|
28 Şubat davasında Çiller’i zorla getirme kararı
28 Şubat davası, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, FETÖ gölgesinde görülmeye devam ediyor. Zira, 28 Şubat iddianamesini hazırlayan savcı Mustafa Bilgili ve davanın ilk hakimlerinden ikisinin 'FETÖ'den tutuklanması, duruşma savcısı Kemal Çetin'in meslekten ihraç edilmesi, davanın güvenilirliğini zedelemiş görünüyor. Tıpkı Ergenekon ve Balyoz davalarında olduğu gibi. FETÖ'nün asıl amacı da bu. Yakın tarihimizin en önemli darbe ve Gladio davalarını sulandırarak, Türkiye'nin darbelerle ve derin yapılarla yüzleşmesini engellemek suretiyle Gladio B'nin önünü açmak, terör örgütünün 'temel stratejisi'ydi. Ancak devlet-millet işbirliği ve feraseti ile terör örgütünün 17/25 Aralık darbe girişimi ve 15 Temmuz kalkışması engellenerek, başarısızlıkla sonlandırılması, Türkiye içinde ve dışında FETÖ terör örgütüne darbe üstüne darbe vurulması, onbinlerce örgüt elemanın deşifre edilerek yargı önüne çıkarılmaları, örgütün çöküşü ve tasfiyesi için ilk ama önemli adımlardı. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kamuoyunda “FETÖ çatı davası” olarak bilinen FETÖ ana iddianamesinde, “
Cemaatin, korkunç bir dev'e dönüşmesi ve terörizme giden üçüncü aşaması, 28 Şubat 1997 postmodern darbe vakasından sonradır
. Bu evrede Fetullah Gülen yurt dışına kaçmış, cemaatin söylemi değişmiş, evrensel, küresel ifadeleri kullanmaya başlamıştır” tespiti 28 Şubat darbesinin iç ve dış ayaklarının deşifre edilmesinin ülkemizin ulusal güvenliği açısından önemini gözler önüne sermektedir.


28 Şubat post modern darbe sürecinde, BÇG cuntasını deşifre ederek, darbe belgelerini Refah-Yol hükümetine devlet hiyerarşisi içinde verdiğim için, cunta tarafından bir sivil olmama rağmen Mamak Askeri Hapishanesi'nde 56 gün tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılmış, 1998 yılı içinde de beraat etmiştim. Bu nedenle Paralel Yapı'nın 17/25 Aralık darbe girişiminden 11 ay sonra, 28 Şubat davasında mahkemede 27 Ekim 2014 tarihinde usul gereği davacı, tanık ve mağdur olarak yaklaşık 8 saat sanık ve mağdur müdafilerinin ve sanıkların sorularını cevaplandırmıştım. Mahkeme salonunda yaklaşık 50 müdafi avukatı bulunuyordu. Bu avukatlardan asker kökenli ve paralelci olduğunu sorularından anladığım yaklaşık 5-6 kişilik bir gruptan şahsıma şu ilginç soru yönetilmişti:



“28 Şubat sürecinde sizin başınıza gelenler şu anda Emniyet İstihbaratı başta olmak üzere Türkiye genelinde polis tutuklamalarına ve tasfiyeye dönüşmüş durumda. Bu hususta ne düşünüyorsunuz?”



Cevabım gayet net olmuştu: "28 Şubat sürecinde başkanlığını yaptığım Emniyet İstihbarat Dairesi milli iradeyi temsil eden iktidarın yanında dik durmuş, cumhuriyet tarihinde bir ilk olarak darbe bilgisi ve belgesini hükümete bildirerek demokrasi karşıtı vesayetçi yapılara karşı bir tavır sergilemiştir. Paralel yapıya (FETÖ) mensup polise sızmış unsurlar ise milli iradeyi temsil eden AK Parti iktidarına karşı üst aklın koordinesinde, 17/25 Aralık'ta darbe girişiminde bulunarak var olmayan kurgu bir örgüt üzerinden devletin üst katlarını, bakanlarını, MİT müsteşarını illegal dinleyerek devletin kozmik bilgilerini dış ülkelere sızdırmışlardır. Bunlar polis değildir. Polis içine sızmış dış ülkelerin etki ve nüfuz ajanlarıdır. Bu nedenle polise sızmış Paralel Yapıya mensup unsurların illegal ve casusluk faaliyetleri nedeniyle tutuklanmaları doğru ve hukuki bir karardır.''



