|
Dokunulmazlık dosyalarını bekleyen asıl tehlike
F
ETÖ ile ilgili olarak 17-25 Aralık darbe girişimi sonrasında yapılan operasyonlarda bu illegal yapının ahtapot misali devletin bütün kurumlarına sızdıkları tespit edilmişti. Bu sızmalar, Emniyet, Yargı ve Ordu başta olmak üzere devletin en önemli hayati ve stratejik kurumlarını hedef almak suretiyle Türkiye'nin milli güvenliğini tehdit eden bir seviyeye gelmişti. 61'nci Cumhuriyet hükümetine
dış destekli yargı örtüsü altında darbe teşebbüsünde bulunan FETÖ/PDY mensupları devletin üst katlarına ait kripto telefonları dinlemek suretiyle elde ettikleri mahrem devlet sırlarının yabancı ülkelerin eline geçmesine neden oldukları, uluslararası arenada Türkiye aleyhine faaliyetlerde bulundukları iddialarıyla yargı önüne çıkarılmışlardı.


Türkiye'de HSYK ve yargının hiyerarşik örgütlenmesini fırsat bilip, 2010 yılında HSYK seçiminde yönetimi ele geçiren Paralel Devlet Yapılanması bu tarihten itibaren tabandaki bütün bu mekanizmayı rahatlıkla kontrol edebilir hale gelmişti. Bu sayede HSYK, Yargıtay, Danıştay, Adalet Akademisi'nin büyük bir bölümü FETÖ/PDY'nın kontrolüne girmişti. Dolayısıyla kurumsal, mali, kültürel alanı da kontrol eden bir organizmaya dönüşen illegal yapı iktidarın yanı sıra aynı zamanda günlük hayatı toplumsal ve kültürel merkezi de denetleyen endüstriyel bir güce dönüşmüştü. Bu tarihten sonra Gülen yargıyı bir silah gibi kullanarak kendinden olmayan toplumun her kesimini mağdur etmişti. 2010 yılına kadar 15 yıl yargı içinde alt seviyelerde bulunan örgüt mensupları yeni HSYK ile birlikte tayin ve terfilerle Adalet Bakanlığı'nın idari mekanizmasına paralel seviyeye yükseltilmiş, bu iki mekanizma, tabiri caizse iç içe geçmişti.



17/25 Aralık sonrasında iktidar tarafından, FETÖ/PDY ile mücadele kapsamında, 2014 yılı Ekim ayında yeniden yapılan HSYK seçimlerinde ''Paralel Devlet Yapılanmasına büyük darbe vurularak, üst yargıdaki etkisi büyük ölçüde kırılmıştı.'' Bu kez Adalet Bakanlığı'nca yapılan yeni düzenlemelerle Yargıtay ve Danıştay'ın sil baştan yenilenmesi ve yapılandırılmasıyla PDY'nın üst yargı üzerindeki etkisinin minimize edilmesinin amaçlandığı anlaşılıyor.



22 Temmuz Suruç canlı bomba saldırısı sonrasında Türkiye, bir merkezden idare edilen, Suriye kaynaklı, terör örgütleri konsorsiyumuna mensup teröristlerce gerçekleştirilen eş zamanlı terör saldırılarına maruz kalmıştı. ABD, Rusya, Suriye, İsrail ve bazı AB ülkelerinin maşası terör örgütleri, ülkemizde siyasi istikrarın bozularak Türkiye'yi içe kapatma amacıyla terör faaliyetlerine halen aralıksız devam ediyorlar. Asıl hedeflerinin ise PKK'nın Suriye kolu PYD'nin Kuzey Suriye'de Afrin, Cezire Kobani kantonlarını birleştiren sözde federe devlet ilan ettiği bölgeler ile PKK'nın Türkiye'de öz yönetim ilan ettiği bölgelerin birleştirilerek tampon bir PKK devleti kurulmasına yönelik, Türkiye'yi hedef alan ciddi bir tahrik açıkça görülebiliyor. Zira Afrin kantonu ile Kobani kantonu arasında kalan bir kısmı muhaliler bir kısmı DEAŞ'ın kontrolündeki Cerablus, Azez Mare hattının kapatılması, Türkiye'nin kırmızı çizgisi olarak ilan edilmişti. Bu bölgenin aynı zamanda, Türkiye'nin Suriye içinde güvenli ve uçuşa yasaklı bölge olarak sığınmacıları yerleştirmek istediği bölge olması, PYD'nin federe devlet ilanı ile ilgili olarak tek başına cesaret edebileceği bir durumdan ötesine işaret ediyor.



