuz ve insandan karma embriyo üretimi" haberi de bu çerçevede tartışılacak bir başka mühendislik konusunun kapısını açıyor. Bazı bilimsel araştırmalara bu konuda olduğu gibi “
" sınırlandırma getirilme ihtiyacı hissediliyor. Bu tür araştırmaları fonlayanlar büyük şirketler ve devletler. ABD'de 2015 yılına kadar vergi mükelleflerinden yapılan kesintiler de bu fonlara aktarılıyordu.
Bu araştırmalara destek veren özel kuruluşlar ve devletler bambaşka bir “
" konusunu gündemimize sokuyor.
Buna ne kadar hazırız?