Mahkemede açıkladığım bu anlatımlarımı asla kendimi övmek için kaleme almadım. Zira FETÖ'cü oldukları, sordukları sorudan açık olan bu küçük gruba karşı gerek sorunun sorulmasında ve gerekse benim cevabım sonrasında, mahkeme salonundaki diğer 28 Şubat sanıklarının sessizliği o süreçte, kanaatime göre FETÖ'cülerin ordu içindeki hakimiyetini gözler önüne sermesi açısından çok önemliydi. Zira 15 Temmuz Kalkışması sonrasında orduya sızmış FETÖ'cü darbecilerin özellikle general sınıfının önemli bir bölümünün ayıklanmasıyla birlikte, bazı 28 Şubat sanıkları da cesaretlenmiş görünüyor. Yeni Çağ Gazetesi yazarı Arslan Bulut, 28 Şubat davasının 86'ncı duruşmasında sanıklardan emekli Albay Alican Türk'ün hazırladığı bir raporu köşe yazısına taşımış. Bu raporda özetle 28 Şubat davası, ''TSK'nın yalnızlaştırılması, itibarsızlaştırılması, halktan koparılması ve susturulması amacıyla çeşitli kumpaslarla başlatılıp sürdürülen Ergenekon, Balyoz, Amirallere Suikast, Askeri Casusluk vb. bir dizi davanın son halkasıdır. Hatta davanın Cumhuriyetin temel değerlerini savunan TSK dahil bütün kişi, kurum ve kuruluşlara bir gözdağı verme ve bir 'intikam alma' davası olduğu açıkça anlaşılmaktadır” iddiasında bulunup, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde başlayan soruşturmalara destek veren açıklamaları tenkit edilip 28 Şubat davasının bir FETÖ operasyonu olduğu savunulmaktadır.



Öncelikle 28 Şubat yakın tarihimizin en önemli darbelerinden biridir. Kurgu bir dava asla değildir. Hak arama ve adalet istemeyi intikam alma olarak değerlendirme ideolojik bir tavır ve yaklaşımdır. 28 Şubat Darbesi'nin milyonlarca mağduru tanığı bir millet vardır. İddianameyi hazırlayan savcı ve ilk mahkeme heyetindeki bazı hakim ve duruşma savcılarının FETÖ'cü olmaları veya FETÖ bağlantılı olup olmadıkları davayı ne kadar sulandırdıkları şüphesiz 5'nci Ağır Ceza heyeti tarafından değerlendirilecektir. Suçsuz olanlar varsa bu kişiler hukuk içinde, muhakkak ki davadan beraat ettirileceklerdir. Cumhurbaşkanımız'ın açıklamalarında belirttiği gibi at izini it izine karıştırmamak önemlidir. 15 Temmuz kalkışmasında orduya sızmış FETÖ'cülerin ilk ortadan kaldırmak istedikleri kişinin Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğu gerçeği gözönüne alındığında, Bundan sonra, Türkiye'nin darbecilerle ve derin yapılarla yüzleşmesi kaçınılmazdır. Özellikle dönemin Genelkurmay Başkanı Karadayı'nın 1995 yılında Gülen örgütünün üst düzey yöneticileri ve öğrencilerini Genelkurmay Başkanlığı'nda ağırlayarak plaket vermesi ve Gülen örgütünden övgülerle söz etmesinin perde arkası da herhalde aydınlatılacaktır.



28 Şubat davasının 86'ncı duruşması sonrasında mahkeme heyeti önemli kararlar aldı. Belki de cumhuriyet tarihimizde bir ilk olarak 28 Şubat sürecinin önemli aktörlerinden eski Başbakan Tansu Çiller'in 87. duruşmaya da gelmemesi halinde zorla getirilmesine hükmedildi. Diğer önemli bir karar ise duruşma savcısı Levent Savaş, mütalaasında, “Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının Anayasa Mahkemesi'nde Yüce Divan'da yargılanması” yönündeki talebiydi. Mahkeme heyeti 87. duruşmada savcının bu mütalaasını karara bağlayacak.



Bu karar 28 Şubat davası ve Türkiye için hayırlara vesile olur inşallah. Bir daha 15 Temmuz türü alçakça ve kalleşçe devletin ve milletin FETÖ'cü canilerce hedef alınmasının önüne geçmek istiyorsak 'Yenikapı Ruhu'yla, 28 Şubat davasının sivil asker tüm sanıklarını yargı önüne çıkarmalıyız ki başka darbe süreçlerinde kullanılmasınlar.


#28 Şubat
#FETÖ'
#28 Şubat davası
#Tansu Çiller
il y a 7 ans
28 Şubat davasında Çiller’i zorla getirme kararı
Ekonomiyi ve seçimleri aştıktan sonra…
Adana mutabakatı neden gündeme geldi? Ankara neden sıcak bakıyor?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı