|
Erdoğan Doktrini

Türkiye, 2015-2016 20 Mart' tarihleri arasında, iki kez Sultanahmet'te, Suruç, Ankara Tren Garı, Devlet Mahallesi Merasim Sokak, Kızılay Güven Park, Diyarbakır-Çınar ve İstiklal Caddesi'nde Beyoğlu Kaymakamlığı'nı hedef alan bir merkezden organize 3'ü bombalı otolar ile gerçekleştirilen 8 intihar saldırısının hedefi oldu. Bunların 3'ü PKK/YPG-TAK, 4'ü DEAŞ, biri de Karadul Örgütü'ne mensup Dağıstanlı Çeçen Diana Ramazova tarafından geçekleştirildi. Devletin üst katlarından yapılan açıklamalara göre, 2015'te yurt içinde ve dışında 3100 terörist etkisiz hale getirilirken, 200 güvenlik görevlisi de şehit oldu.



Görüldüğü gibi Suriye kaynaklı çok uluslu terörizmin, klasik terör tanımı ve anlamını aşarak, Türkiye'de yeni ve örtülü bir savaş yöntemine dönüştürülmek suretiyle milli güvenliğimizi ve toprak bütünlüğümüzü tehdit eder hale getirilmesi amaçlanmıştır. Türkiye'de PKK, Devrimci Karargah, DHKP/C-MLSPB ve MLKP dahil, 10 sosyalist Marksist-Leninist terör örgütü, Halkların Birleşik Devrim Hareketi çatısı altında birleştirildi. Hedefleri ise büyük metropollerde 'şehir savaşları' ve intihar eylemleriyle Türkiye'yi içe kapatarak istikrarsızlaştırmak suretiyle Suriye ve Irak'a 'Fransız' kalması sağlanmak isteniyordu. Diğer taraftan DEAŞ ve DHKP/C terör örgütleri kanalıyla Türkiye'de turizmin baltalanmasına yönelik intihar eylemleri, kamplaşma, kutuplaşma yaratacak sansasyonel ve provokatif eylemlerle Gezi benzeri sokak terörünün altyapısının aynı merkez tarafından tezgahlandığına yönelik faaliyetlerde bulunulduğu istihbarat raporlarına yansımış açık bir tehdide işaret ediyor.



PKK/PYD terör örgütünün Kuzey Suriye Koridoru üzerinde oluşturmak istediği “özerk federal bölge” ilanı sonrasında, bir kısmı muhaliflerin ve DEAŞ'ın kontrolünde olan Afrin-Cerablus hattına saldırarak PKK koridorunu kapatarak kantonları birleştirmek suretiyle, Türkiye'nin kırmızı çizgilerini ihlal edebileceği yönünde ortaya atılan iddialar mesnetsiz görünüyor. Zira Suriye'nin toprak bütünlüğünün parçalanması ve Türkiye'nin Suriye'ye müdahale etmesini zorlamaya yönelik bu girişimler Suriye ve Irak üzerinden bölgeyi ateş çemberi içine sokabilecek tahrikler olarak göze çarpıyor.



Türkiye bu konuda temkinli bir strateji ve politika izliyor. Bu konuda Reuters haber ajansına konuşan ismi açıklanmayan bir Dışişleri yetkilisi, Ankara'nın Suriye'nin ulusal bütünlüğünü savunduğunu, tek taraflı federasyon ilanının geçerli olmayacağını vurguladı. Suriye'nin hükümet şekli ve idari yapısının, Suriye halkının tüm kesimleri tarafından yeni bir anayasa doğrultusunda belirleneceği, bunun dışında tek taraflı tasarrufların hiçbir geçerliliği olamayacağı ifade edildi.



ABD'de PKK/PYD'nin federasyon ilanına hazırlandığı haberleri sonrasında ABD'nin, “Suriye'de yarı otonom bölgeleri tanımayız” beyanı, Putin'in PKK/PYD'nin federasyon ilanından kısa bir süre önce Suriye'den çekildiği açıklaması ne kadar gerçekçi? ABD Dışişleri Bakanı J. Kerry'nin Suriye'de çatışmaların durdurulamaması ve siyasi değişimin sağlanamaması durumunda B Planı seçeneklerinin bulunduğunu, “Eğer adım atmazsak işler daha kötüye gidebilir. Rusya da şu anda bölünme ihtimalini değerlendiriyordur” açıklaması Suriye'nin bölünmesi ile ilgili ABD ve Rusya'nın ortaklaştığı bir B Planına işaret ediyor. PKK/PYD terör örgütüne verdikleri lojistik ve eğitim desteği ile arkasında olan devletlerin başında gelen Rusya ve ABD'nin haberi ve onayı olmadan PKK/PYD'nin tek başına federe devlet ilan ederek, Türkiye gibi güçlü bir devleti tek başına karşısına alması düşünülemez.



Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye kaynaklı terör saldırılarının ülkemizde devam ettirme çabasında olan ülkeleri ve bu ülkelerin etki ve nüfuz ajanı gibi çalışan unvanı ne olursa olsun teröre ve teröristlere destek veren terör işbirlikçilerine, “Ya bizim yanımızda olacaklar ya da teröristlerin yanında yer alacaklar. Bu işin ortası yoktur” çıkışıyla Türkiye'nin uluslararası terörizm ile mücadelede Cumhurbaşkanı ve devletin başı olarak, “Erdoğan Doktri”nini ortaya koymuştur. Bu doktrinin ilk ayağı terör ve terörizmin yeniden tanımlanmasıdır. Türkiye'deki son terörist saldırıları birlik ve beraberlik ruhunun en üst düzeyde sağlanmasını zorunlu kılıyor. Burada devlete düşen görevler var, millete düşen görevler var. Terör saldırılarının milli güvenliğimizi, birlik ve beraberliğimizi hedef aldığı, kardeş kavgasını amaçladığı açık. Millete düşen görevin, özgürlük-güvenlik dengesinde bu süreç atlatılıncaya kadar güvenlik konseptinin özgürlükleri zedelemeyecek şekilde öne alınmasına gönüllü olarak destek vermesi olduğunu düşünüyorum.



11 Eylül olayları sonrasında Amerikan halkı daha önceki saldırılara vermediği kadar çok tepki vermişti. Terörle mücadele konusunda yapılan yasal düzenlemelerde, federal bütçenin kullanılmasında ve hatta Afganistan'a müdahalede ciddi bir kamuoyu desteği oluşmuştu. Olaylar sonrasında yapılan yerel ve ulusal düzeydeki kamuoyu araştırmalarında çoğu vatandaşın terörizmle daha iyi mücadele edilebilmesi için bazı özgürlüklerinin kısıtlanmasına göz yumabilecekleri sonucu ortaya çıkmıştı.


#​Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
#PKK
#saldırı
#terör
8 years ago
Erdoğan Doktrini
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet