|
Mahçupyan'a ve kendimize eleştiriler

Bu köşede bir fikir ortaya koyarken, sadece onunla yetinmem, o fikri temellendiren güçlü tezleri, kaynaklarıyla birlikte, herkesin anlayacağı şekilde izah etmeye çalışırım. İslâm üzerine bir şey söylüyorsam, konuyu âyet ve tefsiriyle ve hatta birçok farklı tefsirden örneklerle açıklarım. Sosyoloji konusunda bir şeyler söylüyorsam mutlaka sosyologlara, sosyoloji literatürüne atıf yaparım, sağ olsun okuyanlar da bunu kaçırmaz, bana en sık gelen sorulardan biri; "Sosyoloji konusunda ne okumamızı tavsiye edersiniz?" şeklindedir.



Etyen Mahçupyan'ın son zamanlarda okuduğum görüşlerinde "üst akıl" klişesine yönelik göndermeler yaptığını görüyorum. Birçok görüşüne de katılmıyorum ancak tüm meseleyi "üst akıl" diyerek kestirip atan, iddia ettiğini kabul görmüş görüşlerle desteklemeyenlere yönelik eleştirimi de esirgemiyorum.



Köşe yazanların bir kısmı kendisine servis edileni yazıyor olabilir, bir kısmı kendisine bir alan açmak için yazıyor olabilir hatta en vahimi iktidardan güç devşirmek için kalem oynatıyor da olabilir. Bunlar Türkiye'ye özgü değil, bunların tüm dünyada var olan tiplemeler, ne yaparsak yapalım var olacaklar lâkin bizim yapabileceğimiz şey, bunların vasat altı, mesnetsiz ve slogana dönüşmüş, ayrıca fikir üretmeyen görüşlerini en az zararla atlatmak olmalı. Zira 15 Temmuz musibetini atlatmamızı sağlayan, canını veren bir halk, kendisine vasat altı seviyeden yazan bir köşe yazarlığı seviyesini hak etmiyor.



Mahçupyan'a dönecek olursak; Etyen Bey, Ak Parti'yi neden eleştirdiğini anlatıyor, yapıcı bir eleştiri ile yazdığını söylüyor. Elbette eleştirebilir ancak eleştirilerine dikkatlice baktığınızda eleştirilerine temel olarak ontolojik bir hata ile başladığını görüyorsunuz. Ak Parti'yi ele alırken Recep Tayyip Erdoğan'ı olduğu gibi ele alamıyor, halkın nezdindeki değerini görmeden eleştiriye başlıyor. Unutmayalım hiçbir köşe yazarı, Türkiye halkı gibi tüm sosyolojik/siyasi öngörüleri iptal ettirmiş bir halkı es geçerek bir şeyler yazamaz, yazsa dahi havada kalır, yere oturmaz.



Marx, tarihin içerisinde, vahşi kapitalizmin olduğu bir dönemde ortaya çıktı ve bu ekonomik temelli sömürü düzeninin er geç bir devrim ile yıkılacağını söyledi; olmadı. Sonra Weber çıktı ve dedi ki; Marx her şeyi ekonomi ile açıklayarak tezini eksik kurdu, oysa bir de kültür etkisi vardı. Sonra Althusser çıktı ve dedi ki; devletin baskıcı aygıtları, toplumu hizaya sokar, ancak bu yeterli değildir bir de "devletin ideolojik" aygıtları vardır, bu aygıtlar eliyle insanlar özellikle eğitim yoluyla elekten geçirilerek "bir devrim" düşüncesine asla sahip olmadan yetişir. Sonra Gramsci çıktı ve dedi ki; her toplumda toplumu istediği gibi yönlendirmek isteyen organik aydınlar olur, bu aydınlar rıza üretimi oluşturur ve toplumda bir devrim düşüncesi oluşmaz.



Yukarıda saydıklarımın hepsini Türkiye'de yaşadık; totaliter laik, dayatmacı seküler kesimler, “şehirliliği” ele geçirdi ve halkın geri kalanını “köylülük” üzerinden kültürel açıdan sömürdü. 12 Eylül Darbesi hem baskıcı aygıtları hem de YÖK icraatı ile ideolojik aygıtları ortaya sürdü. Türkiye'de kartel medya, uzun yıllar boyunca tüm medyayı işgal etti ve kendi organik aydınları eliyle zihinlere arzu ettiğini empoze etti. Türkiye, tüm bu yöntemler ile bir çeşit sömürünün fikren uygulanmaya çalışıldığı yer oldu. Buna mukabil Türkiye halkı, bir asırlık taarruza bir asır direndi ve 15 Temmuz gecesi doruk noktasını yaşadığı bir direniş gösterdi. Böyle bir halkın, sosyolojiyi ve siyaseti okuması, mürekkep yalamış diye tabir edilenlerden hiç de aşağı değildir.



Demek ki neymiş? Erdoğan'ı, ülkeyi hayalleri peşinden sürükleyen bir lider gibi tanımlamak, toplumda ve reelde karşılığı olmayan, hiç de iyi bir niyet gütmeyen iddialarmış, zira köşe yazarlarına paralel olarak okuma yapan bir halk, bu görüşün çürütülmesi olarak karşımızda duruyormuş.



Sonrasında ne diyor Mahçupyan; devletçiliğe, milliyetçiliğe kapı açıldı. Nasıl açılmasındı? Devletçilik ve milliyetçilik damarı kuvvetlendiyse, dışarıdan gelen saldırılar nedeniyle kuvvetlendi, yani bu bir sebep değil sonuç, bu sonucu doğuran sebepleri Mahçupyan bilmiyor olamaz, biliyor ve görmezden geliyorsa ikinci problemimiz de burada demektir. Mahçupyan, Ak Parti'den esirgemediği eleştiriyi, neden dışarıdan esirgiyor, Ak Parti'lileri "lideri" kutsamakla itham eden Etyen Bey, kendi kutsallarına dokunmamak konusunda ciddi özen gösteriyor. En basit örnekle ifade edeyim; FETÖ, PYD, DAEŞ gibi terör örgütleri, açıktan Erdoğan'ı ve Türkiye'yi hedef alıyor. Bu örgütler Avrupa ve Amerika eliyle kollanıyor; PKK, Avrupa'da sivil toplum kuruluşu muamelesi görüyor. Koalisyon, DAEŞ'i ısrarla vurmuyor. Gülen, ABD'de korunuyor. Türkiye halkı bunu görmüyor mu? ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nin resmi Twitter hesabından 19 Temmuz 1980'de suikaste uğrayarak hayatını kaybeden Türkiye'nin eski başbakanlarından Nihat Erim'in fotoğrafını #TürkAmerikanDostluğu etiketinin kullanarak paylaştığını görmüyor mu? Bu sebepler sonucunda devlete ve millete yönelmekten başka çare mi var, bu sebepler neden eleştirilmiyor?



Kusura bakmayın ama slogan şeklinde "üst akıl" diye gezinen köşe yazarları ne kadar problem ise, "üst akıl" mevzusuna "kedidir, kedi" diyen köşeler de o şekilde problemli. Her ikisinin de görüşlerini temellendirerek ve hakkaniyet ölçüsünden ayrılmadan yazması lazım ki, yaptığı işin hakkını verebilsin.



Sonra ne diyor Mahçupyan; "Terör ile uğraşan ülke sivrisinekle uğraşmaz, bataklığı kurutmalıdır, o bataklık ise bizim bataklığımızdır, bunu fark etmeliyiz..."



Bir hocama atıfla ifade edeyim, Orta dünya üzerine konuştuğumuzda şöyle dedi: "Ortadoğu bataklığı ifadesini kullanıyorlar, sen bu ifadeye maruz kaldıkça bu ifadeye inanıyorsun, inanmaya devam ediyorsun. Oysa, Ortadoğu bataklık falan değil..." Aynen ifade ettiği gibi… ki diyelim bataklık, neden bataklık, bu soruyu hiç soruyor musunuz? Batı kendisine ait olmadığı her yere "doğu" dedi, doğu dediği yeri de her anlamda işgal etti ve sömürdü, bununla yetinmedi sömürgecilik sonrasında o bölgeleri dizayn etmeye çalıştı -Orta dünyadaki darbelere nasip olursa haftaya değinelim, buraya sığmayacak kadar geniş bir konu- yani bataklık var ise sebebi de var ve bataklık bizim değil, irem bağlarımız işgal edilip, bataklığa döndürüldü ve elimize bırakıldı.



Mahçupyan'ın bir diğer sorunu da bölgeyi iyi okuyamamasından kaynaklı aynı zamanda Türkiye'yi de... Türkiye, savunalım yahut eleştirelim, milliyetçi/devletçi bir damardan geliyor, bu Türkiye'nin özü, Kemalist, jakoben, elitist yaklaşım bu ülkenin özüne dair ne varsa onu yıkmaya kalkıyor ve yerine bir şey de ikâme etmiyor. Mahçupyan da aynı tuzağa yakın bir konumda, zaten var olan, kolektif hafızadan silinmeyecek olan devletçilik ve milliyetçilik damarı olumsuzluyor ve yerine bir şey ikâme etmiyor. Türkiye'nin doğusunda kalan tüm coğrafya bir "devlet" hafızasına sahip olmadığı için bu denli derin sömürgeleştirildi, kabile anlayışından imal "kısır milliyetçiliği" geniş kitleleri kapsayacak bir güçte olmak yerine kabile düşüncesi sığlığında kaldı, bu temelsizlik bir yıkım aracı oldu. Oysa Türkiye'de sığ kabileci ve ırka dayalı sığ, dar bir milliyetçilik değil; geniş katılımlı, coğrafyanın da üzerinde, derin ve kültürel bir milliyetçilik var. Bir entelektüel bunu göremiyor mu, mümkün değil...



Kahin değilim sonrası için yorum yapamam bugün için konuşmak gerekirse; Etyen Beyin de ölümüne savunduğu liberal dünya görüşü tezi çökmüş olabilir, kendisi yaşadığı bu hayâl kırıklığını telafi edecek yollar bulmalı, tüm meseleyi Türkiye ve Ak Parti üzerinden çözmesi çok mümkün görünmüyor.



Gelelim çuvaldız bölümüne... hep mi eleştiri yapanlar haksız, bu tip eleştirilerin cüz'i bir kısmında da haklılık payı var. Gazetecilikte, düşünce dünyamızda, köşelerimizde, televizyon programlarımızda, manşetlerimizde yer yer seviyenin çok düştüğü oluyor. Nahoş bir üsluba sahip, birikimsel olarak hiçbir değeri olmayanların her yere yönelik gereksiz tutumlarına, çiğliklerine şahit oluyoruz. Amiyane tabirle bu, “bizim mahallenin" özünde olmayan, kabul de edemeyeceğimiz bir tutum. Yapılması gereken; bu yitime, yıkıma sebep olanların açtığı çukurlara düşmemek, gerçeği yansıtmayan iddialara son vermek, dahası bu kişilerin Ak Parti hareketine, Türkiye halkına zarar vermesinin önüne geçilmesidir. Benden söylemesi.





.

#Etyen Mahçupyan
#Üst akıl
7 yıl önce
Mahçupyan'a ve kendimize eleştiriler
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!