Türkiye genelinde, Suriye ve Irak'ta terör örgütleri DEAŞ ve PKK'ya yönelik gerçekleştirilen operasyonlarda PKK – FETÖ-CHP arasındaki işbirliğine yönelik birçok belge bilgi ve doküman elde edilmiş görünüyor. Gerek Kandil gerekse HDP'nin eş hainleri artık bu ilişkileri saklama gereğini bile duymuyorlar. Başbakan Davutoğlu 'nun Demirtaş hakkında ''Paralel Yapı ile birlikte hareket ediyor, kiminle görüştüğünü biliyoruz" açıklaması önemli. Zaman gazetesine kayyum atanma sürecinde başsavcı vekilinin ''FETÖ'nün terör örgütü PKK ile işbirliği içinde olduğu, üst düzey yöneticilerinin ise PKK ile yurt dışında görüşmeler yaptığını açıklayarak, PKK'nın amacının Türkiye Cumhuriyeti topraklarını bölmek olduğu, FETÖ'nün de bu örgütle birlikte hareket ederek TC hükümetini ortadan kaldırmayı veya görevini kısmen veya tamamen engellemeyi planladığı değerlendirmesi de ilişkilerin ortaya çıkarılması açısından önemli görünüyor. Gizli tanık FETÖ imamı X, PKK-FETÖ işbirliğini deşifre ettiği açıklamasında PKK-Paralel Yapı işbirliğini açıklamış: ''Yurt dışına kaçan örgüt kurmayları Mustafa Özcan ve Şerif Ali Tekalan'ın Avrupa'da PKK'lılarla toplantı yaptığını deşifre etmişti.''



Elimde bu ilişkileri açık eden onlarca iddia var. Ancak benim asıl değinmek istediğim nokta, TBMM'de görüşülen dokunulmazlık dosyalarını bekleyen asıl tehlike hakkında. Zira yukarıda detayları ile açıkladığım gibi, yargıda henüz deşifre edilmemiş önemli sayıda FETÖ'cü yargı mensubu var. HDP milletvekillerinin terör örgütüne destek veren açıklamaları ve çeşitli illegal faaliyetleri PKK-FETÖ işbirliği nedeniyle FETÖ'cü hakim ve savcılar tarafından suç olarak kabul edilmeyebilir. Bu tür kararlar az da olsa günümüzde bile alınmış. Her fırsatta PKK'ya olan desteğini esirgemeyen, terörist cenazelerine giden, PKK marşları söyleyen HDP'nin eski milletvekilleri Sebahat Tuncel ve Şemdin Sakık yargılandıkları davalardan, beraat etmişlerdi. Gerekçe ise PKK'yı övmek veya propagandasının suç olmadığı kararı!



Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeyd Ra'ad el Hüseyin'in, Türkiye'de TSK ve güvenlik güçlerinin terör operasyonlarında insan hakları ihlalleri yaptığına yönelik yanlı ve haksız açıklaması Avrupa Parlamentosu'nda, Türkiye'ye vize serbestisi konusunda yapılacak olağanüstü oturum öncesi, Ankara'nın terörle mücadele yasalarında değişiklik yapma şantajı, PKK ve bileşenlerini korumaya ve paralel yargıyı bu konularda cesaretlendirmeye yönelik bir girişimdir.




#17/25 Aralık
#FETÖ
8 yıl önce
Dokunulmazlık dosyalarını bekleyen asıl tehlike
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu