|
Zihin işgaline direnmek
"Karşılaştığımız yerde, dünyanın dört bir yanında, bulunduğu yerde öldürdüğü insanları anlata anlata bitiremeyen şu Avrupa''nın kuyruğunu bırakalım." Frantz Fanon

Çarşamba günü Meridyen Derneği''nin düzenlediği toplantıda değerlendirmeleri dinlerken zihnimden yukarıdaki cümleyi atamadım. Mecburiyetten, çoğunlukla da batı ülkelerinde eğitimlerini sürdürmek zorunda kalan başörtülü kızlarımız da acaba bu girdaba yakalanmışlar mıydı? Sınırsız özgür düşünce iddiası ile farklı branşlarda batının eğitim tezgâhlarından geçerken zihinleri bir işgale uğramış mıydı?

Türkiye''de kalsalardı asla sahip olamayacakları güçte eğitim, birikim ve bilgiye sahip olarak dönmüşlerdi ülkelerine. Ama döndüklerinde ne kadar bizden ve yerli idiler? Türkiye''yi ne kadar tanıyorlardı? Türkiye''yi tanımak derken, mesela bir Kemal Tahir''i, Füruzan''ı, Sevgi Soysal''ı, Sabahattin Ali''yi, Peyami Safa''yı, Erol Güngör''ü, Samiha Ayverdi''yi biliyorlar mıydı? Mesela Hiç Cemal Süreyya şiiri okumuşlar mıydı? Doğrusu merak ettim.

Başarılı çalışmaları ile son yıllarda öne çıkan Meridyen Derneği''ni başörtüsü yasağı nedeni ile yurtdışında eğitimlerini tamamlayan Türk kızlarını bir araya getirdiği toplantının ancak kısa bir bölümünü izleyebilsem de çok etkilendim. Başörtüsü yasağı şerrinden çıkan hayırlara ve büyük bir birikime tanık oldum. Toplantı derneğin başkanı Hümeyra Şahin''in ifadeleri ile "sıklıkla başörtüsü ''sorun''unun arkasında kalan ülkemizin akademik-entelektüel kadın birikimini bu sefer mesleki ilgi alanlarını konuşmak ve yeni tanışıklıklar oluşturmak için" yapılmıştı. Tam da amacına ulaştı. Ve yeni tartışmalara da kapı araladı.

Yasaksız ve "özgür" üniversitelerde eğitim gören başörtülü öğrencilerin, gayretleri, başarıları ve bilim kadını potansiyellerinin önündeki engelleri yıkmak için yürüttükleri mücadeleleri bir taraftan büyük bir gurur, diğer taraftan da zihnimde oluşan çeşitli sorularla dinledim. Ortada büyük başarı öyküleri vardı. Önlerine fırsat sunulsa, daha da önemli işlere imza atacak olan bu başörtülü kadınlar acaba biraz gittikleri ve geldikleri zaman dilimi arasında bir "yabancılaşma" hissetmişler miydi?

Farklı kültürlerin eğitim tezgâhında bilimsel çalışmalar yaparken zihniyetleri de şekillenmişti. Her şeyden önemlisi onlar artık "kim" olmuşlardı?

Bu soruların da bu toplantının bir ikincisi yapılarak tartışılmasında fayda görüyorum.

Bu sorulara cevapları her birinin serüveni, koşulları, eğitim gördükleri kurum ve ülke göz önüne alındığında farklı olabilir elbette. Ama yine de gerekçesi ne olursa olsun, ister başörtüsü ister daha iyi bir eğitim amacı ile olsun, yurt dışı eğitime çok önem verdiğimiz bir dönemde bu konuyu tartışmakta fayda görüyorum.

Hem de sadece kadınlar değil erkekleri de kapsayacak bir şekilde bu konu tartışılmalı. Sık sık çeşitli kurum kuruluşlarda, çok iyi eğitim kariyerine sahip insanlarla karşılaşıyoruz? "Vay be!" dediğimiz okulların mezunlarının bize ait olanı tanımaktaki cahillikleri insanı hayretlere düşürüyor. Mesela Harvard''lı olmanın her şeyi bilmeyi gerektirmediğini biz bilsek de kendileri fark edemiyor ne yazık ki. Ve kariyerin kazandırdığı vasıfların tek başına yeterli olmadığı uygulama sahası içinde de bariz görülüyor.

Gençliğimizde Frantz Fanon''un kitaplarını batı düşüncesine teslim olmamak için özellikle okur ve okuturduk. Maliki Bin Nebi''nin "Sömürge Ülkelerdeki Fikir Savaşı" isimli kitabı da okuma listelerimizde hep üst sıralarda yer alırdı. Batı dünyasının fiziksel sömürüyü bıraktığı dönemde kendisine bağımlılık oluşturacak bir bilimsel zihniyeti nasıl oluşturduğunun resmini verirdi bu kitaplar. Şimdi gençler bunları okuyor mu, bilmiyorum ancak bu kitaplardaki tespitlerin bugün de hala geçerli olduğunu görüyorum.

Malik bin Nebi "Batı"nın kendi ülkelerinde eğitim gören "ötekilerin" beynini adeta bir kumbara gibi kendine hizmet edecek bilgiler ile nasıl doldurduğunu anlatır. Hem bir psikiyatrist, hem bir mücadele adamı hem de bir yazar olan Frantz Fanon ise temel mesele olarak "yabancılaşma"yı ele alır.

"Bir ırkın başka bir ırkı sömürmesini öngören sistemlerin kurbanı durumunda olan insanların sorunudur yabancılaşma, daha üstün olduğunu ileri süren bir uygarlığın başka bir dünyaya bakışı dünyayı yorumlayış formu üzerindeki hoşgörüsüne hedef olan insanların sorunudur yabancılaşma. Entelektüel yabancılaşma ise burjuva toplumunun bir ürünüdür.

İnsan insana özgü bir dünyanın ideal var olma şartlarını yaratma imkanını ancak ''benliğin'' yeniden ele geçirilmesi ve arındırılması yönündeki göstereceğimiz çaba ve özgürlüğün sürdürülmesi için taşıyacağı hassasiyet sayesinde bulacaktır. (Frantz Fanon )

İyi bir eğitim elbette çok değerli. Bu eğitimi ancak "kendimiz kalmak" üzerine daha çok kafa yorarak, çaba sarf ederek hem kendimize hem topluma faydalı hale getirebiliriz.

Çarşamba günü gördüm ki başörtülüler için artık engeller karşısında başarı kazanma, kendini ispat etme, bununla gurur duyma aşaması çoktan geçilmiş. Bundan sonra sonuçlara bakmak gerekiyor.

13 yıl önce
Zihin işgaline direnmek
Fitneye gel fitneye
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir