|
PKK ve FETÖ nasıl biter?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 Ağustos'ta yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, AK Parti adayı olarak isminin ve Cumhurbaşkanlığı Vizyon Belgesi'nin açıklandığı toplantıda, “Çankaya'da iki hayati görevim olacak. İlki cemaat in tasfiyesini bizzat yürüteceğim. İkincisi barış sürecinin takipçisi olacağım” sözü cemaat açısından yerine getirilmiş, Paralel Devlet Yapılanması'nın inine girilmişti. Yerli ve milli olarak başlatılan “Kardeşlik ve barış projesi”, Özal dönemi ve Oslo sürecinde olduğu gibi ABD'nin örtülü şemsiyesi altında faaliyet gösteren, NATO merkezli “gölge orduların” devreye girmesi neticesinde akim bırakılmıştı.



MGK'da legal görünümlü illegal terör örgütü olarak, iç ve dış tehdit kapsamında lanse edilen cemaat yapılanmasına yönelik Türkiye genelinde yapılan operasyonlarda örgütün, emniyet, yargı ve medya ayakları başta olmak üzere devlet kurumları içinde birçok elemanı, imamları ve finans kaynakları deşifre edilerek örgüte büyük darbe vurulmuştu. Örgüte yönelik, Türkiye'nin birçok ilinde yapılan operasyonlarda, Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından hazırlanan iddianamelerde, Cemaat PDY/FETÖ olarak tescillenmiş, ilgili mahkemeler tarafından bu tanımla hazırlanan iddianamelerin tümü kabul edilmişti.



FETÖ terör örgütünün günümüz Türkiye'sinde üst yargı organları tarafından henüz terör örgütü olarak kabul edildiğine yönelik bir kararın alınmamış olması, ileri tarihlerde Ergenekon misalinde olduğu gibi Fethullahçı Terör Örgütü'nün var olmadığı yönünde, üst yargıda bir karar alınabileceğinin işaretlerini taşıyor. Zira kamuoyu çok yakın tarihte, AYM başta olmak üzere üst yargıda millet iradesini örseleyen ve öteleyen vesayetçi yapılar lehine alınmış kararlarla karşı karşıya bırakılmıştı.



Yargıtay 16 Ceza Dairesi'nin “Ergenekon yoktur” kararının en önemli karinesi, devletin istihbarat ve güvenlik birimlerinin, Genelkurmay'ın Ergenekon mahkemesine gönderdikleri yazılı cevaplar teşkil etmişti. Zira devletin istihbarat ve güvenlik birimlerinin eski ve yeni nesil Gladyo B(PDY/FETÖ) ile mücadelede idari ve adli refleksleri tam gelişmemişti. Bu nedenlerle Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında Gladyo B ile mücadelede çerçevesinde, MGK'da alınan bir dizi önlemler arasında üst yargıda yapılan yeni düzenlemeler arasında, Yargıtay ve Danıştay'ın sil baştan yeniden yapılandırılması planlanmıştı. Anayasa değişikliği ile AYM'nin de vesayetçi bir sistemden millet iradesini benimseyecek tarda yapılanmasına yönelik yeni düzenlemeler getirilmesi de kararlaştırılmıştı. MGK'da Gladyo B ile mücadelede alınan en önemli karar legal görünümlü illegal yapı yerine “Fethullahçı Terör Örgütü” olarak tavsiye kararının hükümete gönderilmesi olmuştu. Anayasa değişikliği ve üst yargıda yapılacak düzenlemeler sonrasında ise, başta üst yargı ve devletin tüm kurumlarına sızmış Gladyo B ve diğer derin yapılarla mücadele daha sonuç alıcı, anlamlı ve millet iradesini taçlandıran bir konuma gelebilecektir.



Zira, geçmişte devletin üst katları ve istihbarat ve güvenlik bürokrasisi bu yapıyı bildikleri halde çeşitli kaygılarla bu yapıların üzerine gidememişlerdi. Darbeleri Araştırma Raporu'na göre 9. Cumhurbaşkanı Demirel komisyona verdiği ifadede; “Kontrgerilla diye bir şey yoktur” diyor ve ekliyor. “Yok olduğu halde var idiyse, onlar ortaya çıkarsa yok diyen adamlar sorumludur. Rahmetli Ecevit biz hükümetken çıkar 'kontrgerilla' derdi. Ben de Emniyet Genel Müdürü, MİT Müsteşarı, Genelkurmay Başkanı'nı ayrı ayrı çağırdım. Hepsi yok böyle bir şey dedi.” Buna rağmen Evren anılarını kaleme aldığı kitabında, Demirel'in PKK ile mücadelede Güneydoğu'da kontrgerillayı kullanmak istediğini iddia etmişti.



Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, ABD askerlerinin YPG arması takarak Rakka operasyonuna katılmaları karşısında “Bu ikiyüzlülük, Obama ve Kerry Cumhurbaşkanımıza, bize YPG'nin, güvenilir olmadığını ve terörle mücadelede Türkiye'nin yanında olduğunu söyleyecekler. Lakin son Ankara'daki iki saldırının sorumlusu terör örgütlerinin armalarını takacaklar” demişti. Aslında Sayın Bakanın açıklamaları malumun ilanı gibi. Bırakın ABD'nin Türkiye'nin üst düzeyde stratejik ortağı olmasını dost bile değil. Açıkça içimize sızmış derin yapıları ve terör örgütlerini uzun yıllar yöneterek, Türkiye'yi siyasi istikrarsızlığa ve kaosa sürükleyen toprak bütünlüğümüze ve Milli Güvenliğimize açık bir tehdit oluşturan sinsi, haydut ve düşman bir ülke ile karşı karşıyayız.



Uluslararası FETÖ ve PKK terör örgütlerini bitirmenin veya minimize etmenin yolu öncelikle bu örgütlere destek veren ülkeleri belgeli ve delilleriyle tespit etmekten geçer. İkinci olarak uluslararası diplomasi ve hukuku devreye sokabilecek tedbirler alınmalıdır. Son olarak istihbarat birimlerimizin terör örgütlerini kullanan ülkelerin faaliyetlerini tespit edebilecek reflekse sahip olmalarının sağlanması, ülke olarak caydırıcı gücümüzün artırılması ve kamuoyu desteği uluslararası terörle mücadelenin olmazsa olmaz şartları arasındadır.


#PKK
#FETÖ
8 yıl önce
PKK ve FETÖ nasıl biter?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle